zaman
vuslata çaresiz koşar her damla
dizilir peş peşe olurlar
umman
yaşayanlar biz değiliz aslında
hoyratça yaşayan ölen de
zaman
22 Mayıs 2005
Seçme hakkı olmadan, sorulmadan aranıza gönderilen suskun bir ölümlü. Ve suskun koyların yalnızlığında sürüp giden suskun bir yaşam.
Yaşlı dünyamız, zaman arşivine kaldırırken bir gününü daha Tirebolu’nun denizle kucaklaşan Arageriş köyünde ayaz soluyan bir karakış gecesine açmışım gözlerimi.
-portakal dalları uzattı başını pencereye
yeşil yapraklar ara ...
kulağımda kemanın çigan sesi
kordon’da kendinden geçer
divane masam
ayaklarımı okşar tatlı bir esinti
dudağımı da sigaram
Güneş karanlık yüzünü yarıp göğün
İpek elbiseni kirletmeden
Öpmelisin uyuyan yedi meleği
İpeğinin kızılı bozulsa da
Dudağının kızılı bulaşmalı
Meleklerin yanaklarına, dudaklarına
Gönüllerde mayalandık aşka doyurduk badeyi,
Serapsız çölleri yorduk deme kandırdık dideyi;
Gök çiçekten bal derledik kalplerde bulduk Hüda’yı,
Çektiğimiz ahla çıktık Kızıldağ’ın yücesine.
Saklı mabedinde aşkla besledin,
Sırlarımı eşme eylül yaralım!
Eylül bakışında gökçe süsledin,
Yanağıma düşme eylül yaralım!
Buzul düş giyince mevsim saçağı,
Cemre kervanında girdim sıraya
Çiçeklendim bade sundum arıya
Değdi hazan yeli döndüm sarıya
Aşkın meyvesiyim kul bekler beni
Bedenim kurudu tenim soyuldu
Bulamadım
Muhabbet deminde sırrına erdim
Dostluk hırkasını yârene verdim
Gönül dergâhına huşuyla girdim
Aşk’ın rahlesinde kul bulamadım
Zemheride dalım baharda gülüm
Hazan toprağına serpildi külüm
Gönül mevsimine düşünce yolum
Ürkek gülüşünü sevdim ben senin
Ovanda ekinim dağında duman
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!