Kurban Bayramı sabahı... Hava kapalı ve sert... Sert bir rüzgâr yüzleri tarıyor. Şubat ayında bir sonbahar manzarası var. Çarşı ıssız, tek tük simit poğaça dükkânları açık. Minarelerin şerefelerinden hilâlli bayraklar sarkıyor, kandiller yanıyor.
Bu bayram sabahında, Yahya Kemâl’in Süleymaniye gibi muhteşem bir abideye yaraşır ‘Süleymaniye’de Bayram Sabahı’ şiirini hatırladım. Düşüncelerim mâzî ile hâl arasında bir saat sarkacı gibi gidip gelmeye başladı.
Belki yine böyle bir bayram sabahında bakır renkli kaldırımlarda, hafif yan duran fesi, yeni terlemiş bıyıklarıyla Yahya Kemâl yürüyordu. ‘Süleymaniye’de Bayram Sabahı’ şiirinin nüvesinin bu topraklarda, hatta bu çarşıda filizlendiğini düşünüyor, hissediyor ve yaşıyorum.
Düşüncelerim beni daha ötelere götürüyor: Yahya Kemâl, bu gün, burada, bu bayram sabahında Murat Paşa, Hacı Balaban, İsa Bey, Yahya Paşa, Mustafa Paşa, II. Murat Camilerinde olsaydı neler hissederdi? İçindeki mâzî tahassürü ona neler söyletirdi? Bu düşünceler iç iklimimde, Tanpınar’ın dediği gibi, ‘bir rüyadan arta kalmanın hüznü’ ile dolu yeni çağrışımlara götürüyor beni. Zamanın derinliklerinde ‘belki’lerle dolu bir seyahat başlıyor......
ne ayıldım
ne ayılabilirim
ne ayılmak isterim
başım ağır
dizlerim parçalanmış
'Bugün, yaşamanın ibadet mesabesinde olduğuna inandığım bu topraklarda, ahşap mütevaziliğindeki Murat Paşa Camii bana Süleymaniye kadar muhteşem ve bu camide kılınan bayram namazı Süleymaniye’de kılınan namazdan daha anlamlı ve daha makbul görünüyor.
(20 Şubat 2002 Üsküp)'
Geçmişimize olan bağınızdır kanımca bu ruh haliniz. Saygılarımla.
Bu şiir ile ilgili 1 tane yorum bulunmakta