Hangi karaları bağlamalıyım gökyüzüne
Geçerken simsiyah gecenin gölgesinden
Zaman donuk, unutuldu sabahlar ansızın
Yüreği yakan ne varsa tutuştu o gece
Sesler sesleri arar haykırışlar ülkece
Ahlar taşınır bir bir kıtalar ardından
Gariptir uçan kuşları coğrafyamın
Asuman tenhasıdır ağlayan insanımın
Bir ah yükselir toprağın bağrından
İzzetimdeki iz ceninin kanından..
Umuttan yoksul yüreği taşırım sessizce
Ben Filistinli bir çocuk
Balonlarla çiçeklerle süslenmiş bir odada doğmadım
Dışarda, minik yüreğimi çatlatacak bir gürültü
Beni sarmalayan göğüste inilti.
Sevinç miydi keder mi anlayamadım.
Dokunduğun kurak çiçeklendi parmaklarından
Seni arayan kumlar ayrıldı vahalarından
Yelteniyor bitap düşmüş kır çiçekli at yerinden
Görünce dizgininin düştüğünü ellerinden
Dokunduğun bir kalp yerleşiyor gülzar vadisine
Esrarını döküyor “sultan bilerek” eteklerine
Fakir kapısı çalınıyor kravatlılarca
Şık giyim, kusursuz üslup dikenli dil
Acımakla, iğrenmek arasında göz bebeği
Patlayan flaş onlarca kamera
Fotoğraflar dahi kapkara..
Utanan al yanaklar baş yerde
Dargın bir diyarın intizarından koşan
Vurdukça yere nallarını yağmuru çağıran
Boz bulanık suyu ezrak eyleyen damla damla
Bir hümayun atın perçeminden ukdedir gönlüm
Âmâ bir mumun gölgesinde kalan beni
Hangi süheylde mahrum edersin gözlerimden gözlerini
Hüzünden bir gece şehr-i Erzurum’da.
Yaralı kuşlar konuyor gönlümün kırık dallarına
Bir yaprak düşüyor kurumuş çeşme başına
Susuz kalmışlar su yok,
Yarası kanıyor kuşların merhem yok.
Yerimden doğrulamam ki uzatayım elimi
Yürütülen ahın kuytusundan geçiyoruz
Bir veda değildir haykırışlara.
Vicdan boğazımızda
Yutulmaz dikenli bir lokma
Tıkanıp kanatsa çıkaramaz,
Lanetli kırbaç sırtımızda.
Hangi kitapta saklıdır asrın sadrına şifa
Hangi düşte bulurum fethin muştusunu
Uykusuz dertli geceler gözlerimle sırdaş
Birer birer yakıyorum boğulduğum sayfaları
Öfkemin karanlığına gömüyorum buyrukları..
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!