Gökyüzüne bir bulut ağmaya görsün,
Ağlamaklı olan bu bakış niye?
Görsün de gönlümü bir hüzün örsün,
Ardına bakmadan bu kaçış niye?
Sen düşüncede buz, sinede korsun
Çocuktum, ufacıktım,
Top oynardım acıktım,
Yolda buldum bir erik,
Kaptı bir ala geyik
Ve ardından ben gittim
Az gittim uz gittim
Hani bir sevda hikayesi yazacaktık.
Baş kahramanları, sen ve ben olan.
Üç katlı ahşap evin cumbasında,
Sarmaşık güllerimiz açacaktı.
Sonra, sönecekti bütün lambalar,
Mumlar yanacaktı.
Ne güzel şey ilk insan olabilmek,
Havva olabilmek onun gönlünde,
‘Safiyyullah’ olabilmek Allah İndinde,
Adem olabilmek ne güzel şey…
Ne güzel şey tufandan kurtulabilmek,
Zaman, bir ninnidir aklımda kalan.
Kırık bir beşiktir sallanır durur.
Anlatırlar ama hepsi de yalan.
Geçmişi düşündükçe kalbime vurur,
Kırık bir beşiktir sallanır durur.
Bir şehrin üstüne karlar yağıyor.
Bilirsin bu şehir bana yabancı
Ve sen yabancısın.
Fakat karşımdasın, oturuyorsun,
Uzaklaşıyorsun, buğulanıyor gözlerim,
Kayboluyorsun.
Bütün dallar kökte birleşir,
Kök ise toprakta hayatı bulur,
Şehitler mutluluğa orda erişir,
Ölümse kafirin son küfrü olur.
Kuruduğun anda yeşeriveren sen,
Bir tren gelir doğusundan
Bir tiren gider batısına Anadolu’mun.
Bir tren ki baştan başa yurdumun,
Sevgi halatlarıyla bağlandığı yerdir.
Oy Anadolu’m, canım Anadolu’m,
Ne varsa sende var.
Saklanmış gül yaprağıdır zaman,
Yıllar öncesinden kalan
Ve dondurursun zamanı,
Gidenlerin ardından…
Acıklı bir bestedir zaman,
BİR ŞEHİR GÖRDÜM
Bu şehir tarih kokuyor, medeniyet kokuyor
Ve bu şehir bana bir şeyler anlatıyor.
Emirsultan’a vardım bir sabah.
Güvercinlerin duasını dinledim
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!