On yaşıma kadar tozpembe bir dünyada yeri gel-di Kuşları seyrettim günlerce…
Yeri geldi top peşinde koştum delicesine
Hiç takım tutmadım yine de
Şairin değimiyle uçurtma uçurdum
Zamandan habersizce…
Rüzgâra kapılmış bir yaprak gibi
İstanbul’da okula başladım.
Okulu oyun evi zannediyordum.
Neden saatlerce sıralara oturduğumuzu anlayamı-yordum.
Oysa yere oturup oynamak için hayaller kuruyor-dum.
Oldum olası sayıları sevmedim o günden beri,
Sayılar bana göre değildi.
Harfleri sevmiştim daha çok…
On bir yaşımda İstanbul’un küçük bir kentinde ördeklerle oynardım her fırsatta.
“Okul benim için oyun eviydi.
Bisiklet sürmek gönlümün sevinciydi.
On iki yaşıma girdiğimde ilk şiirimi yazdım.
Ernek Yaylası yamacında…
Merak mı ettiniz bu şiirin temasını?
Söylemeye ne gerek var?
Abdala malumdur
Bir de sevgi teması vardı şiirlerimde…
On üç yaşımda babamın bir cevher olduğunun farkına vardım.
Okumanın zevkini bu yaşımda tattım.
Babam da 80 darbesinden payına düşeni almıştı.
Bir ülkücü olarak sürülmüştü ücra bir Anadolu ken-tine
Ne olduysa birileri insafa gelip sonradan vermişlerdi Erzincan’a
O zaman tanışmıştım tandırla
İlkleri yaşatacaktı bu kent bana…
Ömer Seyfettin’in okunmadık hikâyesini bırakma-dım.
Yiğitlikten yiğitliğe koştum her akşam.
Başını Vermeyen Şehit ile…
On dört yaşımda köyümden ayrıldım.
Yüz yetmiş sekiz kişiyle aynı okulda ders işliyor,
Aynı yemekhanede doyuyor,
Bir yurtta hayatımızı sürdürüyorduk.
Aynı banyolardan, aynı lavabolardan yararlanıyor-duk.
Hüseyin’le çarşı iznine çıkıyor,
Orhan’la karateye gidiyordum.
Atakan yüzümü güldürüyor,
İlhami’yle futbolun tadını çıkarıyordum.
Şaban olgunluğuyla insanlık dersi veriyordu hepimi-ze
Selahattin Tozlu Hocam tarihi sevdirmişti bize
Talat Ülker, Atsız Ata’yı tanıtmıştı bana…
Köyümde birileri din adına cennetten emlak komis-yonculuğu yapıyorlardı.
“Babana söyle kâfir okulunu kapatsın!” diyecek kadar küstahlaşabiliyorlardı.
Sonraları bunların derdini anlayacaktım.
Köylüden teslim aldıkları kız çocuklarını okula git-meleri yönünde yetiştiriyor ve kendi merdiven altı din okullarını kuruyorlardı. Televizyon şeytandı on-lar için…
Sonra nasıl bir aydınlanma yaşamış iseler balkonla-rında çift çanak bulunduracaklar.
Ancak hâlâ bisiklet bir şeytanarabasıdır onlar için…
Kısacası on dört yaşım bugünün temellerinin atıldığı en verimli çağım.
On beş yaşım akranlarımdan bir bir soğuduğum yıllar oldu.
Onlar tek tek uzaklaştı okul sıralarından
Bense hepten sarıldım kitaplara
Kapı, Çatı, Kilit…
Cengiz Aytmatov ve Şehriyâr…
Bazı geceler Raskovnikov gelip dertleşirdi benimle
Dilber, Nil’in bulanık sularından çıkarmaya çalışır-dım.
Layık görmezdim ölümü ona…
Mutluluğu satın alacağına inanan Bihruzlara inat
Feride’den yana olduğum yıllarım
Uçmayan kuşu, koşmayan atı, sevmeyen gönlü
Zararda görüyordum.
Ergenlik çağlarımdı.
Sporla dizginliyordum deli tay gibi ruhumu
Öylesine büyük bir şevkle spor yapıyordum.
Ki o yıl apandisitimi patlatmıştım.
Tek seferde 115 Şinav çekince…
Soluğu o gecenin sabahında ameliyathanede almış-tım.
Doktor Sinan Zöhre…
Gözümü açtığımda karşımda babam, Ziya Eniştem ve Haluk Dayım vardı.
Dün gibi geliyor her şey
Üç hızır, üç değer…
On altı yaşım kafamda ciddi sorular kıran kırana çatıştığı günlerdi.
Metafizik diye bir kavram olur olmaz sorularla uy-kularımı kaçırıyordu.
Mehmet Akif’in:
“Kur’an’dan alıp ilhamı
Asrın idrakine söyletmeliyiz İslâm’ı…” dizeleriyle kendime geliyordum.
Geri kalmış bunca ümmetin vebalini boynumda taşıyorum.
Afrika’da açlıktan ölen her bireyin günahı, vebali boynuma biniyordu.
On yediyi geçip on sekize geçiyorum.
Neden mi?
Öyleyse dinle!
Bir yıldız kaydı göğümden önce.
Uzak diyarlara taşında kalbim.
Doksan ikinin kara bir akşamıydı.
Bahçecik sırtlarında öğrendim Erzincan’ın yerle bir olduğunu.
O gün kalbim huzursuz, aklım perişan olmuştu.
“Çile” şiir kitabını baştan sona ezberlemiştim.
Keşke şair kalsaydın, senin neyine tarih?
Bu öyle bir yaş ki hayallerimi süsleyen edebiyata kavuşuyorum.
Yıllarca sürecek kütüphane serüvenim işte bu ya-şımda başladı.
“Yollarda Yoktun”
Ben de ümidi kestim ve gönlümde bir yuva yaptım kendime
Göçmen kuşlar gibi eğreti ve tez canlı
Bir çöl kadar sessiz…
On dokuzumda ülkü adlı bir güzele gönül verdim canı gönülden.
Dokuz ışık yandı göğümde
Okudukça sevdim öksüz Türklüğümü
İslâm öncesi yaşam biçimini çok sevmiştim.
Evrensel olan ne varsa hepsi oradaydı.
Göktürk kitabelerinin doyumsuz ikliminde dolaş-maktı en büyük zevkim.
Şehriyar’a şiirler yazıyordum.
Doğunun erdemiyle, batının bilimini bir işe yaramaz hiçbir duyguya yer yoktu yaşamımda.
Arkadaşın yalnız iyi ve yararlısını bırakıp çevremde kötü diyeceğim hiçbir kişi bırakmadan ayıklamıştım çevremden.
Köyümden üç, liseden üç, üniversiteden de üç dost kalmıştı yanımda…
Söğütlü tarihi ve kültürü üzerine yaptığım derleme-ler bir kitap olarak yayınlandı.
Köyümün ilk eseriydi.
İlk tarih, ilk folklor, ilk derleme eseri…
Bir meydanda harmanlıyordum.
Kendimce reçeteler yazıyordum kurtuluşa dair.
Yirmi yaşım üç sacayağında yoğurdu beni
Okumak, yazmak ve spor…
Yoğun, dolu dolu ve mutlu…
İlk şiir kitabım “Yollarda Yoktun” dünyaya gelmişti.
İlk göz ağrım, ilk eserim, ilk şiir kitabım.
Hizbullahçı öğretmenlerle bu yıl tanışmıştım.
Onlara göre ülke darul harp ülkesiydi.
Meğer Cuma namazı bunun için kılınmıyormuş.
Devlet kâfirmiş(!)
Partiler şeytani sistemin ürünüymüş
Lider ise onlara göre Deccal imiş.
Din teröristlerini o zaman tanımıştım.
Yoz, yobaz ve kaba softa bir güruh…
Kızlar dinen okutulmamalıymış fakat kendi kızlarını okutuyorlardı.
Din yobazlığıydı bu…
Yirmi birimde memur oldum.
Cehalet kol geziyordu her yerde
Güya sakallı, yaşlı bir bebek doğmuştu Amerika’da
Babam da olmasa bunca hurafeye inanacaktık belki
Ne zaman böyle bir haber çıksa basında
Hemen görüşünü söyler dağıtırdı cehalet bulutunu
Böylesine bir zamanda doğdu ikinci eserim.
“Ay Yüzüne Vurunca”
Mesleğimi seviyordum
Sayısını bilmediğim kadar çok öğrenci yetiştirdim.
97’nin ortalarında araba sevgim başladı.
99’da vatani görevim için Eğirdir Dağ Komando birliğine gittim.
Her Türk gibi askerliği çok sevdim.
Asteğmen arkadaşlarımı antrenman yaptırıp
Eğitime hazır duruma getiriyor Zafer yüzbaşıya teslim ediyordum.
Milenyumda Ernek Yaylasındaydım.
Doğu hizmetim kendi ilçemde geçti.
2001 yılında Ankara’ya tayin istedim.
Önce Mamak, sonra Gölbaşı’na tayin oldum.
Kayıt Tarihi : 4.11.2023 15:01:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!