Bir soğuk sonbahar akşamı ceketini aldı ve çıktı. Çiseleyen yağmurda biraz yürümek herhalde iyi gelecekti. Baktığı herhangi bir şeyin yahut kimsenin ne olduğunu bir türlü idrak edemiyordu. Ruhundaki sancı ve hüzün durmak bilmiyor aksine unutmaya çalıştıkça tüm çıplaklığıyla karşısında duruyordu. Beyninde durmaksızın çalan bir şarkı ona sabahlamış bir sarhoşluk veriyor, müthiş bir baş ağrısı çekiyordu. Hayır, hiçbir şey içmemişti dün gece. Sabahlamamıştı da. Bu sarhoşluk başkaydı. Çok daha dengesizleştiriyordu, bulantılar asla kesilmiyordu, iyice dolan kafasını kesercesine bir öfke ile dolduruyordu insanı.
Ne uçan herhangi bir kuşa bakıp ne sevinen herhangi bir çocuğu izleyip ne de tabiatın mükemmelliğini görüp umut besleyebilirdi hiçbir şey için artık. Nihayetinde her şey gibi umut da ölür. İnsanlar birden çok kez ölür. Önce inançları ölür insanın sonra duyguları sonra umutları. Sonra da hiçbir işe yaramayan bedeni.
Yürüdü. Etrafına bakmadan yürüdü. Yok olmak istercesine hızlı yürüdü. Kafasındaki şarkı yürüyüşüyle hızlanıyor, daha hızlı yürüdükçe nefesi iyice kesiliyordu. İnkisarlarının hiddeti ürpertiyordu onu. Şu manasız varlığına en sessiz veyahut gösterişli sonlar düşünüp durdu. Düşünmek, zihnindeki çöplüğü eşelemekten başka bir şey değildi. Cesetlerle dolu şu zihninde en ufak bir canlılık belirtisi arayıp, bulamayınca yeis içinde kalıyordu.
Gece yarısına yaklaşırken sahilde oturmayı yeğledi. Kimbilir belki de dalgalar ruhunun ritmini düzeltirdi. İyice soğuyan havaya rağmen üşüyemiyordu. Sema karanlık, deniz karanlık. Nasıl oluyordu da tabiat mükemmelliğini karanlıkta kaybediyordu? Nihayetinde bir güneşi vardı tabiatın fakat onsuz bu mükemmelliğe nasıl sahip olamıyordu? O hâlde tabiatın güzelliği bir güneşe bağlıydı. Gecenin hüznü güneşini yitiren tabiatın ölümündendir.
Gözlerini kapattı. Uzaklardan yaklaşan bir ışık göz kapağını delecekmiş gibi üzerine üzerine geliyordu. Gözlerini açtı. Etrafta hiçbir şey gözükmüyordu. Göz alabildiğince karanlıktan başka hiçbir şey yoktu. Tekrardan kapattı gözlerini. Bu anlam veremediği ışık tekrar belirdi. Binbir türlü şekillere bürünüp duruyordu. Bir zamanlar ezdiği bir karınca olup öfkeyle üzerine yürüyordu. Sonra, öldürdüğü bir kuş olup gökyüzüne yükseliyordu. Gözyaşı olup gökyüzünden üzerine yağıyordu. Acı oluyordu, hüzün oluyordu, öfke oluyordu, hasret oluyordu. Korku bedenini sarmış, öylece izliyordu. Sonra çok uzaklarda küçücük bir nokta haline geldi. Büyüyerek yaklaştı, yaklaştı, yaklaştı. Sonra bir yüz belirdi. Saçları sonbahar yaprakları sarılığında, gayet sakin bakışları ve gülen gözleri ile karşısında tüm canlılığı ile duruyordu öylece. Titreyen dudaklarını aralayıp kısık bir seslendi:
- Seni çok özledim.
Karşısındaki kadın buna sadece tebessümle yanıt verdi.
Artık birbirimize iki yabancıyız.
Her ne kadar acı olsa, ne kadar güç olsa
Her şeyi evet, her şeyi unutmalıyız.
Her kederin tesellisi bulunur, üzülme.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta