Mutluluktu Acıları Küllendiren Ve Onları ...

Menekşe Gülay
848

ŞİİR


27

TAKİPÇİ

Mutluluktu Acıları Küllendiren Ve Onları Bulmuştu-Hikaye

Suzan arabasında düşünceleriyle hız sınırını aşmadan gidiyordu. Üç sene olmuştu eşini çocuklarını kaybedeli. Hayatta en son düşüneceği şey, yalnız kalmaktı. Ama yalnızdı işte..Birden gözünün önüne üç sene öncesi geldi. Hastaneden acele olarak gelmesi istenmişti. Birşey söylememişler yalnızca eşinin ve çocuklarının hastenede olduklarını, bir de trafik kazası geçirdiklerini öğrenmişti. Durumları hakkında bir bilgisi yoktu. Canından çok sevdikleri hastanedeydi. Gözlerinde ki yaşlarla acele hastaneye gitmiş ve aldığı haber onu yıkmıştı. Gözlerini açtığında hastane odasında bir yatakta yatıyordu. Eşi, çocukları olmayacaktı artık, yalnızdı.

Bir yandan arabayı sürüyor bir yandan da ağlıyordu. İşten çıktıktan sonra,
Bursa'da oturan, tek akrabası olan, ablasının yanına gitmeye karar vermişti.
Haftasonunu geçirmeyi, ablasıyla dertleşmeyi düşünüyordu. Gün geçtikçe yalnızlığı daha çok büyüyor üzülüyordu. Birden irkildiğini hissetti. Arkadan gelen araba Suzan'ı sollayıp, solunda ki uçuruma aldırmadan onu geçmişti.
-Hayret ne adamlar var. Ölümü göze alıp daracık yolda beni solluyor.
Neyse ki kırk dakika sonra ablasının evinde olacaktı. Yeğenlerini de öyle özlemişti ki... Çocuklarının yerine koymuştu onları. Birden ilerde bir toz bulutu
gördü.
-Allah Allah bu da ne?
Yakınlaştıkça daha çok tozun içine giriyordu. Uzaktan gördüğü, kendisini sollayan kırmızı arabanın uçuruma yuvarlandığıydı. Araba takla atarak hafif bir yükseltide durmuştu. Bir kere daha takla atsaydı yüksekliği daha fazla olan uçurumdan aşağıya düşecekti. Suzan arabasını kenara çekti. Hemen telefonunu eline aldığı gibi, polis imdattan yardım istedi. Bir ambülans da göndermelerini söyledi. Telefonu cebine koyar koymaz dik olmayan uçurumdan yavaş yavaş inmeye başladı. Bir yandan da söyleniyordu.
-Neydi derdin be adam, neden bu kadar hız yaptın. Öldü mü acaba? İyi ki sporlarımı giymişim. Yoksa topuklu ayakkabıyla aşağıya inemezdim.
Karışık düşünceler içersindeydi. Arabanın yanına varmaya az kalmıştı. Bir yandan da dua ediyordu.
-İnşallah ölmemiştir.
Arabanın yanına geldiğinde, araba berbat durumdaydı. Şöförün başı ön cama dayalı ve kan içersindeydi. Arabanın kapısını açmak için uğraştı. Kapı sıkışmıştı herhalde, birtürlü açılmıyordu. Diğer kapıya yöneldi. O da sıkışmıştı.
Ama birkaç denemeden sonra açıldı.
-Ne yapmalıyım acaba? Ambülansta gelmedi. Tekrar şöförün olduğu kapıya yöneldi. Çünki adamı diğer kapıdan çıkarması zordu. Bir iki zorlamadan sonra kapı açıldı. Adamda hiç hareket yoktu. İyice sinirleri bozulmuştu. Hemen adamın emniyet kemerini çözdü var gücüyle, yavaş yavaş arabadan
aşağıya çekti.
-Çok da ağır. Ölmüş bu belli. Keşke kıpırdatmasaydım diye düşündü. Sürüklüyerek biraz ileriye, adamı yatırdı.
-Torpido gözünde temiz bir bez var mı acaba?
Evet temiz bezler vardı. İki tane bez ve ufak bir şişe kolanyayı, bir de pet şişe suyu aldı. Bezi ıslattıp başında ki yarayı sildi. Sonra kanama dursun diye tampon yaptı. Bir yandan da kolanyayı adama koklatıyordu. Ama adam ölü gibi yatıyordu.

Nerde kaldı bu ambülans der demez siren seslerini duydu. Sedyeyle ambülans görevlileri, doktor ve polisler aşağıya doğru iniyorlardı. Doktor hemen ilk müdehaleyi yaptı.
-Adam ölmemiş. Hemen sedyeyi açın.
Sedyeye adamı koydular. Polisler adama ait gerekli şeyleri arabadan aldı.
Yukarı doğru çıkarken bir yandan da Suzan'ı sorgu yağmuruna tutuyorlardı.
Ambülans gitmişti. Polisler ise yolda başka araba izi var mı diye kontrol ediyorlardı.
-Suzan hanım bizle karakola gelip ifade vereceksiniz.
-Tabii ben arabamla sizi takip ederim.
Polisin teki de Suzan'ın yanına oturdu. Biraz sonra Suzan ifadesini verip imzaladı.
- Hangi hastaneye götürdüler adamı söylermisiniz? Merak ederim şimdi.
-Devlet hastanesinin aciline..
Arabasına biner binmez hastanenin yolunu tuttu. Bu arada ablam merak etmiştir. Hemen aramalıyım. Telefonu çevirir çevirmez ablasının telaşlı sesini duydu.
-Nerde kaldın Suzan ben de şimdi seni arayacaktım. Merak ettim kızım.
-Abla yok birşey gelince anlatırım. Yarım saat sonra orda olurum. Birşey lâzım mı gelirken alayım.
-Yok birşey gerekmiyor.

Suzan koşar adımlarla hastane merdivenlerini çıkıyordu. Kapısından ise öyle bir telaşla girdi ki görenler, onun hastane de bir yakını olduğunu düşünürdü.
Aceleyle danışmaya kaza geçiren adamın ismini ve soyadını söyleyip, oda numarasını aldı. İkinci kata çıktığında hemşire, doktorla görüşmesini istedi.
Doktorda karşıdan geliyordu.
-Doktor Bey bugün hastaneye getirilen trafik kazası geçiren, Ali Kemal beyin durumunu öğrenebilirmiyim lütfen?
-Yakını mısınız hanfendi?
-Hayır efendim kendisini kaza yerinde ben bulup polise haber vermiştim.
-Acil ameliyata aldık. Durumu iyi. Yalnızca beyin sarsıntısı geçirmiş. Kısa bir hafıza kaybı olabilir. Ama inanın geçici. Şu an yoğun bakımda, ama yarın çıkarır odasına alırız.
-Çok sevindim efendim. Çok teşekkürler.
-Annesini aradım. Telefonunda kayıtlıydı. Onun da gelmesi gerekir. Şimdilik iyi günler hanfendi. Biraz solgun görünüyorsunuz. Biraz oturup dinlenin.
-Teşekkürler doktor bey.
Odanın yanında ki koltuğa oturdu. Gerçekten kendini savaştan çıkmış gibi yorgun hissediyordu. Sağına dönüp baktığında, yaşlıca bir kadın iki kız çocuğuyla, yanına doğru geliyordu. Kızlar birden Suzan' a doğru koşmaya başladı.
-Anne, anne..
Şaşkındı Suzan. Birden iki kız çocuğu boynundan, yanaklarından deli gibi öpüyordu kendisini. Anlam verememişti. Yaşlı kadında yanındaydı. Aysel der demez, koltuğa zor attı kendini. Bayılacak gibiydi. Çantasından kolonyayı çıkardı Suzan, yaşlı kadına koklattı. Kadında şaşkındı. Çocuklara,
-Hale, Jale hadi çocuklar karşı koltuklarda oynayın siz.
Çocukların biri beş, diğeri altı yaşındaydı. Suzan onlara baktığında içi sızlıyor kaybettiği kızlarını anımsıyordu. Bağıra bağıra ağlamamak için zor tutuyordu kendini.Yaşlı kadın başını Suzan'a uzattı yavaş sesle,
-Kızım gelinimin kopyasısın sen. İlk gördüğümde özür dilerim o zannettim. Bir sene önce, kaybettik gelinimi. Oğlum da eşini kaybettikten sonra bunalıma düştü. Arabasıyla ondan süratli gidiyordu herhalde.
-Gelininize nasıl benzerim anlamadım.
-Bak resmini göstereyim sana..
Çantasını açıp küçük bir resim çıkardı Suzan'a uzattı.
-Hayret aynı ben...Nasıl olur!
-Kızım ikizin falan var mıydı?
-İkiz mi. Evet benim bir ikizim varmış. Biz üç yaşındayken annem pazara götürmüş bizleri. Kardeşimi pazar da kaybetmişiz. Karakolları, hastaneleri annemle, babam aradığı halde bulamamış kardeşimi. Doğru ya ismi Aysel'miş. Peki gelininizin çocukluğu hakkında birşey biliyor musunuz?
-Vefat edene kadar birşey bilmiyordum. Öldükten sonra onu büyüten annesi anlattı. Hiç çocukları olmamış. Aysel'i bir parkta bulmuşlar. Kocası karokola götürelim dediği halde, Hafize hanım götürmeye yanaşmamış. Bizim hayatta çocuğumuz olmadı. Allah yolladı bize demiş. Kocası da ses çıkarmamış.
Suzan ağlamaya başladı. Annem ölene kadar Aysel'in ismini dilinden düşürmedi.
-Çok üzüldüm kızım. ben gelinim gibi değil, kızım gibi severdim Aysel'i.
O sırada hemşire yanlarına geldi.
-Ali Kemal beyin kaydı için gelir misiniz teyze.
-Tamam kızım gidelim. Suzan kızım çocuklar sana emanet.
Bunu duyan çocuklar;
-Babanne nereye?
-Siz burda kalın.
-Tamam babanne biz annemizle kalırız.
Çocukların ikisi de Suzan'a sarılmışlardı.
-Anne nolur birdaha bizi bırakma.
Ne diyeceğini şaşırmıştı Suzan.
Tamam canım bırakmam diyebilmişti. Gözlerinde ki yaşlara mani olamıyordu artık.
-Neden ağlıyorsun anne? demişti Jale.
-Kızım ben de sizleri özlemişim.
Yaşlı kadın gelmişti yanlarına.
-Yapacak birşey yok kızım. Yarın geliriz. Durumu iyiymiş. Bir anne şevkatiyle konuşuyordu Suzan'la.
Kızlar bağırmaya başladılar.
-Biz annemi bırakmayız. Annem de bizlen gelsin dedikten sonra, ikisi de ağlamaya başladı.
Suzan da dayanamamıştı kızların ağlamasına..
-Size bir önerim var. Ben ablama gidiyorum. Siz de gelin lütfen.
-Olur mu kızım. Rahatsız ederiz. Sen gel biz de kal.
-İmkansız ablam beklemese gelirdim. Ama bekliyor.
Peki kızım, çocuklar durmuyor. Anlayacak yaş da değiller. Üzülmelerini istemem.
Hep birlikte Suzan'ın arabasına bindiler.
Kapıyı çaldıklarında ablasının yüzünde şaşkınlık vardı.
-Hoşgeldiniz buyrun. Nerde kaldın Suzan?
-Abla içeri girelim anlatırım.
İçeri girip oturduktan sonra, Suzan hararetli bir şekilde başından geçenleri anlattı. Ablası Emel şaşkındı ne diyeceğini bilemiyor bir yandan da hayal meyal hatırladığı kardeşi Aysel'in ölmüş olmasına şaşırıyordu. Gelen kız çocukları da kendi öz yeğenleriydi.
-Allahım bir rüya mı bu. Onca sene sonra kardeşimi bulduğumla kaybettiğimi anlıyorum.
Gözyaşlarına hakim olamıyordu. Çünki binlerce defa annesinin gözyaşlarına şahit olmuştu.
-Açsınızdır gidip ocağa çayı koyayım. Neler yaptım geleceksin diye Suzan. Bak kısmette kimlere de nasipmiş.
Çocuklar Suzan'ın yanından ayrılmıyorlardı. Bir anda olanlar unutulmuş, yerine gülücükler odaya yayılmıştı. Akşam olduğunda ise kızlar annemle yatacağız diye tutturmuşlardı. Suzan kızlarla birlikte geçirmişti geceyi. Sabah kahvaltıdan sonra hep birlikte hastaneye gitmek için hazırlandılar. Koşarak hastanın olduğu kata çıktılar. Doktor onlara gülerek geliyordu.
-Gözünüzaydın hastamız bugün daha iyi, yalnız dediğim gibi hafıza da gelip gitmeler olabilir. Oda çabuk geçecek eminim. Tek tek ziyaret yapabilirsiniz.
-Teşekkürler doktor bey dedi Ayşe hanım, gözünde ki yaşlarla..İlk odaya kendi girdi. Gözyaşları daha çoğalmış bir şekilde çıktı. İkinci Suzan girmek istedi. Kızlarda biz de dediyse de doktor izin vermediği için, onlar beklemek zorunda kaldılar.

Suzan kazadan kurtardığı kişiyi merak ediyordu. Onu bulduğunda çok kötü bir durumdaydı. Yavaşca kapıdan içeri süzüldü. Ali Kemal kendisine bakıyordu.
-Hoşgeldin Aysel, seni çok özledim. Anneme sordum dışarıda bekliyor dedi. Ben de çabucacık gelmeni istedim. Burda sana çok ihtiyacım var canım.
Suzan şaşkındı. Böyle bir durumla karşılaşabilir miyim diye düşünüyordu. Düşündüklerini yaşıyordu şimdi. Ne diyecekti tanımadığı bir adama ve nasıl davranacaktı. Zorla bir merhaba diyebildi.
-Neden böylesin Aysel? anlıyorum çok üzüldün. Üzülme canım iyileşeceğim doktor söyledi. Gel yanıma elini ver. Biliyor musun ellerini bile özledim.
Suzan yatağın yanında ki koltuğa oturdu. Elini Ali Kemal'e uzattı. Onu üzmek istemiyordu. Kaç senedir eline erkek eli değmemişti. Üstelik harika denecek kadar yakışıklıydı. İçinin titrediğini hissetti birden. Ali Kemal kendine uzanan eli tuttu dudaklarına götürüp öptü.
-Seni seviyorum canım. İyileşir iyileşmez balayına çıkalım seninle, inan seninle olmaya, sevgine o kadar çok ihtiyacım var ki.
-Sen iyileş çıkarız dedi Suzan. Doktor daha fazla izin vermiyor birşey düşünme iyileşeceksin. Seni iyi gördüm ya çok şükür.
Bu haldeyken ona birşey söyleyemezdi. Ben Aysel değilim, ben karın değilim diyemezdi.
-Tamam canım kızlarımın yanağından öp.
Dışarı çıktı. Ayşe hanım şaşkınlıkla Suzan'ın yüzüne baktı.
-Ne dedi seni Aysel sandı değil mi?
-Evet teyze,
-Tahmin ettim zaten bana Aysel dışarda mı çabuk gelsin dedi.
Yine başladı ağlamaya iyileşir mi oğlum acaba..
-İyileşir dedi ya doktor teyze. Sen üzülme, benim yola çıkmam gerek. Yarın işimin başında olacağım. Belki izin alır gelirim.
Kızlar başladı ağlamaya.
-Anne bırakma bizi de götür.
-Geleceğim kızım, sizlere hediyeler almıştım. Onları alıp geleceğim.
-Peki anne çabuk gel.
İkisi de sevinmişti.
Suzan yola çıktı. Kafası karışıktı. Ne yapacağını ne düşüneceğini de bilemiyordu. Ama hem öz yeğenleriydi hem de kaybettiği kızlarının yerine koymuştu onları. Şimdi den özlemişti çocukları...Hele anne diye öpmeleri, sarılmaları...Allahım ben ne yapacağım diye düşünmeye başladı.

İşyerinden bir hafta izin almış, kendini oyuncak dükkanında bulmuştu. Neler almamıştı ki onlara... Kendi de şaşırıyordu. Aldıklarını bagaja yüklediği gibi yolu tuttu. Bursa'ya girdiğinde, Ayşe teyzeye geldiğini söyledi. On dakika sonra yanınızdayım. Kızların sevinç kahkahaları geliyordu.
Biraz sonra yanlarındaydı. Kızlar yine sevgiyle anne diye boynuna sarılıyordu Suzan'ın. Hele hediyeleri görünce, sevinçleri bir kat daha arttı.
-Ayşe teyze, oğlun nasıl?
-Çok iyi kızım. Yavaş yavaş birşeyler hatırlıyor. Ama karısının öldüğünü hatırlıyor mu bilemem. Seni sorup duruyor nerede diye.
-Anladım teyze ne yapacağız bilemiyorum.
Onbeş gün sonra hasta iyileşmiş taburcu olacaktı. Suzan, Ayşe hanım ve kızlar hastaneye Ali Kemal'i çıkarmaya gitmişlerdi. Ali Kemal, Suzan'a karısı gibi davranıyor kolundan çıkmıyordu. Suzan'da yeniden aşık olmuştu sanki...
Birtürlü anlam veremiyordu duygularına... Belki de sevgiye, aşka özlemdi bu.
Hep birlikte Ayşe hanımın evine gittiler.
-Oğlum ben de kalsın iyileşene kadar sonra evine geçer demişti Suzan'a...
-En mantıklısı da bu demişti. Ben de izinliyim zaten. Biraz düzeldiğinde anlatalım durumu teyze. Böyle olmaz..
-Haklısın kızım da çocuklara ne diyeceğiz. Ali Kemal'den korkmuyorum. Ne de olsa o büyük, ama çocuklar annelerine kavuştu sanıyor. Onların durumu ne olur.
-Beni de düşündüren onlar zaten teyze. Çok zor durumdayız. Ne yapacağız.
İşin içinden çıkılmayacak bir durum..
Kadın oğlu için yatak hazırlamaya gitti. Çocuklar ise Suzan'ın yanında hiç durmadan konuşuyordu.
-Ayşe teyze ben çocukları alıp ablama gideyim. Sen de biraz uzan çok yoruldun. Bu meseleyi ablamla konuşayım. ne diyecek merak ediyorum.
-Peki kızım nasıl istersen.
-Hadi çocuklar gezmeye götürüyorum sizleri.
Çocuklar sevinçten uçuyordu. Ali Kemal odadan bağırıyordu.
-Aysel gelsene canım.
-Efendim.
-Beni bırakıp nereye gidiyorsun?
-Çocuklar sıkıldı parka götürüp gezdireceğim onları.
-Tamam ama, geç kalmayın özledim zaten sizleri.
-Geç kalmayız merak etme. Birşey istiyor mu canın, gelirken alayım.
-Yok birşey alma canım, hadi bir öpücük ver kocana bakalım.
Ne yapacağını şaşırmış vaziyette, yanağına utançla bir öpücük kondurdu.
-Sen sevmiyor musun beni yoksa? Nasıl öpücük bu... Hiç özlem dolu bir öpücüğe benzemiyor.
Birden dilinin ucuna geldi. Ben Aysel değilim diyecekti birşey demeden kapıdan çıktı.
-Hadi çocuklar ayakkabılarınızı giyin gidiyoruz.
Hep birlikte arabaya bindiler. Önce çocukları lunaparka götürdü. Neşelerine diyecek yoktu. Hale ile Jale'nin. Kendisi de hiç bukadar eğlenmemişti eşini çocuklarını kaybettiğinden beri..

Hararetle ablasına bu işin içinden nasıl çıkacağım diyordu. Çocuklar yorulmuş koltukların üzerinde uyumuştu. Ablası da işin içinden çıkılacak gibi değil diyordu. gerçekten çıkmazdaydı Suzan. Bir yanda kendisine anne diyen iki öz yeğeni, diğer yanda eniştesi...
-Yok olamaz en kısa zamanda söyleyeceğim. Sinirlerim bozulmaya başladı. Eve gidince söyleyeceğim abla böyle olmaycak.
Çocuklar uyanmıştı. Eve gidelim anne diye tutturmaya başlamışlardı.
-Peki gidelim ayakkabılarınızı giyin.
Giderken de çocukların istediği herşeyi almış, alışveriş yapmıştı.
Apartmanın kapısına geldiğinde, zili çaldıklarında hayret kapıyı Ali Kemal açmıştı.
-Keşke yatsaydın neden kalktın Ali Kemal.
-Annem uyuyordu kıyamadım kaldırmaya, gel seninle konuşalım biraz.
-Ben de seninle konuşmak istiyorum. Çocuklar hadi siz oyuncaklarınızla oynayın.
Peki anne deyip bir köşede oynamaya başladılar.
Suzan söze başladı.
-Bakın Ali Kemal bey. Ben Aysel'in ikiz kardeşiyim. Onca sene sonra kardeşimi bulduğumda kaybettiğimi anladım.
Ve bütün olayı baştan sona anllattı. Şaşkındı Ali Kemal.
-Siz gelmeden önce düşüncelere daldım bazı şeyleri hatırladım. Aysel'in kopyasısın. Onu çok sevmiştim. Ama ecel aldı onu.
-Ben de eşimi iki kızımı üç sene önce kaybettim. Senin gibi acılıyım.
-Bak ne diyorum. Çocuklar seni annesi biliyor. Onlara üzüntü çektirmeye hakkımız yok. Benimle evlenirmisin Suzan?
-Evlenmek mi...şaşkınlık sırası Suzan'a geçmişti. Nasıl olur siz eniştemsiniz.
-Ama sen de çok üzüntüler geçirdin ben de.. Bak çocuklara seninle nekadar mutlu.
-Peki beni Aysel diye mi seveceksin. Buna dayanamam.
-tabii sevdiklerimizi unutmamıza imkan yok. ne sen unutabilirsin ne de ben. Ama çocuklarımız için yaşayalım ne diyorsun. bak onlar senin öz yeğenin. Ama annesi sanıyorlar seni. Haydi üzme beni. Evlen benimle. Birlikte mutlu olacağız.
-Annenle konuşalım ne dersin?
Ayşe hanım da uyanmıştı.
-Neoldu çocuklar ne konuşacaksınız benimle.
Söze Ali Kemal başladı olanları anlattı annesine..
-Ne güzel düşünmüşsünüz çocuklar. Suzan kızım ne diyorsun. Haydi kırma bizleri...
-Kararımı yarın bildireceğim. Ben ablamla konuşmak istiyorum. En iyisi ben gideyim şimdi, yarın gelirim. Çocuklar uyudu zaten farkına varmazlar yokluğumun. Sabah erkenden burdayım.
Akşam hararetli bir şekilde ablasıyla konuşuyordu. Ablası olumlu bakmıştı duruma. Belki de ilerde üvey ana gelecekti çocukların başlarına. En azından
seni anne biliyorlar. Öyle de gitsin. Çocuklarının sevgisini onlara verirsin
diyordu.
Sabah olmuştu erkenden gitmişti. Kapıyı Ali Kemal açmıştı.
-Bak iyiyim. Annem, çocuklar yatıyor. Kahvaltı hazırladım. Hem konuşur hem çayımızı içeriz ne dersin?
Kalbi güm güm atıyordu Suzan'ın. Çok yakışıklı harika bir erkekti. Sevgiye ve mutlu olmaya çok ihtiyacı vardı.
-Sen otur ben çayları koyarım.
Çay içerken, beklediği soru gelmişti.
-Benimle evlenirmisin Suzan?
-Evet Ali Kemal.
Yerinden kalktı Suzan'ın ellerinden tutup ayağa kaldırdı. Çok mutlu edeceğim seni kelimesini dudaklarına kondurduğu buseyle tamamladı.
Çocuklar uyanmıştı. Anne, baba diye bağırıyorlardı. Mutlu oldukları yülerinde ki gülümsemeden belliydi.

Kısa zamanda evlenmişlerdi. Çok mutluydular. Anılar yüreklerini yakıyordu belki ama, çocukların neşesi evde hüzünden eser bırakmıyordu. Bilebilirler miydi bir kazanın sonunda, evleneceklerini... Bazen kötü rastlantılar
mutlulukla sonuçlanabiliyordu. Acıları kim isterdi. Ama ikisi de acıyı tatmıştı.
Mutluluktu acıları küllendiren ve onları bulmuştu. Güneş artık ışıl ışıl parlıyordu evlerinde...

Menekşe Gülay
Kayıt Tarihi : 28.3.2008 23:46:00
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Ünal Beşkese
    Ünal Beşkese

    Menekşe Hanım,
    Hikâyeleriniz,gerçekten amatör işi denmeyecek kadar güzel.Hem hayal gücünüz,hem de kaleminiz
    bu konuda çok başarılı,çok yetenekli.
    Gönülden kutluyorum bu güzel hikâye için sizi.
    Sevgi ve saygılarımla,
    Ünal Beşkese

    Cevap Yaz
  • Meltem Ege
    Meltem Ege

    offf..müthiş tesadüfler...
    ilginç ve hoş bir hikayeydi...mutlu sonla bitmesine sevindim...
    kalemin yorulmasın bitanem..

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (2)

Menekşe Gülay