daha usta kavislerle gitti o rüzgar
kasvet ovalarımda dal kıpırdamıyor
bunalttı yağdı yağacak durur gökyüzü
belli gönül tabiatım ölüyor artık
bir yaradır gözlerim geceyle kabuklanan
Aheste bir ulak oldu gözümün feri
Ne geri döndü ah ne haber geldi
Kuruydu evvel simdi rutubet vakti
Ey gönül bu dinmez yağmurlar neden
Kurudu yemen yolları nasip olmadi da
yürüyorum uzun mu bilmem ama yol ince
tutunmaksızın somutsuz emanet birşeylere
yürüyorum yemen mi bilmem yada taif’e
görmeksizin yansısız aldanıp eğretilere
yürüyorum bendime kendimle kendime
sen şimdi değil ya bi bin asır sonra gel
bir selam ver mir rabbir rahim
sorma saçım sakalım nedir halim
şark ile garb ı düzlede gel
bir iki şiir bıraktım mazide
hani şimdi gelsen kollarım sarmaşıklar sarar
bir nem kokusu çiçeklerden taç takar
her nefesin güzel bir haber satar
aklım gider baştan belki geleceksin biliyorum
hani şimdi gelsen donsa her şey uzaklaşsa benden
Ne Sen benimsin artik ne beni sende bil
Gelirsem kendime hakkın işidir
Sen bir yarayı bin sarsan nafile
Gönül a razıma pir lokman gerek
Barı-dil ile varmam kul yanına
Senin saçlarında güneş demlenmiş
Senin dünyan tozsuz pembeymiş
Tenin şerbette tortu pekmezmiş
Cüzzamı bana dünyanın hak mı?
Senin eteklerin seksek gölgesi
Kör atlar dizginlerim puşkunda.
Mosmor parmaklarım…
İnsan tanıdım insan kahpesinde, puştunda.
Hep şu kendim gibi sanmalarım…
Bütün teçhizatları paramparça fabrikalarımın.
Gözünün önünde tesennuh telleri
Ömür kafesini altın mı sandın
Hoş gelince kulağa nağmesi sesi
Hezar ı canı senin mı sandın
Sedası yankısı sardı mı seni
Bulutsuz gökyüzü güneşler satarken
Ummaktan usandim yelkovan akrepten
O kurak diyardan çatlamış iklimden
Sen başka topraklara yağarken gittim
Bir sükût sahiplendim yetimhanelerden
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!