Bırakın beni yalnızlığıma.
Kapatın pencereleri; indirin perdeleri,
Bıktım başrollerden, boşrollerden,
Çok çekti bu bünye
Kalem tutan ellerden.
Toprağın kokusunu hatırlatıyorsunuz;
Sabah serinliği çöktü hüsranımın üstüne,
Dev aynasında bir cüce oturuyor karşımda.
Takılı kaldım eşsiz gönlümdeki büstüne,
Bulutlara kıskandırdım seni kendi arşımda.
Yağmurun ertesindeki toprak gibiydi kokun,
Bir hikaye anlatayım sana,
Geçmişte başlayıp geçmemiş bir hikaye...
Bir çocukla güneşin öyküsü,
Çoçuğun asıl öyküsü;
Güneşin önündeki bulutun örtüsü.
Endamına, şehvetine aldanmıştı güneşin,
İçimde bir fırtına, amaçsızca kopuyor,
Yüreğimin kuytu kenar köşelerinde,
Çıkmaz yola girince sensizliğe sapıyor,
Beynim esir oldu senin gönül gişelerinde.
Dağı sırtladım sanki doğrulmuyor ki belim
Tükenirken ömrüm hararet içinde,
Sen bana bir bardak su veremedin.
Sayıklarken adını anlamsız bir biçimde,
Sen bana bir kelime söylemeyedin.
Sırata dayandım nar-ı aşkından,
Dur çocuk! öyle başı boş nereye gider durursun?
Bugün çocuksun ama yarın çocukluğundan olursun.
Gideceğin yolun sonunu düşündüysen eğer,
Hadi gidelim çocuk, bence bir denemeye değer.
Demedim mi?
Gitme! Bu yollar unutur,unutturur,
Uyutur seni, demedim mi?
Gitmek kolay değil,
Zor olanı kaldıramazsın,
Neticede sen de bir insansın, demedim mi?
Besle kargayı oysun gözünü,
Öyle bir karga varsa,
Ne mutlu o kargaya,
Oyulacak o kadar çok göz var ki,
Bizimkide girdi sıraya.
Sözün özüyle başlayayım kendimi anlatmaya,
Vasıfsızların vasfının sustuğu yerden geldim.
Derdimi anlatmak için gerek duymam ağlatmaya,
Derdin dile geldiği sessiz topraklardan geldim.
Toplasan bende belki senin kadar insanım,
Ben bugün bir kez daha öldüm.
Öldüm! Çünkü sen bugün bir kez daha öldün!
Bir kez daha geldin aklıma,
Yiyemedim ekmeğimi; içemedim suyumu.
Bilirsen işte sen benim huyumu;
Öldürdüm sanarım her aklıma gelişinde,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!