-Kesorn Lamoonphun'a-
MUSON YAĞMURU
I
Gönül dünyamda güneşler batarken
Mevsim güze vuranda
Çalarken kapımı karakış
Öyle bir hüzün ve öfke ortamında
Kilitlerken yaşamın yollarını
açmamak üzere bir daha,
Şans eseri gelip takılan yakama
mor bir karanfildin.
Çölleşirken sevdamın yeşil bağları
Çatlarken sevgisizlikten toprak
muson yağmurlarıyla geldin...
Açıldı gönül kapım ardına kadar
Çözüldü buzları donan bağrımın,
Başladı esmeye yaşam yelleri
Çağladı pınarları bozkırlarımın,
Yekinip yükseldi yüreğimin
mor köpüklü dalgacıkları
sevda boylarında çağlaya, çırpına,
Mercan adacıklarında tropikal denizlerin
Ve gökdelen palmiyelerin
mavi sularla öpüştüğü kumsallarda
Yürekleri aşkla dağlayan güneşinde pasifiğin
beni bana ulaştıran serin bir yeldin,
Kavrulurken sevdanın gülleri bağrımda
muson yağmurlarıyla geldin...
ıı
Bir beyaz karanfildin
Muson yağmurlarıyla geldin
Hava sıcak, sokaklar ıslaktı
Yağmur yağıyordu hışımla
Yağmur yağıyordu sel suları gibi
Yağmur gökten dökülen milyonlarca bardaktı.
Nedeni ve nasılı belirgin ve kesinlik içinde olmayan
bir duygu selinin akıntıları sürüklemişti
beni o diyarlara,
Uyukluyordu
amaçsız bir derviş umursamazlığında
miskin miskin
yorgun hücreleri beynimin,
Yılları sırtında ağır bir yük gibi taşıyan
ömrümün bıkkınlığı okunuyordu alnımdan,
ya da
günün rahatlık duygularıyla
uyuşmuştu hareket noktaları bedenimin.
Belirsizlikler içindeydi
gözlerimin objektifine giren görüntüler
an be an yayılarak geçmiş zaman parçalarıma
düzensiz bir film kurgusu gibi,
Ve görünümler alıp götürüyordu belleğimi
ışık selleriyle
bir başka belirsizlik düzlemine
yeniden ve yeniden
sonu gelmeyen bir devinim içinde...
Toprak ıslak ve hava sıcaktı
Yağmur yağıyordu durmadan
Yağmur gökten dökülen milyonlarca bardaktı.
Karıncalı bir kış uykusundaydı
bir yanıyla uzun uzadıya
karlı dağlarda gönül gözü kör duygularımın,
Sanki
bir külünk inerdi
sağır sessizliğine damarlarımın
Mutluluk göze yakın, gönüle ıraktı.
Bir bomba düşerdi feryat- figan durmaksızın
bir bomba düşerdi dağıtıp döken sevda filizlerini,
Öte yanım doyumsuz bir eylem fırtınasında
yalım yalım yanan bir ateşe ocaktı...
Bir kızıl karanfildin
Muson yağmurlarıyla geldin
Kirpiklerin buğulu gözlerin ıslaktı.
Gözlerinden bir çıngı fırlayıp yüreğime
anız bozumu tarlalar gibi yakacaktı,
Oysa çoktan unutmuştu
gönlümün ovalarında başaklar
rüzgarda saçların gibi ırgalanmayı.
Yangınlardan,
vurgunlardan
geçmişti bağlarım bahçelerim,
Dolu vurmuş, fırtına kırmıştı körpecik dallarımı,
Poyraz yemiş susuz dudaklarca
çatlayıp kanıyordu sevgimin çiçekleri,
ve göğünüyordu yüreğimin bomboz kırlarında
baharla yeşeren çimenlerim...
Bir katmer karanfildin
Muson yağmurlarıyla geldin
Özlem yüklü duygularla kaplıydı iklimin
Özlem yüklü gidişler bıraktın yüreğimin eşiğine
özlem yüklü bekleyişler
mevsimler boyu hiç sonu gelmeyen,
İyot kokulu ve ayışıklı bir pasifik gecesiydi
esrik güzelliğiyle gözlerime çöreklenen,
Sıcak ve mayhoştu gönlümü kuşatan bakışların,
Aradan on yıllarca zaman geçti
sanki bir anda
silinip gitti her şey ardından
sisler içinde belirsizleşti yadın,
Unutuldu yağmurun yemyeşil duyumsanışı,
Çiçeklerin nümayişleri bahar sabahlarında,
Gözlerimde bir turuncu karanfil kaldı yalnızca
ve bir de sen kaldın...
Karanfil akdenizin kızıdır
işler uğrun uğrun en sapa gönüllere
işler en derin ve en yüce sevgilerle,
Karanfil gönlümde ince bir sızıdır
hiç düşmese bile hasreti yüreğime.
Bir tropikal karanfildin
Muson yağmurlarıyla geldin
Bir şimşek çakardı
boşanırdı denizler gökten,
Bir fırtına patlayıp savururdu
karanlık örtülerini eskimişliklerin,
Ve güneş doğardı
açılırdı sonsuz bir yaşama çiçeklerin...
Ben kendimi sana yenilerdim
beni doğuran yeniden sendin.
Buram buram tüten mavisinde göklerin
Yalım yalım yanan sıcağında güneşin
Ve serin sularında yakamozlu denizlerin
Ölü bir bedene can verip geldin,
Kuru bir damara kan verip geldin...
7/8/2005
Bangkok
GÜL AÇAR GİBİ
Deli gönül kahrın çekilmez neden
Yürek yaralıdır kanar derinden
Ne serden geçersin, ne de semerden
Dalarsın seraba su içer gibi
Dolanırsın ersem gibi dünyada
Bir güzele yar olmadın ne fayda
Dünün kara, yarın salınır darda
Tüketirsin ömrün gün geçer gibi
Azad ettim seni sür ileriye
Daha uslanmadan gelme beriye
Eğer erişirsen ol mor vadiye
Başlarsın yaşama gül açar gibi
7/5/2007
Melbourne
ALTIN ÇİÇEK
-Mansaryar’a
Yüreğimde yarattığım altın çiçeğim
Hiç bir zaman var olmadı senin gibisi
Öpmeye kıyamadığım nazlı bebeğim
hayalinle yok oldu gönlümün sisi.
Gökte kanat çırpan yaralı kuşum
Sevgi ırmağımın çağlayan sesi,
Sohbeti gülistan,
gülüşü gündüz eden geceleri,
Kollarımda uyuttuğum gül yüzlü cocuk
Güzelliğin pınarından kandırdın beni.
ANASIN
Tutup sırt üstü yatırsam seni
Ya da alıp kollarıma götürsem seni
Apar- topar sıcacık yatağından
Olanağı yok, asla uyanmazsın.
Ama ne zaman
Bebeğin “vınk” dese
Ya da bir yandan ötekine dönse
Kirişten boşanmış ok gibi fırlarsın.
Belki sen
gerçekten
gönlüme bir merhemsin
sevdanın elleriyle sarınan,
Belki de kanayan bir yarasın
nabzım attıkça içten içe batan,
Ama eşi bulunmaz bir anasın
yavrusuna gözlerini kanatan...
Melbourne
15/11/’08
NE YAZIK
Benim gönlüm
aşka doymaz bir arı,
aça da konar
toka da konar
bu bir olasılık.
Bir yıldız kayar şafak öncesi
umutlarımızdan dışarı
erişilemeyecek uzaklıklarda,
Sen ki eziyeti yasa bellemişsin
bin yıllar boyu
kara kaplı kitaplar buyruğuyla,
Bense bir serseri gönlün
sonu gelmez macerasındayım
kısacık yaşamın tüm avuntusuyla.
Ömrün nihayetinde
bir uğursuzluk elçisince
dikenli toprağına ayak bastık,
Olmayacak iş gelmez dünyaya
Sana da sevdalandı bu yürek
ne yazık...
28/4/2008
Melbourne
AŞK ESİRİ
Geceler çok uzun ve sıkıcı
yalnız yaşamın işçilerine,
Uzanırsın sırtüstü yatakta
ve dikersin gözlerini tavana.
Bir takım sesler
bekler
gönül kulakların
Belki
birileri
uğrar diye ansızın...
Dalarsın hayallere sürekli
Güzel bir sevgili üzerine,
Ve salarsın düşünü boylu boyunca
yenilmez bir cengaver gibi
sevdanın köpüklü dalgalarına.
Fakat hiç kimse çalmaz kapını,
Hiç kimse
gelip de
demez merhaba...
Sen hep konuşursun kendi kendine
Sen yalnızca savaşırsın kendine karşı,
Çünkü sen, dert yüklü birisin,
Çünkü sen, bir aşk esirisin...
ATEŞ ÇİÇEĞİ
Bağrın oylum oylum ateş senin
Yüreğin ateşte açan bir mavi çiçek
Eritirsin gönlümün buz dağlarını
Ve yakıp arıtırsın kor ateşinle
beynimin acı ve elem odaklarını...
Cennetten mi kaçıp geldin meleğim
Kavrulayım yalımında mor benlerinin
Ne olur gitme geri geldiğin yere
Bırakma kalbimi karlı dağlarda
Yeşertmeden koynunda kan güllerinin...
AYUTTHAYA HOTELİ
Ayutthaya’da bir hotel odası
içeride iki kişi
birisi eril,
öteki dişi...
Orada açtılar gözlerini dünyaya,
Orada yaşadılar bütün bir ömrü
kalpleri sarhoş
gönülleri sarmaş- dolaş,
Ve orada bitirdiler yaşamlarını
eriyerek biribirlerinin alevlerinde.
Geldiler çekine çekine
girdiler içiçe ürkerek biribirinden
çiçeklerde açtılar meyvelerde ballaştılar
ve geçip gittiler yüzyıllık şarap esrikliğiyle
çok uzun sürmüş
bir yaşamın yolunu
kısacık bir gün içinde...
15/8/2005
Bangkok
BAZAN
Bazan efkar basar
buğulanır gözlerimin içi
dalgalanırım mavi sular gibi,
Bazan çöker üzerime yalnızlık
oyulur yüreğim dipsiz kuyular gibi.
Haziran 2004
Melbourne
BİR AN
Dilin dudağımdaydı,
Kollarımdaydı
selvi belin,
Uyudun meleğim
nefes nefese kalınmış bir anda,
Açılmaya naz eyleyen
bir beyaz tomurcuk gibi kuytuda...
27/7/2005
Bangkok
GÖNÜL BOŞLUĞU
Açılmış kalbimde
çok renkli
dört mevsim bir gül,
Gel der
Der der
Gelip derer misin?
Seni bekler
boşta kalmış bir gönül!
ŞAVKIN DÜŞMÜŞ SULARA
Oturmuşsun
tek başına
kıyısında
bir suyun,
Dupduru akşamında
yalım yalım yanan bir günün.
Yüreğinde deli dalgalar köpürür
Akar bir sögüt salkımı sularda hüznün.
Rüzgar vurup dağıtmış alevli saçlarını
Sulara şavkın düşmüş
dolanmış boynuna bir ince sevda,
Gün ışınlarıyla danseder yüzün.
MERMAID
Seni göklerin
en mavi derinliklerinde
düşünüyorum sevgilim,
Kanatlarında kuşların
sonsuz bir ses gibi,
Ve kokusunda çiçeklerin
yaşamsal bir nefes gibi...
Çok renkli ve düşsel
bir ışık olarak
düşürüyorum seni
gözlerimin akından
gecenin zifiri karanlığına,
Uzayın boşluğunda bir parlak yıldız
ve bir adacık okyanusun ortasında.
Sen bir denizkızısın orada
geliyorum avlamaya güzelliğini
kuşanıp sevgiden silahlarımı,
Bütün gücümü kulaçlara verip
ve açıp yelkenlerimi rüzgara.
Geliyorum toplamaya gülüşlerini
Bütün enerjim sevgimdir benim
bütün silahım sevgim,
Yok bir başka seçenek daha
bir sen varsın önümde
bir ben varım ardınsıra koşturan
bir de sevdamız var sevgilim,
yaşam boyu göğerecek olan,
yaşam boyu
hiç sararıp solmadan...
6/8/2005
Bangkok
EFKAR
Bir efkar geldi de
ömrümün gerisinden
gelecek günler oturup ağladı,
Bir efkar geldi de
ömrümün gerisinden
yolunda mevsimler, yıllar
yolunda ülkeler, kıtalar vardı.
Bir efkar geldi de
ömrümün gerisinden
geçirip pençesini
yüreğimin ensesinden
alevden oklar gibi dağladı..!
Mart 2008
Melbourne
ELLERİN
-O’na
Ellerinden güneş goğar
ısıtıp aydınlatır karanlıklarını
sevgiye açılmamış yüreklerin,
Kaplar seheri bir al aydınlık
sarıp, onararak yalnızlıklarını
kangrene dönüştürülmüş günlerin.
Ellerin sevgi kaynar
çağlar ak köpüklü yangın gönüllere
Okşar kırgınlıklarını sevda esintilerinin,
Ellerinden güneş doğar her sabah
Bir sonsuz yaşam kaynağıdır ellerin.
7/12/ 2008
GEÇ KALINMIŞ BİR SABAH
VE ANANIN KUŞLARI
- Necla’ya
Çok geç kalınmış bir sabahtı
Rastlaştık kıyısında anıların,
Rastlaştık kıyısında
güneş
deniz
ve yaşamın...
Yaşam rengarenkti yüzünde
ananın kuşları gibi
ve cıvıl cıvıl,
Yaşam pürüzsüz ve sakin
ve mor çiçekli
bir ipekti
gülüşünde...
Dokunup geçmeyen ürpertileri
ilk güz sabahlarının
Sydney körfezinin esintilerinde,
Kalır üzerinde
yürek çırpıntısı gibi bir şeyler,
Ve anımsatır bana ille de
diken gibi duymamı
batışını
canımın çekirdeğinde
geri dönüşü olmayan gecikmişliklerin...
Ve öteden beri
selamı sabahı kestiğini benden
şans denen muhannetin...
Çok geç kalınmış bir sabahtı,
Göçüyordu belki de
öğle sonu çağı ömrümüzün,
Ananın kuşları
kavgadaydı
herhalde,
Ve babası dövüyordu yavruyu.
Taaa onlarca yıl ötesinden
bir 'ne çare' oturur
beynimizin merkezinde,
Bir 'keşke' konup göçer
düşlerimizin üzerinden,
Bir sızlayış kalır etimiz ve kemiğimizde.
Ve giderayak bırakır esintisini gül bahçeleri
kupkuru çoraklığına çaresizliklerin...
Belki buruk bir iç çekiş,
Belki bir kaçak bakış
sürüncemeli günlerine
gelecek zamanların,
Çoğaltarak yalnızlıkları
bastıran akşamların hüzünlerinde,
Ve dalıp dalıp gidişi yüreklerin
dipsiz kuyularına sisli anıların...
Belli mi olur?
Belki bir şeyleri değiştirir zaman,
Belki erken açılır
gönül kapıları gelecek baharın,
Erkek kuş sever yavrusunu belki
ve dövmez dişisini gözünde ananın.
Belki kırar Mehmed
şanssızlığın kara kütük belini,
ışıklanır gözlerinin içi
sımsıcak gülüşünde
bir can dostun
bir sabah vakti...
Çok geç kalınmış bir sabahtı
Ve akşamın rüzgarlarında
çırpınarak kararıyordu sular,
Yürüdü bir ayağı kendi yolunda
dönüp bakmadan
geride kalanlarınardından,
Bir ayağı takılıp kaldı orada...
11/4/2004
Sydney
GÖĞÜNÜRÜM
ÖZLEMİNLE
Sevda bir ateşten gömlek
Olmadıkça sen benimle
Yanar ateşinde yürek
Göğünürüm özleminle
Yasak zincirini kırıp
Karanlıkları ışıtıp
Canını canıma sarıp
Eriteyim bedenimde
Kötülüğün gözlerini
Kavursun aşkın alevi
Beni yarat, ben de seni
Çiçek açsın elimizde
Nisan 2005
GÖNÜL
Güzellerin ardısıra
Dere-tepe koştu gönül
Sevdasını göğe salıp
Yağdı yağdı taştı gönül
Ateşe verdi serini
Kör eyledi gözlerini
Yıkıp devirdi bendini
Deryalarca coştu gönül
Hasreti dolar kalbine
Uyku girmez gözlerine
Kavuşmak için yarine
Ufukları aştı gönül
Nisan 2004
KARANLIKTA GÖZLERİN
Her yer karanlık
ve yağmur yağıyor durmadan,
Kurşun sıkılırca sağnaktan
dökülüp gidiyor ışık zerreleri
dökülüp gidiyor yol boyu
radyasyon yorgunu gözlerimden.
Aşkın kızıl kamçısı
yıldırım hızıyla
delip geçiyor kalbimden.
Demirden bir alkor yılan gibi
Ve damarda durmaz kan gibi
Sevdamın sıcak nefesi
Kaynayıp akıyor
kalbimin gözeneklerinden...
Asılıyorum gaza
Sızlanıyor altımda motor
Ölüm tünelleri gibi kıvrılan
köpüklü yollarında akşamların.
Yıldızlar
dağılıp dökülüyorlar
ufkun ötelerine,
Tükeniyor sevdası dalgaların
çırpınıp dağılarak
esmer bir güzelin eteklerinde...
Bir ışık parlıyor taaa uzaklarda
Ya çoban yıldızı olmalı
ya da bir deniz feneri.
Aklım uykuya yatmış çoktan,
Kalbim dansediyor köpüklü dalgalarla,
Ölümüne tepiyorum yolları
Yollar ölümüne sürüklüyor beni...
Temmuz 2002
AÇILACAKSIN
GONCA SABAHLARA
- Gül’e
Gül tomurcuklarına
çiseleyerek sevgilerini
açılacaksın gonca sabahlara,
Bazan esip deli poyrazcasına
uğuldayacaksın bir sevdalı ses gibi.
Ve uykuda çocuk mahsunluğuyla
duygulandırarak gülden yüzünü,
dolacaksın taptaze gönüllere
gül kokulu bir nefes gibi...
Mart 2005
GÜL DE ÖYLE
-O’na
*Bir gülüş karakışta baharlar yaratır
Bir somurtuş dalgündüz güneşler batırır*
Gül de öyle gözlerinin özüyle
Bir pınar çağlasın kurak gönülden
Sarsın ateşi kanı, yalım yalım
Engin denizler insin mavi gökten
Gül de öyle şavkıyla gül çehrenin
Bir çıngı patlasın sönen yürekten
Tutuşsun her günü bütün yaşamın
Sevda volkan olsun yanan tenimden
Gül de öyle rengince güzelliğin
Bir gül açımı an da olsa ömür
gerilerde kalmış olan günlerden
Yenileyip bizi bize getirsin
Kovarak geceyi gözlerimizden
25/12/’08
BANGKOK
GÜNEŞİN KIZI
-O’na
Bir gülüşün binbir yaşama değer
Güneşten tomurmuş bir gül müsün sen
Bu güzellik beni derbeder eder
Kalbimi çalmaya gönül müsün sen
Ilık yağmurların akşam çiçeği
Efsane aşkların beyaz meleği
Kanayan kalbimin derman dileği
Yaramı sarmaya mor tül müsün sen
Kör yaşama doğan şafak yıldızı
Yüreğime saldın bir bitmez sızı
Göklerin nergisi, güneşin kızı
Sevdamın çiçeği sümbül müsün sen
19/12/2008
Bangkok
GÜZELLER AĞITI
O güzeller yok şimdi
Bir düş gibi geldiler
eğlendiler, güldüler
ve aniden bir esintiye
yeldirip gönüllerimizi
düşerken sevdamız kıyılara
Vurgun yemiş toplumlarca
kıvranıp kalırken direği
burkulmuş yüreklerimizin
karışıp gittiler kimyasal kokulara.
O güzeller yok şimdi
Al al elma bahçeleriydiler
kirazlı bahardılar çalımlı yıllarımıza,
Sarardı serimizi düşleri gülümseyişlerinin
Çaldılar güzellikleri gül yüreklerinden
Ayırdına varılamadı silinip gidişlerinin.
O güzeller yok şimdi
Dudaklarından gülücük dökülürdü
gözlerinden aydınlık,
Çağlardı gönüllerinden sevgi suları
Ceylan sekişliydiler
ahu bakışlı,
Şimdi yağ torbaları yollarda
Şimdi hızlı tüketimli
yankee görünümlü küt bedenler,
Ne endamları selviye
ne gülücükleri güle benzer...
20/3/2008
Melbouene
GÜZ ESİNTİLERİ
-Mansaryar’a
Sürüklüyor zaman dökülen yapraklarımızı
yalnızlığın, üstüne kabus gibi çöktüğü
güney yarım kürenin göçmenler şehrinde,
Ölgün ışınlarını kaçırırcasına
kısacık bir yay çizerek
geçip gidiyor kuzeyimizden güneş
Hüzün yüklü bozkırlarda
hüzün taşıyan
yalnız bir katar gibi akıyor ömür
yalnızlaşarak günden güne.
Sen yoksun,
tutan yok ellerimi bu şehirde
çınlıyor kulaklarımda
bir yalnızlık ezgisi
sürünüyor ayaklarım yerde.
Esintiler okşamıyor bağrımın güllerini,
Ağıt yüklü bulutlar büyüyor gözlerimde,
Yüreğimde özleminin ateşi,
Nerde gül açan gülüşün, gözlerin nerde..?
Tenimde güneşti sıcaklığın,
Bizi bugünlere taşıyan kırık çizgileri
geçip giden yılların
daha dün gibi belleğimde,
Gitgide soğumakta mıdır yaşamın yüreği
ve zaman daha mı hızlı eskiye göre?
Sen yoksun,
Gelen günler şavkımıyor alnımda,
Okşamıyor üşüyen tenimi
gül kokulu nefesinin sıcaklığı,
Dizlerimde yaşam koşularının bıkkınlığı
Hasretin tütüyor gözlerimde...
Mayıs 2006
Melbourne
KADINIM
Sen geldin geleli
odam çiçeklerle donandı,
görkemli değil bahçede güller,
ve sevimsizleşti kuşların cıvıltıları.
Sen geldin geleli
karıncalar basmakta
evimin her yanını,
Acıyor petekte arıların balı,
Çatladı dalda nar
Kurudu memeleri incirin
Yitirdi yemişler tümden tadını.
Sen geldin geleli
gereksiz kılındı seherde bülbül
gözlerde ışık ve bahçede gül,
Kokusu çiçeklerin, meyvelerin tadı
Sen her şeydin çırpınan yüreğime
Senin adın güzelim,
gülün ve balın adı.
Şubat 2006
Melbourne
KALDIRIM GÜLLERİ
Uyuştum uzun zamandır
kıç üstü oturmaktan,
Ve dolap beygirleri gibi
kendi yörüngemde dolanmaktan.
Usandım
ağaçlara, evlere ve çimenlere
haftada yetmiş gün
ve günde bin kerre
oturup bakmaktan.
Usandım iyiden iyiye
yazıp, çizip, okumaktan.
Kuşların şarkıları
ne akşam karanlığı
çöküp gelirken üstüme,
Ne de şafağın ışınları
günaydın derken yüzüme,
Estiremez oldular
yaşam rüzgarlarımı.
Açıp kollarımı geniş geniş
şöyle bir uzun uzun gerindim,
Çıkıp yuvadan
kış uykusundan uyanan
bahar sabahında arılar gibi,
Üstünkörü bir çeki- düzen verip
kılığıma- kıyafetime,
Biraz hava alayım dedim
Melburnun ana caddelerinin birinde.
Ve mahmuzladım hemen
yavuz yağız atımı şehir merkezine.
Günlerden Cumartesiydi
gayettabi,
Ve ben şimdi
kurulmuş iki güzel caddenin köşesine
seyre dalmışım
kaldırım boyu açan gülleri.
Mitralyöz eyleyip gözlerimi
dönerek sağa-sola
tarıyorum takır takır
şehrin tüm caddelerini.
Bahar kelebekleri gibi savruluyorlar,
Dökülüyorlar su başlarına
kuşluk sıcağında
keklikler gibi,
Gelip geçiyorlar önümden sürekli,
Alıp götürüyorlar ardlarısıra
kanata kanata yüreğimi...
Tutup tümünü birden
Ve hepsini taker teker
koklamak geçti içinden,
yirmi birinci yüzyılın
kaldırımlarında açılıp saçılan
yedi iklim dört bucağın
güllerini ozanın...
Değildi olanaklı
değildi kuşkusuz,
bu yapay bahçede
yapay kokulu ya da kokusuz
açan güllerin derilmesi tek tek,
ve koklanması tümden,
gerilerde kalmışken
kesinkes yüzde yetmişi
yaşam denilen hazanın...
Gelip gidiyorlar önümden,
Delip geçiyorlar yüreğimden...
Kiminin paçaları
darı
süpürgesi gibi
tozutuyordu yerleri,
Ve sacları
sarı
başaklar gibi
dövüyordu incecik belini.
Bir yaşında sıpalar gibi
oynak, tatlı ve yaramazdı kimi,
Kimi kehribar sarısıydı,
Zümrüd-ü anka kimi.
Yalp yalp yanıyordu
kiminin kara elmas teni,
Kiminin incilerini
mor halkalar çevirmişti,
Badem içiydi kiminin gözleri.
Usta ressam elinden çıkmış
büyülü bir tablo gibiydiler...
Ölçüsüz bir çılgınlığa çağırıyordu
insanı hepsi...
Açılıp kokuyor,
Savrulup tozuyor,
Yanıp tütüyordular...
Alıp götürüyordular...
Nisan 2004
Melbourne
KESORN/1
Sen çiçeksin ben arıyım
İkimiz bir bal eyleriz
Sevda bizim evimizdir
Gide gele yol eyleriz
İnce belli sarı tayım
Gündüz güneş gece ayım
Dalında bülbül olayım
Yaşamı biz gül eyleriz
Eylül 2006
Melbourne
KESORN/2
Her çiçekte bir damlan var
Petek petek balımsın sen
Gül kıskanır güzelliğin
Beyazımsın alımsın sen
Kollarımda uyuttuğum
Bebek gibi avuttuğum
Gölgesinde dem tuttuğum
Meyve yüklü dalımsın sen
Kasım 2006
Melbourne
KOLLAR
Dolanamıyorlar boynuna
iki gündür güz çiçeğimin
kırılası kollarım.
Dün ameliyattan çıktılar,
Fütursuz uyuyor yanıbaşımda
dalga kıranım...
Sargıda damar akıtamıyor kanı,
Parmaklar okşayamıyor
ürpertideki mor tomurcukları.
Kesip atsam mı kökten,
Sen söyle çiçeğim,
Neyleyim ben
bu işlevsiz kolları...
Mart 2006
Melbourne
KRİSTAL PARK
-O’na
Nerede ve ne zaman bulduğumu
hiç bir zaman anımsamadığım
ama her nasılsa bilgisayar dosyama giren
fotoğraflarından tanıyordum onu.
Pek çok siteyi karıştırmış
ama ona ait hiç bir ize rastlayamamıştım.
Sureti hep gözlerime vururdu
gün ışınları gibi şafakları
ve hüzünlü bir esrimeyle dolardı
sevdası yüreğime gün batımlarında…
Oysa kimdi bu esrarengiz peri
ve hangi memleketliydi?
Ben yolları yürüye yürüye üç adım
bırakmıştım dökülmek için son durağa.
Ve bir tatil günü, denizaşırı uzak bir ülkede,
bir park içi mekanda aniden irkildi belleğim.
Elverişsizlik sarmıştı dört yanımı.Doluydu
sepetim. Toplumsal bir sürgün ertesi gibi
burkularak inceden inceye sızladı yüreğim.....
Gözlerim dumanlı
gönlümde hüzün,
Hiç beklenmedik bir anda
kuşatılmışken dört yönüm
ve çok elverişsiz bir ortamda
O’nu gördüm dün...
Sanki o esrarlı fotoğraftaki gibi
yanağında bulunan eski kiraz moru
bakıp yüreğimin çırpınışlarına
uzak bir dünyadan gülümsüyordu,
Gözlerimin kıvılcımları
bir türlü tutuşturamadı
habersiz yüreğini varlığımdan
Etrafında “ pervane gibi döndüm”
Nasılsın diyememek
ölüm kadar zordu...
25/12/’08
BANGKOK
MOR DÜNYA
Mor köpüklü sular üstünde
bir gönül döşeğinde
çırılçıplak seyrettim seni,
Nilüferler sarmıştı her yerini
Kokladım doyasıya
iki mor ibik gibi tomurmuş güllerni,
Okşadım ürpertiler içinde
iki mor inciri andıran çılgın benlerini.
Kanlı kirli sular üstünde
bir ölüm döşeğinde
çırılçıplak seyrettim seni
yüreğinden kan damlayarak yüreğime.
Gerinişini mor acılar içinde
Dudaklarında mor halkalar
Alnında boncuk boncuk ter damlaları
Getirirken dünyaya yeni bir yaşamı
sürüp gitsin diye dalımız gelecek günlere...
Ağustos 2007
NEYLERSİN
-Muzo’ya
Bahar gelse de
üşürsün gene
unutmuşsa okşamayı
sevdanın düşü.
Ve yoksa kollarında
gönlünü çiçeklendirip,
kanını alevlendiren
sıcacık bir dost gülüşü.
Mayıs 2004
OĞLAK DÖNENCESİ
Elbet gönlü gülistandır gerçek güzelin
Mor incirler kabarıp ballandığında
Kan çağlayıp damardan
Kıvılcımlandığında gözlerde yangın
Ve ince beden selvilerce sallandığında,
Bin yıllık bir yaşama bedeldir
Kan damlayan duyguların çeşnisi
Ve asla basit bir durak değildir öyle
Yangın vadisinde morgül bahçesi.
Mayıs 2004
ÖLMEK GÖZLERİNDE
Kendimi teslim ettim sana
ve gözlerim çoktaaaaan
senin
esirin.
Ben bedenimde
bana ait olmayan
bir kalp taşıyorum,
Ve içinde benim olmayan
bir beyin var kellemin...
Ve bu ateşli sevgi
bilir misin güzeller güzeli
bir çırpıda kör etti senin
derbeder aşığının gözlerini...
Aşk budur işte güzelim
Mutluluk budur,
Budur çekilmeye değecek çile
Budur ölebilmek gözlerinde...
23/7/2005
Bangkok
OLURSA
Yıllar var ki
bir canan ararım canıma
Gönlü gülistan
endamı destan
gülüşü dudakta nar olsun.
Göğersin diye bozulmuş bağım
Çözülsün diye donmuş toprağım
Tütsün diye sönen ocağım
Hüznüme hazan,
ve sevincime bahar olsun...
Eylül 2003
PAZAR GÜNAYDINI
Canımın içi,
günlerden bugün
bizim burada dinlenme zamanı
haftada bir gün,
Sen şu an uyuyorsundur
Dalmıştır gecenin köklerine gözlerin
Rüya görüyorsundur belki de kim bilir
Ben yine her günkü gibi erkenciyim lakin.
Sevmiyorum sensiz sabah uykularını
Yokluğun uçurumlar yaratıyor sinemde
Hasretin derinden dağlıyor bağrımı,
Bitkinim seni düşlemekten gecelerdir
Hep hayaline açıyorum kollarımı...
Sen yanımda olaydın şimdi
Tenimde nefesin
kulağımda sesin,
gül rüyası odamızın içinde
hiç boşluğa uzanmazdı ellerim.
Sonra sürerdik bir yerlere
Nerde güzel şeyler varsa
Nerde yüreğin yellerini üfleyen
Kaynatıp damarda akan kanı
kırbaçlayan duyguları biteviye,
Sanat, park, deniz ve dağ
Hepsi sevgi ve emekle ilgili
Hepsi insan, doğa ve yaşam üstüne...
Ekim 2005
Melbourne
SAMANYOLUNDA
BİR AŞK VADİSİ
Dipsiz bir kuyudur bu sevda
sinem üstü kör bıçakla kazılmış,
Yaşamın suyudur bu sevda
gönlümün gözyaşından
süzülüp damıtılmış.
Ne iş dünyası
anlama yeteneğine sahiptir onu
ve ne de devlet makamı!
Yanan gönüller anlar ancak bu sevdayı
Coşkun yürekler anlar,
Kızgın sularca çağlayarak
Düşerek derin uçurumlardan
Çarparak taştan taşa
Kanayıp damar damar,
Süzülüp damla damla
Dökülüp dağılan
ince duygular
anlar...
Bir ışık yumağı gibi
düşürdün kalbimi
gönlü davet eden
mor zambakların orta yerine.
Gökte yıldızlar
sarmaş- dolaş ilk aşklarını yaşıyorlardı
daha o günlerde,
Çiçeklenmişti yol boyları uzayın
meltemli eteklerle,
Kaç zamandır döner durur yana yana
kaç zamandır aşk dönencelerinde
bir serseri gezegen gibi yüreğim,
Ve bu kaçıncı taşkınlığıydı esrik kalbimin
güzellerin taze gül açan gönüllerine...
Dolunay ballı bir petek gibi sarkmıştı
ak bahçede mor zambakların vadisine,
Alkor bir çılgınlıktı etli kızıl kirazlar,
İki asi şah-ı maran
ateşli ve çılgın bir ürpertideydi
kaldırmış başını kollar arasından.
Ben miydim
bu efsane aşkın
yalın kılıç beyaz atlısı?
Neden saplanır durmaksızın
hep böyle
gözbebeklerime
kahreden kösnülerin en tatlısı?
Koparıp oklarını
anka kuşunun kanatlarından
Badem gözlerin harelerinde
beklerdi efsunlu meyvelerin en hası,
Ve birden bire
süzüldü fırtınalı duyguların kasırgasında
elinde ateşten çiçek demetleriyle
aşk vadisine,
al atlı,
alev kanatlı
sevdalı kalbimin esir delikanlısı..!
Gül dalında arı gibi
Seherin rüzgarı gibi
Saldım boydan boya kulaçlarımı
aşkın duman duman tüten deryasına
göz pınarlarında güzellerin,
Kement atıp ışık dalgalarında,
Doladım kollarımı sülün boynuna
ummanlara sürükleyen ceylan gözlerin...
Bir kızıl kasırgadır
zaman
mekan
tanımaz,
Patlar göğüs atmosferimde
bitimsiz dans serüveni çılgın arzuların,
Dağıtır yaşamın acısını, yasını
Söküp atar, kararmış duyguların
kederini, pasını
Önü alınmaz ateşten ırmaklar gibi
yakıp paklar yüreği,
Açar özlemlerin en kutsal çıngısından
Ve yaratır beni benden...
Coşkun bir aşk şarkısı okur gibi
İşler nakış nakış derinden
Gönül tezgahında sevda dokur gibi
Başlar maceramız yeniden...
SEVGİ SELİ
-Zerrin’e-
Sevgi selidir yüreğin
Akar gider enginlere
Durgun bir derya gözlerin
Bakar gider enginlere
Kötülüklerden uzakta
Güzellik büyür kucakta
Çirkinlikleri ocakta
Yakar gider enginlere
Gönlün, gözün ve ellerin
Işık saçar sevgilerin
Peşi sıra güzellerin
Çıkar gider enginlere
Coştu yine Memed dilin
Yürekten yazar kalemin
Dostluğa uzanmış elin
Çeker gider enginlere
27/12/’08
BANGKOK
ŞEYTAN KIZ
Bre güzel yaktın benim yüreğim
Bağrımı demirle dağlayanımsın
Nasıl kurtarayım yakamı senden
Oturup ardımdan ağlayanımsın
Başımda dolanır bir kanlı bulut
İçime oturmuş kapkara tabut
Seninle tükendi bende son umut
Elimi kolumu bağlayanımsın
Çekilmez bu aşkın kepazeliği
Kör etti gözlerim, oydu yüreği
Zalime köl'etti masum bebeği
İçimde kanayıp çağlayanımsın
Şubat 2005
YANA YANA
-Aylin’e
Bizlerde yürek mi kaldı
Yana yana aşk oduyla
Düşüp yere parçalandı
Acıların kurşunuyla
Petek petek baldan aktı
Bir gülmeze gönlün taktı
Serini sevdayla yaktı
Göğe çıktı dumanıyla
Yara bere içinde kan
Sürünerek geçti zaman
Kurtulamadı acıdan
Zalimlerin sultasıyla
Denizler gibi engindi
Yaşam boyu boşa yeldi
Karıncayı ezmeyendi
Ezildi zulmün tankıyla
15/1/’09
melbourne
YAPAMADIĞIM
Ben seni koklayamam çiçeğim
uyurken derin uykularda
melekler gibi,
Bir kuş şakımaya başlar dalında
Nefesim dağıtabilir saçlarını
ışıklı berrak alnında...
Ben seni öpemem meleğim
uyurken derin uykularda
bebekler gibi,
Bir gül tomurur yanağında
Dudaklarım böler belki
o tatlı düşlerini...
28/1/2006
Melbourne
ASIL AŞK YAŞAMAKTIR
Unutacaksın gidenleri
ve geriye dönüp bakmayacaksın
bir daha,
Yaşam,
bitti sandığın yerde
yeniden başlar,
Hep yaşlı değildir gönül gözü dünyanın,
Ne o seninle var oldu,
ne de sen onunla varsın...
Hep yaşlı değildir gönül gözü dünyanın
Bakarsın dağıtır
bir deli rüzgar kara bulutları,
Çakar bir kıvılcım yüreğin derinliklerinden,
Çıkar gelir yeni bir aydınlık
dağıtarak ruhundaki karanlıkları...
Ve güneş doğar kalbine bir sabah vakti
bir başka ufkun ötelerinden,
Asıl aşk yaşamaktır dolu dizgin
başlar mutluluk yeniden...
YILDIRIM SEVDA
Seninleydim
duygusal düşler dünyasının
garip bir sarhoşluğunda,
ve koyu bir gecenin dipsiz kuyusunda
Korkunç ve şahane bir macera yaşadı yüreğim.
Üç günlük gelin iken
yerinde bırakıp geldiğim güzel,
Gençliğimin peryavşanlı koyaklarının
esrarlı duygularıyla anımsadığım,
ve yüreğimde hasretini
kutsal bir sır gibi sakladığım,
Bahçeme güneş doğsun diye,
çimenler yeşerip
kuşlar şakısın,
Ve tanımsız bir mutluluk ufkunda
kollarımız biribirine dolansın diye,
Gözlerimde galaksiler gibi çoğalta çoğalta,
Yüreğimde derin yaralar gibi kanata kanata
Sevdasını çektiğim
mor benekli çiçeğim,
Kalbim ha çatladı ha çatlayacaktı
sensizliğin nefessiz öldüren kederinden.
Kalbim tutuşup yanacaktı
özleminin kavurup göğündüren ateşinden...
Sen ak bir görünüm içinde
dönüyordun ışıl ışıl
gri karanlığın orta yerinde,
Üstündeki ak ipekten bir libas mıydı
yoksa bir ak gülün tomurcukları mı sarmıştı
yemiş yüklü dallarını.
Ellerimi sana uzattım
kollarımdan akımlar sağıldı,
Başladı maceramız
kanatarak bir zamanların
gerilerde kalmış buruk anılarını...
Doyumsuz bir aşk yolculuğudur
uzar giderdi önümsıra,
Gözlerimin kıvılcımlarıyla
tutuşup yanardı bulutlar,
Alevden aşk pervanesiydi kollarıma dolanan
ve kutsal bir tapınaktı yüreğim
mavinin sonsuz bağrında
senden başka ziyaretçisi bulunmayan...
Yoktu uçak biletim
vize de almadım asla
yüreğimden başka hiç bir makamdan...
Sen kucaklayışsızlıklar ortamının
yapayalnız ak güvercini,
Bense boşlukta yüzen
şimşek gagalı
yürekten yaralı
ve kara sevdalı
bir yaşlı kartal...
Buz kesmişti el- ayak
Sanki eski memleket dağlarında
gece yolculuklarındaydım yarı eşkiya,
Omuzlarımda ağır sorumlulukların silahı,
Ellerimde ayaz, ayaklarım kar altında...
Sanki ölü yıldızlara fırlatılmış
bir gelecek zaman yapımı roketin
kabarıp dalgalanan körüğü idi yüreğim,
Bulutlar şimşek mahşeriydi
Yakalayıp yıldırımları yelesinden
sürdüm sevdalımın karanlıklarıyla kavgaya...
Yıldırımlara tutunup oturdun kollarıma,
Güldün, denizler boşaldı gökten
Dağıldı sevgisizliğin kara bulutları,
Kuşlar kanat çırptı
Açıldı çiçekler dizlerimizde,
Ve gün ışınları
dağıtarak kocaman karanlığı
yağdı sevgimizin üstüne...
Tek bir yürek olduk ateş, su ve ışıktan
Ağardı ortalık, yıkandı yapılar
Başladı fışkırmaya yerden çiçeklerin dansı,
Sen kollarımdaydın
kollarım yıldırımların yuvası...
Sarılıp kaldık öylece yapışık ikizler gibi
mutluluk işgalindeki bir bahçede
beden bedene, nefes nefese,
Dönüp duracaktık yılların sonsuzluğunda
dönüp duracaktık dünya döndükçe
yalım yalım yanan yüreklerimiz
ve kanayan bir yontu gibi
alkor içinde...
Ağustos 2006
Melbourne
YÜZÜN IŞIK
YÜREĞİN ATEŞ OLSUN
Gel, yüzün ışık olsun
Salayım seni
Pasifik’in lacivert göklerine
Aydınlat gecelerimi...
Gel, yüreğin ateş olsun
Erit bin yıllık buzullarımı
Günüme güneş doğsun
Yıldız ol yağ gecelerime...
Aralık 2003
ÖZLEMLERİN
EN DERİNİ
Aylar var uykusuzum
Gülümü düşlemekten
Mahrum kaldım susuzum
Dudağından, dilinden
Korlanıyor özlemim
Buğulanıyor gözlerim
Derin bir derya beynim
Gülümün hasretinden
Eserim yeller gibi
Kanarım güller gibi
Taşarım seller gibi
Sevdamın şiddetinden
Kanatlanıp uçmak var
Diyar diyar göçmek var
Ölüme kolaçmak var
Severek taaa derinden
Deli sersem biriyim
Kalbimin esiriyim
Diz üstü gezineyim
Uzaktaki güzelden
Gözüme çizdim seni
Dilime yazdım seni
Tesbihe dizdim seni
Düşmüyorsun dilimden
Deryaları geçerim
Ölümlerde açarım
Zehir olsa içerim
Beyazgül'ün elinden
Ekim 2005
GÜL VE YARA
Yıldızlar
salkım saçak salınıyorlar
sonsuz boşluğunda uzayın
sarılarak dipsiz bir yalnızlığa,
Ve ben yapayalnızım şimdi
tıpkı yıldızlar gibi
koyu lacivert göğün altında...
Sıcacık bir kız vardı
sıcacık bir ülkede bir zamanlar,
Çok mutluydu
ve yaşam dolu benimle birlikte,
Bir köprü yıkıldı aramızda günün birinde
Uzadı yollarımız yıldızlar kadar...
Bilmem ki
o güzel kız daha orada mıdır şimdi,
Derin bir yara açmıştı kalbimde
Ve o yaranın yerine
bir beyaz gül dikmişti hani…
Biliyorum
olanaklı değil unutmak bazı şeyleri,
Her iz kalacak kendi yerinde mutlaka,
Kalbimde gül dikilmiş derin bir yara
ve o güzel kızın
surekli gülen yüzü
oturup duracak gözlerimin aynasında...
14 /8/ 2005
Bangkok
BİR MOR KARANFİL
VE TOMURCUK İÇİN
GÖNÜL ÇIRPINIŞLARI
1
Aniden yok olmak gibi bir şey miydi o gidiş
dökülmesi miydi yüreğin çöllere kum tanelerince
ne el edilirdi yukarılardan, ne mendil sallanırdı
bakakaldı üç ufkun üstüne nemli gözlerim,
Tutunacak şey yoktu ellerim için
yoktu bitkin bir gövdeyi yaslayacak yar,
söküldü ciğerim göğsümden
çekildi nefesim.
Ne yerdedir ayaklarım günler var
ne kül olup boşluğa savrulur bedenim,
Bir derin acılı hüzün
ve dipsiz yalnızlık cenderesindeyim çıldırasıya
ne sesim sizlere yetişebilir
ne ellerinize ulaşabilir ellerim...
2
Senin o mor benli özlemlerini
bölüyor ortasından
hiç durmadan
bir gözleri badem içi,
Tıpkı sevimli bir oyuncak
bir çizgi öyküdeki figür
baharın ilk günü kuşluklayın
yaşama tomurcuklanan bir çiçek gibi.
O bitimsiz
o doyumsuz
o ilk keresindekince ateşine yanarak anımsadığımız
ve belki de arayıp da bir daha bulamadığımız
okyanuslarca engin sevdamızın ürünü,
Dolaşıyor duygularımın ortasında pervasız
cıvıldıyor yarı kuru dallarımda minnacık
çiziyor pır pır ederek gönlümün
bulutlu ve buruk göğünü.
Bil ki, senin o gövela görünümlerin
inse de ufkundan özlemlerimin
kollarında minik kuş şarkılarıyla
sere sere göklere
serüvenini sevdalarımın,
Bulantılı sancılarında onmaz bir yaranın
çaresizlikler içinde durmaz bir kanamanın
ve öylesine anlatımsız bir hummanın
hep esefi sarar başını dağlarımın.
Ya bir de yalnızca özlenen sen olsaydın
sökülseydi yürekler ardından kanaya kanaya
ama bölüyor ortasından tüm özlemleri
karanlığı kovmuş yepyeni bir sabah gibi
bir başka sevgilinin yarı badem gözleri...
3
Hergün biraz daha ırıyor yollar aramızda
her an çoğalarak ağırlaşıyor özlemleriniz
ellerimde elleriniz
yürekleriniz yüreğimde çırpınıyor
kabarıyor göğsümde bir küçük Deniz.
Tükenmiş takatım sizin yollara
havama ve suyuma resmoldu sevgileriniz
kuşların ağıtlarıyla kanıyor zaman
düşlerimde tomurcuklanıyorsunuz günbegün
gülüyor gözlerimde gözbebekleriniz...
30/11/2010
Melton/Melb.
AŞK ÇİÇEĞİ
-Deniz ve annesine
Sevişir bir çiçek
bir tomurcuk çiçekle
dalında cennet bahçesinin,
O bahçe kalbimdedir benim
ve o çiçek meyvesidir sevgimin…
Ekim 2007
Melbourne
BİR BAHAR GÜNÜ
ÇARŞI PAZAR VE
VİETNAMLI KIZLAR
Gün kuşlukta
cıvıl cıvıl çarşı pazar
silip atıyor yaşam sevinci
gözlerde büyüyen derin hüznümü,
Filizleniyor yürekte sevda
güneş sevgili gibi okşuyor yüzümü,
Akasyalar çiçek akıtıyor bulvardan...
Kır çiçeklerince açılıp saçılarak
donatmışlar caddeleri boydanboya
ince belli Vietnamlı kızlar,
Esiyor etekleri meltem yelince
arılar bal topluyorlar yanaklarından...
Debeleniyor yüreğim ayaklarında
Uyuklasa da gönül maceram
karanlıklarında dipsiz yılların,
Alamıyorum bir türlü gözlerimi
kızların tomurcuk gül endamından...
19/10/2009
Melbourne
DÜĞÜN ALAYI
-Burası bir Asya ülkesidir
kültürü- geleneği
talimi- terbiyesi
şenliği- şöleni
budist töresidir-
Donatıldı hey babam
mermer döşeli
büyük evin içi- dışı
bin bir renkli
aşiret kilimi gibi
kızlar kokulu çiçeklerle,
Sıcak insanlar yaşamının eseri
sıcak ve otantik bir park içinde
mutluluk özlemiyle karşılandı gün.
Ve sabahın köründe
sessiz sedasız başladı düğün...
Ne “çifte kurşun ata ata
gelini bindirdiler” bir ata,
Ne davul zurnayla
bel kırıp
gerdan gösterdi
genç kızlar meydanda,
Ve ne de
yaldızlı salonlarda
sazlı- sözlü
alkışlı- danslı
övünç gösterisi yaptı ana- babalar...
Çağırdılar
dokuz tane
turuncu donlu
boynu kalın
gerdanı çıplak keşiş,
Başladı keşişler höykürerek duaya,
Eğilip kalktı toplum
onların huzurunda
yalvarıp yakararak
Guatama Siddharthaya.
Böylesi düğünün
düşman başına darısı,
Geçti günün yarısı..!
Ve sonra...
Oturdu mu toplum sofraya
bir türlü bitirilemedi
yeme- içme faslı,
Gün kavuştu akşama...
Karanlıkta başlar gerdek sefası
Gelinle güvey düştüler yola...
14/1/2007
Bangkok
SENİ SENİ
Belleğime güman çöktü
Bulamadım özde seni
Gönlüm acı yaşlar döktü
Göremedim gözde seni
Uçurumlu sevda idin
Gözlerimi yolda kodun
Karla, fırtınayla geldin
Seçemedim tozda seni
Yanakların zambak açtı
Bağrıma bir ateş saçtı
Yaşam kollarımdan kaçtı
Saramadım güzde seni
Gah çağladım, gah duruldum
Aşkın okuyla vuruldum
Paramparça yürek oldum
Çalamadım sazda seni
31/3/2009
ÖZET AŞK
Fırlattım alevden oklarımı
yangın yeri kuytuluklarına,
Alıp işten, güçten kollarımı
mecnun örneği düştüm ardına.
KIZIL GELİNLİK
Seni gördüm düşümde
sabaha karşı dün gece,
Görkemli bir düğün alayıdır
salınıp gelirdi
bir ışık selince...
Büyük bir yapım alanında beklerken seni
zifir karanlıktı yanım yörem,
Odun ateşinin ölgün alazında
çalışanlar belirsiz bir görünüm içindeydi
ve her nesne silik ve cılız,
Ayakta bir şeyler anlatıyordu oturanlara
kırkbeş yaşında bir genç kız.
Fotoğraflardan tanıyordum ben o yüzü
seninle ilk mutluluk törenimizde bulunan,
Oturup söyleşmiştik belki de kardeşçesine
uzun uzadıya bir zamanlar...
Kopkoyu renklere bulanmıştı hava
ve çimenler ıslaktı,
Bir aydınlık patladı
karanlıklar ortasından
ışık sağnakları gibi,
Baktım şimşekli gözlerle açıp kalbimi.
Gelirdin yana yana bir uzaylı cisimcesine,
Gelirdin çok renkli bir ışık anaforu içinde,
Gelirdin yıldızların ülkesinden.
Başında güneşler yanardı,
Akardı ayaklarından altın ırmaklar,
Gelirdin çiçek ve ışık kümeleriyle,
Gelirdin
milyonlarca yıllık
bir özlemin ötesinden...
Işıktan bir al at üstündeydin,
At üstünde ışıktan bir ak güvercindin,
Işıktan al libaslar sarmıştı bedenini,
Güller yürüyordu ak ve kızıl iki yanında,
Işıktan al ipekler savruluyordu saçlarından,
Ve çiçekler
dökülmüştüler
ardınsıra
ışıklı yollara..
Her zaman ezbere bildiğim
uzun yıllar ötesinin
bir şarkısındaydı resmin,
Ve bir Asyalı dilberin raksındaydı
etekleri alevler gibi yanıp savrulan
al ipekli giysilerin.
Ve milyon yıllık bir özlemin
ateşiyle yanıp kavrulan
yaralı bir yürekti yolunu bekleyenin...
Çok renkli ışıktan bir tablo gibi
salınıp gelirken sen
göklerin ötesinden
yüreğimi nakışlayıp döşedim yoluna
konup da kalkmayasın diye bir aha...
Aralık ‘05
Melbourne
YAR BİLMEZSE NEYE YARAR
Yar yolunda öldüğünü
Yar bilmezse neye yarar
Yar hayalin gördüğünü
Yar bilmezse neye yarar
Sızılarsın sızım sızım
Dizilirsin dizim dizim
Del’olsan da iki gözüm
Yar bilmezse neye yarar
Gelir gider aşk krizi
Gözde yaşlar dizi dizi
Yüreğini dağlar size
Yar bilmezse neye yarar
Mecnun eder kara sevda
Yaşam biter yar yolunda
Cesedin sallansa darda
Yar bilmezse neye yarar
28/9/13
İSTANBUL
MASUM BİR GAF
Masum bir gaftı benim yaptığım
gün görmüş bir ananın
bilgeliği karşısında,
Dik duramayıştı
bizi biz edecek olan
yeni dünyanın yolunda,
Boyun eğerek
farkına bile varmadan
acı dolu güzelliklerin yokluğunda
geleneksel kara kültürün tuzaklarına,
Ona ellerimi uzatamayışım
gönül atını şaha kaldıramayışım
ve pısırık bir kafanın kıskacında
elçi göndermemdi anayı kızına..
10/3/2013
BU YAŞTAN SONRA
Hiç bir hicranını
bastırmak istemiyorum yüreğimin
Anılar donup kalmasın
duvarda hapsolmasın
en içli duygular
en görkemli sevdalar
yılda bir kez açılıp okunmayan
kitapların solgun sayfalarına.
Ve anasız çocuklarca ağlamasın
çağlamasın artık kanlı sularca
ömür boyu kör-kötürüm yaşattığım
gönlümün göz pınarları bu yaştan sonra..!
10/3/2013
Mehmed SarıKayıt Tarihi : 17.6.2007 14:50:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bir tropikal karanfildin
Muson yağmurlarıyla geldin
Bir şimsek çakardı
boşanırdı denizler gökten,
Bir fırtına patlayıp savururdu
karanlık örtülerini eskimişliklerin,
Ve güneş doğardı
açılırdı sonsuz bir yaşama çiçeklerin...
Merhaba dost Mehmet Sarı hocam 'Muson Yağmuru'adlı şiirinizi beğeniyle okudum ,yüreğinize sağlık güzel bir şiir duygu ve sevgi yuklu tebrkler
Saygılarımla
Mehmet Çobanoğlu
beni doğuran yeniden sendin.
Buram buram tüten mavisinde göklerin
Yalım yalım yanan sıcağında güneşin
Ve serin sularında yakamozlu denizlerin
Ölü bir bedene can verip geldin,
Kuru bir damara kan verip geldin...
çok güzeldi kutluyorum saygılarımla
Muson yağmurlarıyla geldin
Bir şimsek çakardı
boşanırdı denizler gökten,
Bir fırtına patlayıp savururdu
karanlık örtülerini eskimişliklerin,
Ve güneş doğardı
açılırdı sonsuz bir yaşama çiçeklerin...
Ben kendimi sana yenilerdim
beni doğuran yeniden sendin.
Buram buram tüten mavisinde göklerin
Yalım yalım yanan sıcağında güneşin
Ve serin sularında yakamozlu denizlerin
Ölü bir bedene can verip geldin,
Kuru bir damara kan verip geldin...
Harika....Yüreğinize sağlık.....saygılarımla..
vurgunlardan
geçmişti bağlarım bahçelerim,
Dolu vurmuş, fırtına kırmıştı körpecik dallarımı,
Poyraz yemiş susuz dudaklarca
çatlayıp kanıyordu sevgimin çiçekleri,
ve göğünüyordu yüreğimin bomboz kırlarında
baharla yeşeren çimenlerim...
Güzel bir şiirinizi daha bizlerle paylaştınız.Teşekkürler.Tebrikler.
TÜM YORUMLAR (27)