Mustafa Kaleci Şiirleri - Şair Mustafa K ...

0

TAKİPÇİ

Mustafa Kaleci

Kaç gece daha susarak boğulacaz bu uzandığımız yatağın kollarında? Kaç insanın üzerine toprak atacaz kollarımızla? Peki ya kaç kişiyi ekleyip kaç kişiyi daha silecez yolcusu olduğumuz yolun sonunda? Kaç bin sırla ölüp, kaç kişiyi ağlatacaz arkamızda?
Hiç, cevabı olmayan sorular, tatmin etmeyen dokunuşlar, yutkunarak nefes alışlar ve yürüyoruz çıplak ayakla dikenli yolların tam ortasında ve bazende kenarında. Fakat bunları kendime sormarmadan da edemiyorum, peki bu gün ben kimdim, ben kimim? Ne değiştirdim? Kimi sevdim, kimi doyurdum?
Hiç, kendimi bulmaya çalışırken birçok şeyi kaybettim, değişmedi değiştiremedim, sevginin sadece kolundan tutabildim, sarılamadım, doyuramadım aç yattım. Ve yine sormadan edemiyorum, sen kimsin?
Hiç.

Devamını Oku
Mustafa Kaleci

Sessizlik yokluyor kulaklarımın perdelerini. Hüzün kokusu burnumda ve çaresizlik bağlıyor ellerimi. Yolunu kaybetmiş bir derviş gibi. Herkes sağır sanki, duymuyor dediklerimi. Yürüdüğüm tüm yollar dikenli, her adımda bedenim incindi. Kendimce göz kapaklarımda hayaller çizdim, mutluluğu gözlerim bile bana hor gördü ve kapanmaktan vazgeçti. Bedenim benden aciz, ben ondan bi-haberim. Aylak aylak gezerim ve gezerken tüm umutlarımı, sevgilerimi dikenli yollarda fidan diye ektim. Güneşe, yağmura ve toprağa emanet ettim.

Devamını Oku
Mustafa Kaleci

Rüzgar vuruyor perdeme. Her şey bir başka esiyor sanki. Balkonda demirlere konan kuşlar konuşmaya başladı. Aradığım cinayet ipi kayıp. Tüm şehir uzatmış ayaklarını yorganların altından. Ben ise şehrin sokaklarında volta atan bir ayık. Sigaram düşüyor cebimden. Açılmamış bir paket, içi zehir. Kaldırıp bir dal uzatıyorum dudaklarıma. Sihirli bir değnek gibi, bunalmış beynimde sirenler çalmaya başlıyor. Köpek sesleri çınlatıyor kulaklarımı. Gecenin ganimetiymişim, üzerime koşuyorlar. Hayır, hayır yanımdan geçtiler birden. Uzaklara koştular. Kargaşa sesleri, sonra bir sessizlik. Sessizlik, sizsizlik kondu kulaklarıma. Yürüdüm, yürüdüğüm kadar yorulmuştum. Oturdum bir bankta, daldım hülyalara fakat hülyalar kan ağlamakta. Yumdum gözlerimi, attım kendimi anıların boşluğuna.

Devamını Oku
Mustafa Kaleci

Yüreğim sahra çölü kadar kurak, gözlerim ise kara bulutlar kadar yaşlı. Etrafımda binlerce insan ve ellerinde çakıl taşı. Çünkü ben, insanlar arasında kalan bir yabancı. Ve serilmiş önüme dar ağacı, ağaç ise gülümsüyor bana acı acı. Her gün bir adım, adımla atılan onlarca çakıl taşı. Kollarım, bacaklarım ve yüzüm her darbeyle kan akıttı. Zaman, çektiğim bir sancı ve ölüme bir adım daha kaldı. Sonunda koynundayım ağacın, boynuma bir ip sarıldı. Cellat, son bir sözün varmı diyip gözlerime baktı. Başımı sallayarak göğe baktım ve bedenim dar ağacında sallandı. Neden mi göğe baktım? Çünkü bütün sözlerimi göğe yazdım. Bakınca görmezsin, gördüğünde anlarsın.

Devamını Oku
Mustafa Kaleci

Nice kervanlar geçti şu muhabbet diyarının üzerinden. Milyonlarca kuş kanat çırpı maviliğin tenha bölgelerinde. Sürülerce al yazmalar eskitildi saçların üzerinde. Bu ne allıkki, ne güzellikki, ne dermanki eskitilmiyor yazman üzerinde. Kabe örtüsü kadar kokusu siner içime. Gönlüm, yedi defa gönlünde say etsede, bin yediler birikir içinde. Çölün kurak bölgesinde, sesine meftun, gözlerine sussuz bir ben var şu yaşamın en derinliklerinde. Beni avucunla besle. Yanaklarına düşen göz yaşlarınla gider sussuzluğumu. Sarıldığın rüzgarın kollarıyla sar beni, üryanlığa teslim etme. Hani Yakup kilometrelerce uzaktan duymuştu ya kokusunu Yusufun, sanmaki kokun yok üzerimde. Çık pencereye sol havayı ve bak kendine. Selvi boylum, beni ölümle terbiye edeceğini düşünüyorsan, etme.

Devamını Oku
Mustafa Kaleci

Bir veba çöktü üzerime
Gökten düşen mürekkep taneleri
Sol kulağımın çınlamasından belli
Ben tüm seslerin selâsını seslendirmiştim
Bu çınlama sesi mistik bir ninni
Oysa ben uykunun da üzerine toprak atmıştım

Devamını Oku
Mustafa Kaleci

Siyah kefenler kuşanmış karanlığın yeryüzüne sinen etekleri. Avuçlarının içine alıp sarıp sarmalamış tüm bedenleri. Bedenler kör ve zelil bir şekilde duvarlara çarpa çarpa ilerlemekteydi. Duvarlar birer kefaret çarpılmalar ise kaderdi. Kimileri bu bedeli ölümle ödüyerek yeryüzünden silindi ve kimileri ise hala ışığın peşindeydi. Işık iyilik, karanlık ise birer vebaldi. Işık gözle görülmez ancak görünebilirdi ama çoğu bunu fark etmedi. Fark edende karanlığın tutkusundan elini çekemedi. Ve yenildi, ezildi, sürüne sürüne hayatın günahlarına sevap, sevaplarına günah dedi. Beyaz ipliklerden kendisine kefen biçilsede, içindeki karanlık beyazlığı kirletti.

Devamını Oku
Mustafa Kaleci

Kar yağıyor, ölçüsüz bir kefen örüyor bedenime. Üşüyor ruhum, can çekişiyor fakat canını emanet etmiyor ölüm meleğine. Sesleniyorum birilerine beni bu dertten kurtarsın diye ama heyhat, her seslenişim her kıvrılışım boğazımda düğümlenip duruyor öylece. Taş kesiliyor bedenim, gözlerim kayıyor derinlere, derinliklere. "Zamanın doldu daha fazla direnme" diyor zamanın sahibi ancak ben umutlanır, uzanırım ellere. Yalnızlığımı hissediyorum çevremde, tenha ve tükene tükene tükeniyorum dünyanın herhangi bir köşesinde. Artık gülümsüyorum ölüme, ellerimden değil ruhumdan tuttu diye.

Devamını Oku
Mustafa Kaleci

Ben dünyanın en kalabalık şehrinin en sessiz adamıyım
Tenhadayım...
Ağrılarım ve sancılarım var...
Her gün aç bir çocukla ağlıyor, savaştan savaşa koşuyorum, ağrılarım var
Her gün bir çocuk doğurup, ellerimle tanrıya uzatıyorum, sancılarım var
Korkuyorum...

Devamını Oku
Mustafa Kaleci

İçimde kaldı mahrem-i aşktan, uhrev-i aşka giden sevaplarımız.
Takvalı parçacıklar kaldı, sardı anılardaki karanlık zarlarını.
Ne atsam sen düşüyorsun göz kapaklarımdaki çehreye.
Münevver, mülayim, muallim, bin bir kelime-i lügatsın sen.
Ben kelime-i kekemeydim, telaffuz edemedim seni hiç bir dilde.
Maana bende kaldı, her tercüme şirkti, anlamsız kaldı.

Devamını Oku