ressam olmayı ne zaman ister adam
......................
ve insanın kolu kanadı ne zaman kırılır
......................
ve insan ne zaman,ne kadar üzülür
......................
ve insan ne zaman,donakalır,dili tutulur
.....................
zamanın yıpratıcılığı
ve insanın nice göçler sonucunda
meydana gelen boşluklar,bakımsızlıklar
sonra rüzgarın hoyratlığı
ve yalnız yapayalnız kalmış,derbeder olmuş
kadersiz kerpiç ev.
.......................
eskiden ders çalıştığım petek gözlü pencerenin
arkasından; korkarak-ürpererek ve kahrolarak baktım.
bir yaşamdan artakalan korkunç manzaraya.
artık;
kollarına tansiyon aletiyle
bakmanın gerekmediği bu viraneye.
ressam olmak gerekliydi
kazımalıydı bu yağlı boyanın yarattığı imgeleri
kim yaptıysa becerememiş deyip
bir bilen edasıyla, yoketmeliydi;
bu yokoluş imgesini,vurgusunu.
kiremitleri kırılmış,kimisi çalınmış
gözlüklerinin arkasında göz kalmamış
omurgası eğrilmiş, kendisini taşıyamaz olmuş.
...................................
rüzgar hoyratça
yaramaz bir çocuk gibi
girip-çıkıyor delik deşik olmuş bedenine
yaşanmış hatıraların sırtında bir topaç gibi
oyuk-oyuk ediyor,canına okuyor onların.
ve umurunda olmadan
bir kerpiçin bedeninden ayırıyor
bir saman parçasını
zengin sarısı bedeniyle uçuşuyor
bilinmedik yerlere isteksizce.
ah diyorum ah
yine çıksa nuriye teyze
zamanın esaretinden kurtulup ortaya,
yine sarmısaklı-yoğurtlu yufkayı bize verse
sönük ve bitkin gözleriyle,kemikli elleriyle
ve de yüzündeki bitkin haliyle,
insancıllığıyla,dedikodusuzluğuyla
farkında olmadan
insan olmanın gereklerini sergileyen
müze yüzüyle! ...yorgun sesiyle
'hadi yiyin bakalım piç kuruları'deseydi.
ve sonra ağzından hiç düşürmediği cıgarasıyla
çeltikçi ustası ahmet amca açsaydı kapıyı
üzerinden hiç çıkarmadığı paltosu
ve kirli sakallarıyla bize seslenseydi;
'o yufkayı yiyinde şu parayla
bana ispirto alıverin çocuklar'deyip.
gıcırdayan kapıyı tekrar üzerimize kapasaydı.
ve biz düşünseydik yine
ispirtonun nasıl olupta
ciğerlerini yakmadığını bu adamın
.....................
anam söğüt ağaçının altındaki fırında
yaptığı sıcak ekmeklerden
nuriye teyzeye yine verseydi.
ve nuriye teyze anama:
'kızım rabia birazda tuz-biber var mı?
susamlı olanından' deseydi.
ve mis gibi susamlı tuz-biberin kokusu
kaplasaydı her yanı.
anam sorsaydı yine:
'nuriye teyze,ahmet amca gidecek mi
yine gönene çeltiğe? '
ve nuriye teyze yine kızarak cevap verseydi:
'sıçtığımın çavuşu,körolası herif
romatizmadan geberecek
mara rabia kızım,
ama alışmış bir kere
alışmış kudurmuştan beterdir,
gideyi,gideyi boşa
elde yok,avuçta yok
ölümü bulacak benim bu evde,
mara kızım,gidinin gavuru,
gidecek herhalde yine'deseydi.
.......................
petek gözlü pencerenin arkasından baktım
korkarak,ürpererek ve kahrolarak
......................
kalakaldım;
kurşun yemiş bir insan gibi donakaldım.
gözlerim donakaldı,
gözlerim çivilendi,bulunmaz hint kumaşı
karakterlerle yüklü geçmiş zamana.
artık anladım, anlamı yoktu ve boşunaydı;
hiçbir romancının ruh üfleyemeyeceği
vücuda getiremeyeceği karakterleri;
şimdiki zamanda aramanın! ...
.......................
yüzlerinin her kıvrımına
insan olmanın gerekleri yüklenmiş
bu insanlar,
müze yüzlü bu insanlar
benim düşünce dünyama sunulmuş
hediyelerdi sanki! ...
Kayıt Tarihi : 4.1.2007 21:35:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

insan olmanın gerekleri yüklenmiş
bu insanlar,
müze yüzlü bu insanlar
benim düşünce dünyama sunulmuş
hediyelerdi sanki! ...***
yaşanmış hikayeler oldu yaşananlar..ardında böylesi güzel hediyeler bırakarak...şanslısınız ki böylesi güzel yüzler var müzenizde...ve o yüzleri böylesi şiirselleştirerek ölümsüzleştirmek te en en güzeli...yüreğinize sağlık...çok güzeldi çokk..
tampuan...tşk.ler..
TÜM YORUMLAR (1)