I MÜSLÜMANLARA UYARI
Düşmanın öyle hain öyle zalim ve kalleş
Melanette cennetten kovulmuş şeytana eş
Neden beynin uykuda uyan ey mümin kardeş
Allah indinde yoktur ne dil,ne ırk ne de renk
Sen benim sarhoşluğumsun
ne ayıldım
ne ayılabilirim
ne ayılmak isterim
başım ağır
dizlerim parçalanmış
Devamını Oku
ne ayıldım
ne ayılabilirim
ne ayılmak isterim
başım ağır
dizlerim parçalanmış
Düşmanın öyle hain öyle zalim ve kalleş
Melanette cennetten kovulmuş şeytana eş
Neden beynin uykuda uyan ey mümin kardeş
Allah indinde yoktur ne dil,ne ırk ne de renk
Nedir öz kardaşınla aranda bitmeyen cenk?
işte vicdan ve sızlayan yürek
evrensel barış düşü
tarih sayfalarınada nice müslüman müslümanın kanını akıtırken bir sevgi nazarıyla baksa görecek cehaletini
umarım bu son olur ve bizden sonraki nesillere açıklarken zorlamnayız günümüzü
herkez ölümlüyse öldürmek niye????
eyvallah üstat
Muh. Kardeşim. İhtiyar Delikanlı rumuzunu görünce. Sayfana geldim. Hani ben de öyleyim ya. Mesajdaki şiiri sayfanda bulamadım. Bu gücel şiirini okudum. İmanlı yüreğine kurban Kardeşim. Tam derdimizin ortasına basmişsın parmağı. Şiirine 10 Puan.
Şöyle bi dua ile ayrılıyorum Sayfandan.
Allah bütün müslümanları birleştirsin, kaynaştırsın, Hak ve hakilat yolunda muvaffakıyete ulaştırsın. Amin.
Selam, sevgi, saygı ve de dua ile
Seyfeddin Karahocagil
Sarıl Hakkın ipine yeter çektiğin sancı
Vahdette birleşelim Kuranla olsun ahenk
Yıkamaz o gün seni ne tank,ne top ne tüfenk
Evet çok haklısınız...hakkın ipine tutunarak, Allah Allah sesleriyle kazanmadık mı biz bu cumhuriyeti...
Ses, ahenk,mana, şekil HA Rİ KA...
Kalemimden çıkmasını isyeyecek kadar.....!!!!
Kutlarım Efendim
Selam ve Saygılarımla
' Her birimiz bir yana çekerken bu inancı
Biz hep yolcu oluruz,hep başkaları hancı '
evet işte bu..Biz hala bir birimizi kırıp geçirelim.Kutlarım anlamlı dizelerdi....
Bu şiir örtüyle ilgili bir şiir değilken,bu şiirin özüne sığınıp kendi fikirlerini yazmak isteyen ama bunu yaparken, din bir ticari metaymış gibi dinci ibaresi kullanan,okuduğunu anlamak yerine anlatmak istediğini dinletmeğe çalışan ve bir yığın ilgisiz meseleyi ,uhrevi konulardan saptırıp siyasi arenada dolaşan,saçmalamak hakkını kendisinde görürken bu şiirin yazakrını geciri kartdeş diye niteleyecek kadar okuduğunu hıfzedememiş olmanın ifşaatında hezeyanlara boğulan bir insana söyleyecek bir sözüm yüok.
Ama isterdimki şiirin mesajını anlayabilerek bir şeyler yazabilecek izana sahip olabilen insanlar bu sayfaya girselerdi. Nitetim günümüz gençliğiinin içinde bulunduğu bunalım ve aymazlaığı konu alan delikanlım genç kızım şiirine de aynı yorumu ekleyerek aslında neye karşı olduğunu açıkça ortaya koyan bu zat,gerici diye nitelediği şairin aydın olma vasfının kenarından geçebilmiş olsaydı.
Bu şiirin yazarı zatı muhteremle aydınlık ile karanlığın ne olduğunu,üstelikte kendini allamei cihan sanmak zavallılığına düşmeden her zaman yüz yüze tartışmağa hazır olduğunu belirtmekten onur duyar.
Kutsallar üzerinde polemik yapılmasına rızam olmadığı gibi benim yazım üzerinden yapılmasına da asla izin vermem.Derdi olan yanıma gelsin istediğini tartışalım.Değilse ben yine kuranı kerime sığınarak (leküm diniküm veliyedin) der geçerim.Aramızda hükmü verecek en iyi hakim Allahtır.Senin de o Yüce yaradanın merhametine ihtiyacın olduğu bilinciyle,ıslahını niyaz ediyorum.
Kardeşin kardeşe düşman olduğu, anenelerimizden iyice uzaklaştığımız günümüzde güzel bir uyarı...
Allah razı olsun...
Saygılarımla...
TESETTÜR YASAĞININ KISA TARİHİ
Başörtüsü mü desek, türban mı desek tartışması neye yarar ki? Başörtüsü de desek, türban da desek, aynı şeyi demek istiyoruz; Müslüman kadının tesettürü...
Tarihler, Müslüman kadının tesettüründen duyulan rahatsızlığın ilk örneklerinin bizzat Asr-ı Saadet'te olduğunu haber verir. Bu rahatsızlığı ilk duyan Yahudiler'di. Bir keresinde bir Müslüman kadının tesettürüne müdahaleye kalkışmışlar, çıkan olaylar üzerine Allah Resulü onlarla olan anlaşmayı feshederek, bazı Yahudi kabilelerini Medine'den çıkarmıştı.
Müslüman kadının tesettüründen duyulan rahatsızlık, yakın tarihimizde de ortaya çıktı. Mütareke döneminde, işgal askerleri, Maraş'ta Müslümn kadınların tesettürüne müdahale etmek istemişlerdi. çevreden itirazlar olmuş ve münakaşa çıkmıştı. Derken Sütçü İmam belirdi ve işgal askerlerine haddini bildirdi. Milli Mücadele dönemenin en unutulmaz sahnelerinden biri meydana geldi.
Ama işgalcilerin yapamadığını sonrakiler yaptı. Müslüman kadının tesettürünü peyderbey kaldırdılar.
Böylece şehilerde tesettürsüz bir Batılı kadın modeli ile, kenar mahallelerde ve taşrada tesettürlü bir içine kapalı hayat tarzı ortaya çıktı. Batılı kadın modeline uyan kadınlarımız okur, sosyal hayata katılırken, tesettürünü açmayan kadınlarımız sosyal hayatın dışında kaldı.
Buna rağmen, henüz trajik sahneler yaşanmıyordu. Bu sahneler, şimdilik sadece komünist ülkelerde mevcuttu. Müslüman kadının tesettüründen duyulan rahatsızlık, sadece komünist ülkelerde yasaklama ve kovuşturma sebebi yapılmıştı. Sovyetler, Orta Asya'da, Bulgarlar ve Arnavutlar Balkanlar'da, tesettürle amansızca mücadele ettiler. 'Kamusal Alan' uygulamaları ilk defa komünist ülkelerde ortaya çıktı. Kadınları zorla soydular ve her türlü dini kitabı toplattılar.
Bu politikayı her nasılsa Türkiye'de de hükümetler örnek almaktan sakınmadılar. Dini kitaplarla savaşın en meşhur sahneleri, İnönü döneminde yaşandı. Müslüman kadının tesettüründen duyulan rahatsızlığın ayyuka vardığı tarih ise 1968 oldu. Bu tarihte kendilerini 'kemalist' olarak ifade eden 'gizli komünistler'e devletin her kademesinde rastlanıyordu.
Bunlardan biri de Bahriye üçok'tu. Sovyet modelini Türkiye'ye taşımaya kalkışarak, Ankara İlahiyat Fakültesi'ne tesettürlü gelen bir genç hanımı dersten çıkarmak istedi.
Türkiye'de tesettür mücadelesi, mütarekete yıllarından sonra, ilk defa burada ortaya çıktı. Başını açması yönünde baskı yapılan Müslüman hanım, baskıyı reddedince, dersten çıkarıldı. Bunu gören 317 öğrenci de dersten çıktılar ve Ankara İlahiyat öğrenime ara vermek zorunda kaldı. Bu ve bunun gibi hadiseler, tıpkı Sütçü İmam olayında olduğu gibi, baskılara karşı mücadele şuurunun hızla gelişmesine yol açtı.
12 Eylül Cuntası da Müslüman kadınını tesettüründen büyük rahatsızlık duyuyordu. Kenan Evren, bir Erzurum seyahatinde, köylerine su getirilmesini isteyen hanımlara, 'Başınızı açarsanız, köyünüze su getiririm' demişti. 1986'da tesettür yasağına karşı gösteriler İstanbul'dan başlayarak çığ gibi yurdun dört yanına yayıldı. Bazı hocaefendiler, bu gösterileri karalamaya çalıştılarsa da, Müslüman genç kızların üniversiteye girmeleri engellenemedi. Böylece tesettürlü kadınların şehir hayatına ve sosyal hayata katıldıkları yeni bir dönem başlıyordu.
Bu dönem 28 Şubat'a kadar sürdü. 1997'de İslâmcı parti hükümetin büyük ortağı durumundayken müdahale gerçekleşti. Hükümet yıkıldı ve Müslümanlar her alanda kovuşturulmaya başlandı. 1998 başlarında Kemal Alemdaroğlu İstanbul üniversitesi'nde türbanı yasaklamaya kalkıştı. Bazı cılız gösteriler dışında ciddi bir tepki ile karşılaşamayınca, 1998-99 öğretim yılından itibaren tesettür yasağı bütün üniversiteler ve imam-hatip okullarında uygulamaya konuldu.
Sovyetler ve çin'den sonra, tesettür yasağının en şiddetli uygulandığı ülke Türkiye oldu. Türkiye'de belki Sovyetler ve çin'den daha büyük acılar yaşandı. Binlerce genç kız, mağdur edildi, yerlerde sürüklendi, coplandı ve bir o kadarı tahsilini tamamlamak için Batılı ülkelere gittiler. Tesettür yasağı tarihinde bir eşi görülmemiş 'İkna Odaları' uygulaması getirildi.
(Abdullah BURAK-ALINTIDIR)
--------------------
YASAKLARLA ÖZGÜRLÜK VERİLEN TEK ÜLKE BİZİZ GALİBA.....
Evet bütün bunlar KADINA ÖZGÜRLÜK adına yapıldı... NE ÖZGÜRLÜK AMA (!)
Maharet, vahdette kesret olabilmekte. Bu harika eser bize bunu haykırıyor. Hayata yalnızca vahiy penceresinden bakabilmek... Tebrikler ağabey. Allah razı olsun.
Selâm ve dua ile...
Vicdan azabına es, kayna, kayna Sakarya,
Öz yurdunda garipsin, öz, vatanında, parya!
NFK.
Müslümanlara Uyarı ! demiş şair
bu kaçıncı uyarı diyorum. Günlük hayatımızda o kadar çok uyarı alıyoruz ki. Aslında bu gün milletimin duştüğü hal ve durum bile bir ibret tablosudur. Başlı başına bir UYARI dır....
Millet olarak bu gafletten kurtulma uyarısı....
Dünyanın hangi ülkesinin insanları mensubu oldukları dinin kurallarının karşısına geçer ve muhalefet eder? Konu şudur ki; Halkının yüzde doksanı “Müslüman’ım” ifadesini çok rahat bir şekilde kullanan ülkemde bir kısım kimseler; yine hem “Müslüman’ım” diyecek hem de o dinin gereği olarak yapılması gereken bazı davranışları “Bunlar Kur’anda yok” diyip inkâr edebilecektir. Bu ne büyük bir tezattır. Bu fetvaları veren insanlar ya çok cahil ya da çok uyanık olmalılar ki halkımızın gözünün içine baka baka zındıklık yapabiliyorlar…
“Gelmiş geçmiş dinlerin içinde en mütekâmili İslam’dır” diyen Mustafa Kemal’in yeniden inşa ettiği bu ülkede, keşke bu gün Müslüman kadının mukaddes örtüsünü reddedenler ve ona saldıranlar da bu kadar samimi olabilseler. Arkasına saklandıkları kavramlarla, laiklik çığırtkanlığı yapmaktan vazgeçip, sözde riyakârlıklarını bu kadar çelişkili bir şekilde ört bas etmeseler. Soruyorum sizlere. Müslüman kadının inancının simgesi olan örtüsüne edepsizce dil uzatırken “laiklik elden gidiyor” diyenlerin, Ortaçağda “din elden gidiyor” diyen kilise papazlarından ne farkları var? Açıkçası ben bir fark göremiyorum. Eminim ki sağduyu ile ve art niyetsiz olarak ekranlarda kendilerini izleseler onlarda da fark göremeyecekler.
Allah razı olsun...
Kaleminize ve yüreğinize sağlık
kiymetli ağabeyim.
Bu şiir ile ilgili 10 tane yorum bulunmakta