Günlerle yollarımız ayrılmış çoktan
Sadece gece hüküm sürer dualarımızda
Ve dudaklarımıza kapatılmıştır; o mahrem
o gül
Kurusada solmaz
Bağışlayın yanıklarını güneşin
Tekrar yaratabilmek için kendini
Hiç bilmediğin, hiç gitmediğin bir zamana naklettin kalbini
Tek bir hece dökülmeden ardına...
Tek bir ses; tek bir çığlık...
Sessiz ağıt...nefessiz gece...dilsiz ve dipsiz kuyu...sustun!
Susmak en büyük savunmadır belki
Metalin üzerinden bir dansöz gibi akıyor ışık
Zaman ellerime bulaştıkça kırışıyor göz kapakların
Uyaıcakmış gibi her an
Çık artık;
Yoruldum lambanı ovmaktan
İnce ve sık dokunurdu ellerin
Dudaklarıma örerdin ağını; konuşamazdım
Gözlerin gözlerime meydan okurdu; susardım
Bır duvar soğukluğunda iç içe kalmıştık
Aynı tende farklı damarlara sapmış, içten içe ayrılmıştık
İnce ve sık dokunurdu ellerin; korkardım
Senin için; sana; senden...
Kalan son şarkıyı söyleyip, son sigarayı içip
Son kadehi devirip; -ki sonsuzluğa hiç bu kadar yakın olmamışken
Eğilip öptüm bastığın taşları...
Bütün enkazların altında kokunu aradım...
Her mevsim göç olur bu şehirde;
Göz ucuyla bakılan istasyon ve akşam,
Biraz mağrur ve haddini bilmeyerek
Uzanıp dokundu elime; titreyerek
Kadehten dudağa akarcasına
Dudaktan teni yakıp
Camlardan kayan, kanayan yağmur gibi susarcasına bir
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!