bacadan içeriye
karanlığın içine doğru
düşümde, hayalimde içime doğru
bir avuç ışık huzmesi serpiliverdi.
minareden aşağı süzülen
bir grup ehil güvercin gibi
en öksüz yalnızlığın kıyısında buldum kendimi
her geçen günün akşamında biraz daha yaklaşarak
tam da kalabalıklara karışmış koşarken
çevremde beni kutsayan dostlarım varken
ellerimden tutmuş çocuklarım eşim ailem arkadaşlarım varken
tüm kalabalığı ile en kutsanmış şehir varken
ömürleri
biliyorum saniyelikti
ığdır ovasında iki çiğ tanesiydik
şafaktan hemen önceydi
akşam yükseldikleri gökten indiler
kafamın içinde bir şeyler var
kafamın içinde
doru bey atları uzak atlaslar aşıyorlar
zamanın çıngırağından kopup gelen
bir ses var
ay yorulup düştü
arsız bakışlarından
sonra yakamozlarda boğuldu
ben gördüm gece zifiri karanlıkta
durgun bir gölde boğulmuş gibi uyuyan
geçmiş zaman içinde her şey yarım kalır
bu diyardan gittikten sonra insanın kapı kollarında yağlı el izleri kalır
yol boylarında, düzlüklerde tarlaların sınırında
göçten sonra sürülerden geriye dikenli tellerde yün kalır
güneş karşıki dağın yamacından tırmanıp göğü yaktı
yuvasında kuşlar, kayalıklarda ceylanlar gözlerini havaya dikti
gecenin ayazında katı kesilmiş yanları usulca kımıldadı
eşsiz bir andır dönüp baksan çok eskide kalacaktır
bütün güzel geçmiş zamanlar gibi
önümüzdeki baharda
bir kayısı ağacı dikeceğim
bizim o eski sokağın kaldırımına
sırf sonbaharlarda yoluma yapraklarını döksün diye
bir damla yaş gözaltıma düşsün diye
bir yıl daha ömürden geçtiğini hatırlatsın diye
bu yaşadığımız
histerik yorgun bir tuluat
başka bir şey bekleme
hüküm belli
sahnede öleceğiz




Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!