Olabilirliğin sınırlarında kalma korkunçluğu
Hücrelerimin birer birer ölmesinde yaşıyorsa
Önümdeki çizgiler
Dengelerin her yırtılışında yeniden
Aynı kavşakta birleşmeyecekler.
Çocuksu bir gölge düştü önüme iğde kokan
Gecenin gülümsemesine çarparak içimde soluyan
Uzaklarda büyüyen karanlığın rengi
Yutuyor torosları, yutuyor şehri
Ve şehirde, umutsuzluğun başeğmeyen sefaleti
Derinleşen çelişkilerin yüksek akımında düşünceler
Düşer birer ikişer
Safa durmuş insanlar önünde
Camii avlularına cenazeler.
Sen!
Ey yalnızlar yalnızı şeytan!
Girne sahillerini öpen mavi dalgalar
Işık ışık yiyorlar öğüterek güneşi
Suskun yamaçlarda matlaşmış yeşil
Süzüyor gözaltından, birazda kışkırtarak
Yoğun yağmaktan yorgun ağırlaşmış renkleri
Beton duvarlara sıkıştırıp tokatlayan denizi.
Yılışık yaz günlerinde uyuşuk bir yılan
Kıvrılmış damarlarıma, kandan sırılsıklam
Takvimsizliğe şartlanmışken belirsizlik özlemim
Oturmuş gölgeye beni beklemekteydi zaman.
İskelede balıkçıların çığırtkan sesi
Gölgelerin gökyüzüne kadar uzadığı bir gece de
Küçük kiraz ağacıyla sarhoşluk demlerken gökyüzüne
Sızlanan geçmişin buruk izdüşümleri
Ay ışığında yüzüme tükürmekteydi.
Tabağımdaki ısırılmış elmanın iniltileri eşliğinde
Eğer bir güvercin olsaydım
inmezdim kesinlikle insanların arasına
içmezdim sularından
yemezdim verdiklerinden
bana taktıkları sahte isim için
davacı olurdum onlardan
Güneşli bir nisan ikindisinde
Moda Burnu'nde Marmara Deniziydi
Lacivert bir yatak gibi sessizce bekleyen.
Hemen arkamda,
sürüler halinde koşuşturan insanlar
kovalanıyorlardı sanki
Çok yaşa be yaşlı Ana(dolu) m
Bir abidesin artık sen
Yüzündeki çizgilerle
Elindeki nasırlarla
Meydan okuyorsun yıllara
Sessiz sedasız
Uygarlık budalası köylerin kıyısında eskimiş çadırlar
Esmer, yarı çıplak çocuklar, atlar, kamışlar...
Herbirinde göçebeliğin değişen ahengi var
Yüklenince yüklerini yükseğe doğru çıkarlar
Bu gezgin kafile yarpuz kokulu pınarlarda konaklar.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!