Dağlara indi Kasımın bulutları
Kesildi yoluma yağan ışık
Ayam gri, gölgeler sarı
Yeşile ecel değdi, maviye kıtlık
Karanlığın altında eşyalar çığlık çığlık
Renkler ölüyor akşamın kasvet kokusuyla
Kırmızı abajur altında ezilen ışık
Aklar düşen sakalımı buluyor kızıla
Yerlere konmadan ayaklarının tozu
Geriye döndü mesafeler kat eden yolcu
Bana kalmış dönüş olmayan seyahat
Yol yok, vardır dolması gereken bir miat
Tutulmamış yasımdan önce dalsam uykuya
Daha işitmedin
Bir yangından arta kalan küllerin feryadını
Görmedin daha
Koskoca yığınların zerre imdadını
Ne yeşil libaslılar, ne alaca atlılar
Karakıştan semaya bakan ölümlü
Sür atını ecelin üzerine
Yakana yapışsın Azrailin gülü
Genzini yakan koku insin derine
Bir geçit karşına dikilir kıldan ince
Nasıl mı sevildim
Ay kadar ak
Sema kadar mavi
Güneş kadar sıcak
Nasıl mı sevdim
Dolu dizgin zamanın üstündeyim
Dizilmiş yarınlar perde perde
Her bir adımda yeni bir karanlık
Tükeniyor faniliğim her nefesimde
Gözüm hep yarının yollarında
Sisli yarınların müjdeleyicisi gecenin
karanlığına feryatlarım edilir defin.
Boğazımda düğüm kalır.
Yüreğimde ki ahı dökmek için
çözülse de boğazımdaki düğümlerin
Düştük ateşine, cehenneme siftah oldu
Yandı yüreğimiz, bir sevda peydah oldu
Birdi seninle peydahımız
Her gün birbirimize ettiğimiz zulüm
Deftere yazılan koca bir günah oldu
Dudakların kapalı, gözlerin suspus
Bir kelime dökülmedi ilk günden beri
Sözler dilinde, mana yüreğinde mahpus
Sırrına değmedi dünyanın kiri
Sustuğun kadardı yazacaklarım
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!