MÜSLÜMAN NASIL OLMALI VEYA UHUVVET
“Allah’ın ipine hep birlikte sımsıkı sarılın, dağılıp ayrılığa düşmeyin. Ve Allah’ın sizin üzerinizdeki nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirlerinize düşmanlar idiniz. O kalplerinizin arasını uzlaştırıp ısındırdı ve sizler O’nun nimet ve inayetiyle kardeşler oldunuz. Yine siz tam ateş çukurunun kıyısındayken oradan sizleri kurtardı. Ümit olunur ki hidayete erersiniz diye…” (Âl-i İmran, 103) Burada, Allah ile kulları arasında bir bağın olduğunu, insanları Allah’a ulaştıran bir vesile olduğunu hatırlatıyor. Müminler bu ipe hep birlikte sarılır yani dine, Resulullah’a ve Kur’an’a uyarsa kesinlikle Allah’a ulaşacak ve kurtuluşa o zaman erecektirler.
Ayette Allah’ın ipine hep birden sarılmayı emrediyor. Müslümanların, Allah’ın ipine ayrı gruplar şeklinde değil beraberce sarılmayı emrediyor. Hem bir ipe sarılın, hem de beraber sımsıkı sarılın. Yani Allah yolunda beraber ilerleyin, beraber düşünün birbirinizle yardımlaşarak hareket edin. Birbirinizin elinden tutarak hak yolda ilerleyin, aynı hedef doğrultusunda beraber yürüyün. Farklı yollar takip etmeyin. Ayet şiddetle tefrikaya düşmekten de nehyediyor. Hak yolda gidenlerin arasına fitne ve tefrika sokan çok olur, Müslümanları bölüp onları parçalamak isteyen ve onların kardeşlik bağlarını bozmak çabasında olan düşmanlar devamlı olacaktır. Kur’an, bizlere düşmanı da tanıtıyor; biri dini, Kur’an’ı yok etmek isteyen, Müslümanların hak yolda gitmelerini engelleyen, Müslümanların birliğini bozup onları tefrikaya düşürerek sömürmek isteyen kâfir, müşrik, münafık ve emperyalistlerdir. Diğeri ise bizimle aynı dine inanan, aynı kitabı kabul eden, aynı kıbleye yönelen ve aynı peygamberin ümmeti olduğunu söyleyen ama bizimle anlaşamayan arada tefrika olan kimseler.
Birinci gruba yani düşmana karşı; savaş ve cihat öngörmüştür. Düşmanı yok edene kadar mücadele edilmesi gerektiğini beyan etmiştir. Kur’an’da cihat hakkında geçen ayetlerin hepsi bu düşmana yöneliktir. Kâfir, müşrik ve münafıklara karşı savaş ve onların yok olup, yeryüzüne Allah’ın dini hâkim olana kadar savaşı öngörüyor, ama ikinci gruba karşı mücadele ise çok farklıdır. Allah, çok değişik bir metot ve yol göstermiştir. Müslüman kardeşlerimizle aradaki kini, düşmanlığı, kırgınlığı yok etmeye emrediyor: “Ve iyilikle kötülük bir değildir. Aranızdaki düşmanlığı (kötülüğü) en güzel bir muameleyle defedin, bir bakarsın ki aranızdaki düşmanlık olan kişi, sanki senin en yakın bir dostun olmuştur.” (Fussilet, 34) Görüldüğü gibi Allah, aranızdaki kini, düşmanlığı, kırgınlığı yok etmeye çalışın buyuruyor. Elbette bu zor bir iştir herkesin yapabileceği bir çaba değildir. Kur’an, bunu: “Bu huy, sabredenlerden başkasına verilmez ve akıldan, tedbirden büyük hisseye sahip olmayanlara bu nasip olmaz. Ve eğer şeytan seni vesveseye düşürür de bu huydan vazgeçirmeye kalkışırsa hemen sığın Allah’a; şüphe yok ki O her şeyi duyar ve bilir.” (Fussilet, 35–36) şeklinde ifade ediyor. Müminler bu şekilde kardeşliği engelleyen pürüzleri ve zorlukları yok edecekler ve böylece Allah’ın ipine sımsıkı sarılmış olacaklardır.
İslam’da kardeşlik denince elbette ilk akla gelen Ensar ve Muhacir kardeşliğidir. Bu kardeşlik bilinmeden, anlaşılmadan gerçek kardeşliği kavramamız zor olacaktır. O bakımdan bu kardeşliğin gerçekleşmesini sağlayan mayanın ne olduğunu iyi öğrenmemiz gerekmektedir. O sahabelerin hayatlarını iyi idrak etmemiz gerekiyor.
Muhacirlerden Abdurrahman bin Avf, ensardan Sa'd bin Rebi ile kardeşleştirilmişti. Sa'd b. Rebi kardeşi A.bin Avf'a; “Kardeşim! İste evim, yarisi senin, işte mülküm, yarısı senin, iste eşlerim, birisini boşayıp seninle nikâhlayayım.” diyerek fedakârlığın en uç örneğini ortaya koyuyordu. Ancak Abdurrahman bin Avf, hazırcılığı iyi görmüyor ve Sa’d bin Rebi'ye, “Sağ ol Kardeşim, sen bana çarşının yolunu göster, bu bana yeter.” karşılığını veriyordu, çalışıyor ve çok kısa zamanda Medine’nin zenginleri arasına katılıyordu. (Buhari, VI/342) .
İslam kardeşliğinin mü’minlere yüklediği diğer sorumlulukları da Peygamberimiz söyle açıklıyor:
“Müslüman müslümanın kardeşidir. Ona zulüm ve kötülük yapamaz, onu tehlikeye atamaz. Bir kimse kardeşinin bir ihtiyacını giderirse Allah da onun bir ihtiyacını giderir. Kim bir müslümanın bir sıkıntısını giderirse Allah da buna karşılık ondan kıyamet gününün sıkıntılarından birini giderir. Bir Müslüman, kardeşinin bir ayıbını örterse kıyamet günü Allah da onun bir ayıbını örter.” (Müslim, Birr,58) .
Kardeşlik bağları dünyevi menfaatler için veya dünyada bir güç elde etmek için insanların bir araya toplanması, zahiri bir antlaşma yapmaları ve bedenlerin bir araya toplanması değildir, ayette de belirtildiği gibi kalplerin bir olması, fıtrattan kaynaklanan kardeşlik bağı ve insanları bir hedef doğrultusunda hak yolda birleştiren gönül birliğidir.
Kardeşlik, İslamiyet’in tabiatıdır. Düşmanlık, tabiatı bozuk, insafsız ve karamsar insana benzer ki, her şeyde kötülük bulmak için yüz bin dereden su getirir. Hep kötülüklerle iştigal olduğundan bok böceği gibidir. İyi bir koku ile karşılaştığında dayanamayıp çatlayıp ölür.
Nisan ayının sonu ve haziranın ilk haftası kardeşlik haftası olması hasebiyle tüm İslam âlemine Allah’ın rahmeti ve inayetiyle kardeşlik şuuruna ermesini niyaz ediyorum. Selam ve dualarımla..
Kayıt Tarihi : 28.4.2008 20:48:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Önder Gül](https://www.antoloji.com/i/siir/2008/04/28/musluman-nasil-olmali.jpg)
TÜM YORUMLAR (3)