şairin dilinden...
bugüne kadar gelen duygu ve hayat oyunları tecrübelerim, yağmurlu bir sonbahar sabahı,denizli ilinin küçük bir ilçesi olan sarayköy'de hayata merhaba demem ile başladı.bu merhaba demek öyle sürdü ki hala hayat verdiğim selamı almadı.çok haşarı ve hiper aktif bir çocukluk yaşamı geçirdim.daha 4 yaşındayken istiklal marşını yazmakla haflerin yönetmenliğini yaptığı yazı dünyasında kendime küçükte olsa bir rol buldum.okumayı öğrendiğim andan itibaren bir okuma sevdasına tutuldumki bütün aşklarım bitti ama bu sevda beni terk etmedi(ahmed arif misali) .okumak okumak okumak...bir gün dedimki bütün bu eserler harika ama ben neden yazamıyorum.bende ki okuma sevdasının yanında birde yazma sevdası başladı.99 yılındaki marmara depreminin sabahı yazdığım bir şiirdi ilk yazım.daha sonra tekip eden günlerde,aylarda ve yıllarda şiir yazmaya devam ettim.ama öyle bir durumdaydıki psikolojim yazdığım şiirlerden yakın çevremden kimsenin haberi yoktu,hatta delice aşık olduğumu düşündüğüm insanların bile.
eğitim hayatımın ilk okul yılları çok başarılı geçti.hatta o kadar çok okul değiştirdimki bir çocuğun psikolojisini bozabilecek sınırdaydı bu oyun değişiklikleri(belkide hafif etkileri vardır bende) .ortaokulu ana dolu lisesini kazanmama rağmen imam hatip lisesinde okudum.burada ingilizcenin yanında yabancı bir dil olarak arapçayla tanıştım.sonrada osmanlıca ve hat sanatı...liseye ise bir teknik lisesinin elektronik bölümünde başladım.benim gibi biraz duygusal yönü fazla gelen birisi için oldukça analitik olan elektronik bilimi biraz zordu ama yinede başarılı bir şekilde mezun oldum.ama tabi bu zamanlarda da bendeki okuma hevesi hiç bitmedi.bu dönemdeki hevesim ise biraz daha ağırdı artık.sofinin dünyası,dostoyevski suç ve ceza...
üniversite...
üniversite hayatımın dönüm noktasıydı.kocaeli üniversitesi denizcilik yüksek okulu(o zamanlar denizcilik akademisiydi) ,benim ilk üniveristemdi.hayat bakış açımın 180 derece değiştiği,artık siyah gerçekten siyahmı yoksa beyaz biraz kararmışmı diye düşünmeye başladığım dönemdi.bu dönemler gerçekten bir insanın nasıl boyut değiştirdiğinin bir resmidir.bence boyut değiştirmek için başka bir gezegene gitmek yada başka aleme geçmek için makineler yapmaya gerek yoktur.her insanın hayatında ben değiştim dediği bir dönem vardır.bence insan o zaman boyut değiştirmiştir.
hayatımda aşk denilen olgu herzaman yer almıştır.hatta okadar yer aldıki hayatım bazen sadece aşktı.belki dağları delmedim ama parasız olduğum dönemlerde harç yerine sevgilime harcadığım paralar nedeniyle okulumu zamanında bitiremedim :) .yada çoğu sınava giremedim.buda belki o zamanki dağları delmek gibi bişey olabilir...
üniversiteden sonra hatta önce bile iş hayatına adım atmış hatta zıplamıştım.daha küçük yaşta ticaretle başladığım iş yaşamıma birçok meslekten sonra bir firmada yöneticilikle devam ediyorum.ama vazgeçmediğim tek şey okumak ve yazmak...
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
unutulmayan aşk şiir dizelerinizde;) tebrik ederim..