ilmek ilmek derilerimizin
kıvrımlarından çekilerek
sıyrılıp düşmüş bir harmaniye gibi
sırtımızdan kızıl bir halep kefeni
çerkes kölelerin elinde zındık ve facir
hurufun cem-i cümlesiyle yek vücut
esrarlı bir geceydi aslında
şafağında bir ana
doğururken yavrusunu can veren
oysa haberi olmadı bundan
hasret kokan gözleri firuzenin
Emrivaki bir okşayışla
Varolmadı kaderimiz
Sen ve ben
Martavalların emzirdiği
Paçoz bir hayatın damarlarını
Dişlerimizle yırta yırta
geceydi hatırlıyor musun
bir yaz gecesi
seninle yürüyorduk
adımlarına düşmüştük şeyh saidin
yıldızlar yağıyordu üzerimize
sen ağlıyordun
tevarih-i osmanîye derkenar
ı/ gencosman
mervidir ki
bağdat’ın kapıları açılmadan önce
biz analarımızı
ağlarken gördük çoğu zaman
öfkeyle
bunun için diyorum
ne olduğunu biliriz ağlamanın
nasıl oturduğunu adam yüreğine
mü’mini kalmamış bir dinin
peygamberi olmak istemez kimse
doğrudur ve bekli de haklıdır
ama eskiz bir ayıklanma içindi
düşünmekle oluş arasında
sıkboğaz edilen a’raf
kafadan gayri müsellah bir adam
oturmuş mansur yazıyor
kırmızının peşrev faslında
toprağı kanıyla karmış
kan içmiş kızılcık şerbeti demiş
Firuze; gök mavisi
Firuze; yeşilimsi
Firuze; turkuvaz
Firuze; bakırfosfat
Firuze; alüminyum
Firuze; mücevher
dünyanın bıçak sırtında yürümekle meşhurum
devletler ve yasalar
küçük bir çocuğa vurulan
tokat kadar adidir
sıcak sımsıcak bakışlarım vardır halka
halk ki demirle kurşunun bileşiği gibidir
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!