Gaipten buri
Bir asır geçti, sesin hake karışmış sanılır,
Lâkin her mısrân hâlâ damarda kan sanılır.
Safahat bir ayna ki, devri yansıtan deşifre,
Yoksulun feryâdı, zalimin zulmü bir ulu şifre.
Cehalet bir yara, imân ise neşterdi sana,
Göktuğum, senun bu yaş günün,
On dörd oldin, geçup gitti on üçun.
Boyin uzadi, oldun bir delikanli,
Ama yinede pek bir haylazsun, ne lafuni!
Senun aklun fikrun o Edirnelu gızda,
Kapının eşiğinde duruyorum,
Bir adım önüm geleceğim,
Bir adım arkam çocukluğum.
İkisi de beni çağırıyor,
İkisi de biraz eksik benden.
Bu şehir, eski bir plağın cızırtısı şimdi;
Her köşe başında aynı ses, aynı telaş.
Oysa ben, dünkü sokağı arıyorum hâlâ,
Tarihin küf kokan, tenha bir çıkmazını.
Orada, kırık bir pencerenin ardında,
Odalar sessiz, gece bir mendil gibi serilmiş,
Sadece saatin tıkırtısı ve senin nefesin.
O eski, ahşap koltukta oturuyorsun hâlâ,
Parmaklarında bitmeyen bir iplik yumağı.
Sanki ömür denen şeyi, ilmek ilmek örüyorsun,
Sen benim kardeşimdin, aynı kandan değildik,
Ama aynı candan saydım, bir ömrü bölüşürdük.
Göğsümde taşıdığım o en büyük sırdın sen,
Şimdi yabancı kaldık, ne zaman, nasıl bilsen?
Yüzünde güvendiğim o masum maske nerede?
Aman Mıhdarım, gadasını aldım, duu bi dinlen,
Şu garip kulunun halına, bi bakıver yandan.
Bozma ağzımın tadını, eyme beni yaman,
Darağacın ucu gibi, beynim döndü duman.
Ne diyem, ne etçen? Dilemde fer gatmadı,
Günlerden bir Ağustos sabahıydı.
Anneannemin o meşhur tütünlü oda kokusu,
Kömürle karışmıştı.
Ben yine yer yatağında,
Kahkaha sesleri ile uyandım.
Bizim hiç haberimiz olmadı zaten,
Bir anda yoktan var olan fikirlerden.
Hiç birinden haberimiz olmadı,
Ben ne yaptım ya biz !
Saygısızlık mı yaptık, adam mı kestik.
Bozkırdan bir ses geldi, Ergenekon destanı,
Orta Asya’da doğdu, koca Türk kanı,
Göçebe ruhu taşıyan, yüce kağanlar kanı,
Turan’ın bozkırında, kurulan ilk ak kolu.
Oğuz Han'dan yayıldı, köklü bir Ulu Çınar.
Çinliler’e set çeken, Mete’nin demir yayı,




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!