Bir yokmuş, hep yokmuş, hiç olmamış.. Evrenin bir gezegeninde, gezegenin bir ülkesinde kendi çıkarını düşünmeyen, akıllı, iyi kalpli insanlar yaşarmış. Bu ülkenin kralı da tıpkı insanları gibi iyi kalpli, akıllı ve kendi çıkarını düşünmezmiş.
Ülkede insanlar sabahları işlerine giderken, birbirlerine “iyi sabahlar efendim, sağlık afiyettesinizdir umarım” gibi güzel sözler söyler, yüzlerinde de hep tebessüm olurmuş. Kral da sabahları evinden dışarı çıkar çevresindeki işyerlerini ziyaret ede ede onların hatırlarını sora sora, bir sıkıntısı olanı var ise paylaşa paylaşa tezgâhının başına gider imiş. Bizim kral bir seyyar satıcıymış. Koca ülkenin kralı seyyar satıcı mı olur demeyin. Bu ülke de tüm insanlar dürüst, çalışkan, akıllı, erdemli insanlarmış. Kral olanla olmayanı kimse ayırmazmış. Kral olmak için de kimse çaba harcamazmış. Çünkü kral olmak aslında bir cezaymış. Bizim kral da bir gün yolda gördüğü kirli gri pis bir kediyi sevmeden ona şefkat göstermeden geçip gitmiş de sonra hatasını anlayıp ülkenin halk meclisine durumu anlatıp “ey beni kendilerinden ayrı görmeyen dürüst kardeşlerim bir hata yaptım, gri pis bir kediyi okşamadan, ona şefkat göstermeden geçip gittim. Bana ceza verin” demiş de, halk da ona ceza olarak, “bundan sonra kral olacaksın ve halk seni gördüğünde, şefkati, merhameti ve sevgiyi hatırlayacak” demiş. İşte böyle kral olmuş o gün bugündür.
Ülkenin adı tüm gezegende duyulmuş. Bir gün bizim ülkeye bir heyet gelmiş. Heyetin başındaki adam bizim kralın sarayını sormuş. Adı Mustafa olan bir halk “ buyur saray mı dediniz? Saray da ne ola ki, bizim kral sarayda oturmaz, sizin adınız nedir” demiş. Heyetin başı “benim adım YALANCI” demiş. Mustafa “YALANCI ha o ne demek bizim buralarda hiç böyle isim yok.” YALANCI; “yalan söyleyen, hile yapan, fitne, fesat çıkaran, dedi kodu yapan, insanlar arasında bozgunculuk, bölücülük yapanlara verilen addır” demiş. Mustafa; “hımm neyse, bizim kral orada duruyor bak” deyip YALANCI’yı kralın yanına göndermiş. YALANCI, kralın yanına geldiğinde hayret etmiş seyyar satıcı olmasına ve demiş; “siz bu kadar zenginliği olan bir kralsınız, saraylarda yaşamak, saltanat sürmek varken, ne diye böyle ırgat gibi çalışıyorsun” kral, heyete; hoş geldiniz, dedikten sonra şunları söylemiş; “krallığı bana halk verdi. Bana krallığı kim verdiyse kral odur. Gerçek saray ise halkın kalbidir. Saltanat sürmeye gelince; ben dürüst, şefkatli, merhametli ve paylaşımcı oldukça halkın kalbinde saltanat sürerim hem öldükten sonra bile” demiş. Bu sözleri duyan YALANCI’nın içinde bir gariplik olmuş ve demiş ki; ” ey yüce kralım izin verin ben de sizin ülkenizde yaşayayım. Sizler gibi mutlu ve huzurlu olayım.” Kral, “bizim ülkemizin kapısı herkese açıktır buyurun” demiş. O günden sonra YALANCI, kralın ülkesinde yaşamaya başlamış. Önceleri o da seyyar satıcılık yapmayı denemiş, olmamış. Başka işler denemiş olmamış. Baktı ki bu ülkede herkes dürüst, kendisi iş yapamayacak, azar azar tezgâhında sattığı ıspanaklara morfin sürmeye başlamış. Halk ıspanakları sürekli tüketir olmuş. Kralın tezgahından halk alış veriş etmez olmuş. YALANCI bununla da kalmamış, zencefillere, dereotuna ve her sattığı sebzeye uyuşturucular koymuş. Kralın işleri iyice bozulup aç kalmış. Bir gün YALANCI’ya “ sizin sattığınızla benim sattıklarım aynı niye sizinkileri alıyor halk anlamadım” demiş. YALANCI da; kralım alın siz de satın, sizin yardımınızı çok gördüm vaktiyle” demiş. Kral sebzeleri satmaya başlamış. Bu arada YALANCI seyyar satıcılığı bırakmış daha büyük işler yapmaya başlamış ve “kral, sattığı sebzelere morfin koyuyor sizleri aldatıyor, uyuşturuyor, kralınız sizin iyi niyetinizden istifade ediyor, sizin şefkatinizi, merhametinizi hak etmiyor” diye söylentiler çıkarıyormuş. Halk da beyni uyuştuğundan ne yaptığını bilemez olmuş ve bir gün halk kralı öldürmüş. Bizim ülkede “öldürmek” ne demek, kimse bilmezmiş o güne kadar. Kralın ölümüyle birlikte ülkede kimse kimseye selam vermez, iyi sabahlar demez, hatır sormaz, yardımlaşmaz olmuş. Ülkenin tüm zenginliklerinin sahibi YALANCI, bununla da kalmayıp kedini kral ilan etmiş. Bizim kralı, adına sürülen lekeden kurtarmaya çalışan olamamış, tüm halk uyurgezer olmuş. Başlarındaki YALANCI kral, ülkenin tüm insanlarını kendine benzetmiş. Ülke karışıklıklar içerisine düşmüş. Tüm bunlar olurken Mustafa, ticaret için gezegenin bir başka ülkesindeymiş, kendi ülkesine dönüp halkın ve kralın başına gelenleri öğrendiğinde o koca ülkede doğruyu bilen ve yapacağı şeyi bilen bir tek kendisi olduğunu anlamış ve “halkımı YALANCI’ dan kurtarmalıyım, kardeşlerim yine mutlu, huzurlu yaşamalı, kralımızın adını temize çıkarmalıyım” demiş...
Mahmut ÖzkocaKayıt Tarihi : 5.8.2010 14:03:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TÜM YORUMLAR (1)