ruhum en eski kemanın tozlarıyla kaçamak
tantanalar, samanyolunda yanan
sokak lambaları kadar kızgın
biraz uzağınıza düştüm
dişlerimin üşümesini buzla onaracağım artık.
Siyah üzümler banyo yaparken tuvallerde
damağımda dolaşan ekşimiş elbiselerin ter mızrağıyla uyanırdım.
Dişlerimi ve çekirdeğimi
bir akarsuyla göndermiştim sonlarıma
bu kanat çırpmaların
boğuyor gözlerimin soluğunu
kargaşa yüklü o eve taşınıyorum
sesinden kıvılcımlar savrulunca…
ağzında közler gibi sönecektim geceyi çözseydin
baba!
bu bardağın kanı
adımlarına batacak
bak
menekşesi dalını kesmiş
mermerin kiniyle
İşte yine geldi
kaç gecedir yemlediğim toprak kokusu.
Rüzgârlarda bir boğulma startı uğultusu
eğilmiş süt çekiyor bir ceylan avda
ovayı buduyor, memelerindeki dudaklarla.
Şafağın tan pıhtısında, nehrin çığlığı oturuyor
- altta aşk-
daha altta,
meridyenlerin ağlarında karasu kabarcıkları
geçici olarak servis dışı bir yol,
hangi beklentilerimize kılavuz olacak
YOKLUĞUNUN HİÇLİK TEZLERİ
O gemilerin ardı sıra
duyumlarını okşayan, köpüklerde gitti, bitti
ışıkların gözleri dönünce, dalgaların yüzlerinde
o yoğunluklarda sancılanan
gözlerin eme eme bu çıradan irin
nedenlerin cerahatlarını tüterdi adab-ı sihrin
göre göre göz içine düşen zaman düş boşluğuydu
peşin sürgünlerin dağlara gebe çığlık uçurumuydu
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!