hüzün resmini gözlerime işleyene…
Sakın bakma gözlerime
Emanet değildir
Biliyorum! Yine böyle katran karası, yine böyle zifiri bir gecenin ardından, geldiğin gibi, güneşten önce sızacaksın penceremden…
Bu sabah olmasa da belki sonraki bir sabah, penceremden sızarak uyandıracaksın uykumdan; Ve sımsıcak, özlem dolu bir günaydınla karşılanacaksın.
Bu gün değilse de yarın, belki daha sonraki bir yarın, açılmamak üzere yüzüme kapandığını sanan şu kurumlu kapı, diz çökecek önümde. Sonra! ... ya bir telefon çalacak ya da bir kapı gıcırdayacak, irkileceğim, düşümdeki gerçekten yüzümdeki yalana dönüşeceğim.
Hava aydınlık, deniz inadına mavi olacak. Yine kaçacağım köşe bucak. Düşümdekini yalvaracağım Mevla’dan. Sen uyuyor olacaksın. Karanlığıma dönüp kırık penceremden düşlerime sızmanı bekleyeceğim.
SEN UYANIYOR OLACAKSIN…
Yıldızlar olsaydı gözlerinde
Göktekiler solardı üzerinde
Yumuşak bir sevgi koy nefret yerine
Sevgi ektiğimiz yerler de
Sevinç büyüsün yine...
Vuslata hasret yollarımıza şimdi kar yağıyor, her tanede bir yürek can veriyor gizlice. Mevsim hep farklı gözler hep aynı olsa da, özleminle kuruyan güllere şimdi kar yağıyor…
Senden sonra buz kesen ömrümün üşüyen yaralarını saran müebbetlik aşk mahkûmuyum. Oysa kimsenin giremediği ve görmeye korktuğu güzellikler düşüdür hayatım bir köşede yeşeren…
Uykularındaki tren sırtındaki kar yüzündeki silinmeyen mahzunluk… Bak işte ben yokum artık. Aynadaki benim sen halim
Sular perde perde kararıyor yokluğunda, her şey sustu, lal kesildi kara toprak... Buralarda zaman, zaman! ... Hiç geçmeyecek gibi, kolumdaki saat hala bırakıp gittiğin yerde, akrepte, yelkovanda alışamadı bırakıp gidişine. Sen gidince; Balıklar yüzmekten aciz... Gözlerim konuşmaktan korkak... Ellerim yazmaktan ürkek... Bilmezsin! ...
Bırak akıp gitsin zaman, bırak üşüsün ellerim, bırak çözülmesin kaldırımların buzu. Ayaz vursun yüreğime, kapat gözlerini, bakma ardından sakın... Kelepçeleri bilezik yaptım adı aşk oldu bileklerimde... Ne zaman adın kıvrılıverse başucuma, en acı sızıyla hissettim damarlarımda... Bebek gözlerimle sevdim ama; Bebek kadar masum, bebek kadar saftı sevmelerim.
Güvercin yüreğinde dillerim. Çaresiz susar gider... Söylenecek tek cümle kaldı
yürek satırımda. Ne güle güle, Ne de hoşça kal... Bir cümle sadece.........................................
İstemem sende kalsın timsah gözlerin, yalancı gözyaşların... İstemem sende kalsın! Kan damlatan kalemim, yüreğimdeki çizikler… İstemem sende kalsın...
Sevmek kader, gülmek tabutsa bana. Aldırma, dön arkanı, giden trene inat! Duyma! Duyma istemem, bıraktığın asırlık tabloyu. Hiç arama, hiç sorma sakın. Dinleme rüzgârı, aldırma ıslak kirpiklerime... Bakma sakın pencerene, süzülen her damlada, görme sakın bu yüzü...
Hoşçakal ayrılık! yüreklerden göç var bu gece. Sende yak her şeyi, eser kalmasın yürek adına, benden kalana... Kül olsun her şey...
Kara trenin
İkinci sınıf kompartımanında
Büyüttüm sevgimi.
Hep üşürdüm bir köşede
Sıcağı hiç tadamadım
Ya su buz keserdi ellerimde
Göz bebeklerimde titriyor şimdi bu şehir. Aynadaki bütün umutları, bütün sevinçleri ve bütün hayal kırıklıklarıyla süzülmeyi bekliyor yanaklarımdan... Cadde cadde, sokak sokak, ev ev çığlıklar yükseliyor bu şehirden... Bu bir ağıt senfonisiydi, orkestrası kandan ve çamurdandı…
Hayallerin sustuğu şehirde sevmiştim seni. En sevindiğim yol kaybedişimdi bu kayboluş. Sağ cebimdeki tebessümü, şehirlerden topladığım çocukluğumu bırakıvermiştim başucuna... Hayaller susarken bu şehirde, tebessüm olmak istemiştim yüzünde, verebileceğim tek hediyemdi.
Bir kış gecesi kaybetmiştim seni. Acı bir gözyaşı depreminin enkazıydı ellerimi bırakışın. Papatyaları susturarak, kardelenleri çiğneyerek, son misketi de usulca bırakarak avuçlarıma, hayat kapısını çekip ardından, bu şehri göz bebeklerime gömüp kayboluşumda kayboluşumdu gidişin.
Bir gözümden akan sendin
Öbüründe susan maviye kardeş
Mavi mavi sevdim seni
Kızıla büründüğünde
Bu bir deniz yangınıydı artık
Bize gökyüzü kaldı…
Bütün şehir akıyordu gözlerimden, çiğ düşmüştü sevdalara, gülün yanaklarında donmuştu gözyaşı, güvercinler yoktu, yerdeydi bütün anılarım,
Çiğneniyordu kaldırımlarda…
Karanlık ve soğuktu hava, içim alev alev, ruhum titriyordu, mum gibi sönüyordu gözlerim, bakamıyordum ardımdaki yalana. Rüzgar dudaklarımı kemiriyor, konuşamıyordum düşümdeki gerçekle…
Bütün şehir akıyordu gözlerimden, imdat bile diyemiyordum, anılarım hayallerim, sitemkâr bakışım… Damla damla kaldırımdaydı.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!