Aşkı söylerken neden kalbinde bir çarpıntı var,
Duygular serhoş mu, kaç kez böyle baktın aşkına?
Söylemiştin bir zaman, hiç sevmedim ey şarkılar!
İlk bakıştan sonra bî-hoşsun, ağlarım bir şaşkına.
Çok şaşırdın, belli hâlinden; yüzün solgun biraz
Dünyâda gelse üstüme, vazgeçmemem gerek!
Bir gül verip öpersem, açar gülmeyen çiçek...
Salkım söğüt akasya; yeşermiş dalında kuş,
Âzâde serçeler gibi sırtımda bir benek...
Hicrân ateşiyle yandı gözler Mecnûn
Leylâ seni düşlerinde gözler Mecnûn
Bülbül gibi çâresizce durmuş düşünür
Alnında yanan bûseyi özler Mecnûn
Yalnız başınaydı dilberim, çok mu garip?
Gitmek mi gerekti sanki ’lâ havle’ deyip,
Rüzgârlı bi günde, tam unuttum derken;
Çalmış yine kalbimi habersizce girip...
Hayat deminde tek tahammülüm, kapında beklerim
Semâya savrulur yanan külüm, tutar dileklerim
Eser bâd-ı sabâ yeşil tülüm, elimde ellerin
Nasılda söylesem gülüm, kımıldamaz bileklerim
Vezni: Mefâilün/Mefâilün/Mefâilün/Mefâilün
Dünyâda görmemiş, gülüşen pembe gülleri,
Hasbel-kader beyazdı, hazin ayrılık sarı…
Yutkunsa, iç geçirse gülün yaslı tülleri,
Anlar ki vaktidir, solacaktır yanakları…
Güller; kiminde kırmızıdır ömrünün kışı,
Sâhilde yürürken ufuğun ardına baktım
Gördüm seni sevdim seni efkârımı yaktım
Yüz vermeyen aylâya da hiç bakmayacaktım
Gördüm seni sevdim seni efkârımı yaktım
Solgun yakamozlarda güneşten periydin
Şimdi İstanbul’da görmek vardı altın perdeyi
Turkuaz mermerlerin pervâzındadır Beylerbeyi
Mâvi iskarpinli kızlardan işit efsâneyi
Turkuaz mermerlerin pervâzındadır Beylerbeyi
Her bahâr leylaklarıylan bûseder Beylerbeyi
Babamın işleri çıkmaz sokağın pîri beyim
Delirenlerde huzur yok çatışan arbedeyim
Kafa derler kafa, dünden beridir hep ebeyim
Oyunun sırrı tuhaftır, yine akşam sobeyim
Feilâtün/Feilâtün/Feilâtün/Feilün
Nasıl geçer iki gün, sohbet-i gülüm nerede?
Renk katar gülerek, sûret-i gülüm nerede?
Biter mi ayrılığın nârı gözlerim nerede?
Sokak sokak dolaşın, âfet-i gülüm nerede?
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!