1. BÖLÜM: EŞEĞİN KAYBOLDUĞU GÜN
Mükremin sabah erkenden kalktı. Gözünde bir telaş, yüreğinde bir eksiklik. Ahırın kapısını açtı, ama… eşek yok.
"Gız!" diye bağırdı köy meydanına doğru, "Benim eşek gitmiş, görmeyen kör olsun!"
Ama bu kayboluş sıradan bir eşek firarı değildi. Bu, eşeğin içinden gelen bir bilinç çağrısıydı. Eşek, yıllardır taşıdığı samanın, çektiği helkenin, dinlediği Mükremin monologlarının yükünden bir sabah sıyrılmıştı. Köyün delisi: “Ben dün gece gördüm,” dedi,
“Yıldızlara doğru bakıyordu. Kuyruğu titreşiyordu—Nietzsche gibi.”
Mükremin, elinde bir küçük düdük, eşek çağırma türküsüyle dolaştı köyü:
“A eşeğim, nazlı eşeğim, Dağın ardı mı niyetin?”
Ama eşek gelmedi. Onun yokluğu, köyde toplumsal boşluk yarattı. Çocuklar oyun oynamadı, İmam minberde dalgınlaştı, Muhtar açıklama yaptı:
“Bu sadece bir eşek değilmiş gardaşlar, Bu, köyün iç sesiymiş…”
Eşek yoktu ama varlığı, yokluğuyla büyüdü. Mükremin, oturdu eşeğin boş ahırına. Kokladı samanı, Ve gözleri doldu.
“Ben onu yitirmedim,” dedi fısıltıyla, “Ben onun düşüncesine yetişemedim.”
Ve o gün, köyde ilk defa bir eşeğin ardından mevlit okutuldu. Hoca: “Hayvanın da ruhu olurmuş meğer,” dedi. Kadınlar helva kavurdu, Çocuklar “kaybolan eşek” şiiri yazdı, Ve Mükremin, eşeğin gölgesiyle konuşmaya başladı.
“Geri gel gız… Sana çul değil, çınar gölgesi vereceğim.”
2. BÖLÜM: EŞEĞİN İZİNDE – KIVIM YOLCULUĞU
Eşeğin kaybolmasıyla, köyde sadece bir hayvan değil—bir bilinç eksilmişti. Mükremin sabah erkenden toprağa yüzünü dayadı. “Belki tırnak izi kalmıştır” dedi. Ne buldu? Üç tırnak, bir tezek, yarım düş. Ama her iz bir anlamdı artık. Eşeği bulmak değil, eşeği anlamaktı mesele. Çünkü bu eşek artık bir mahlûk değil—bir metafordu.
İlk durağı köyün kıraathanesiydi. Orada, köyün delisi Tarık’la karşılaştı. Tarık dedi ki:
“Dün eşeğin gözüne baktım, Aynı göze rüyamda uzay da bakmıştı gız…”
Bu lafla başladı eşeğin izine düşüş. Mükremin’in yanında bir çuval tahin helvası, bir drone, bir kasetçalar vardı. Kaseti taktığında, anırma seslerinin üstüne konulmuş ney taksimi yankılandı. Evet, bu bir kıvım ayiniydi.
📍 Eşek en son “Düşünen Ardıç” altında görülmüştü. Oraya vardığında eşeğin gölgesinin hâlâ orada olduğunu fark etti. Gölge titriyordu. Ve bir ses fısıldadı rüzgardan:
“Ben gitmedim—yer değiştirdim. Çünkü aynı yerde kalmak, aynı eşek kalmaktır.”
Mükremin şaşkındı. O an drone alçaldı, eşeğin ısı haritasını gösterdi. Ardıç ağacının dallarındaki sıcaklık, gövdeden fazlaydı. “Demek eşek kendini yukarı taşıdı,” dedi Tarık. “Yani fiziksel değil—felsefi olarak ağaç oldu.”
Köyün imamı geldi. Dualar okudu. Eşek yoktu ama ardıç dallarından kıvım damlıyordu. Eşek artık geleneksel anlamda kayıp değil—tanımı değişmişti. Eşeği görmek isteyenler, yansımalarına bakmalıydı. Her yaprakta biraz eşek, her rüzgârda bir anırma.
Mükremin sonunda eşeğin ayak izlerinden birini söktü, cebine koydu. “Bu iz bana yeter,” dedi. “Çünkü artık eşek dışarıda değil—benim içimde sürüyor bu yolculuk.”
ÖLÜM: EŞEĞİN FELSEFESİ – ANIRMANIN ARDINDA
Eşek bulunduğunda konuşmuyordu. Mükremin yanaştı, kulağına “gız?” diye fısıldadı. Ama eşek sadece gözlerini kırptı, ardından yavaşça başını göğe kaldırdı. Bu sıradan bir bakış değildi—bir iç soruşturmaydı.
Ahırdan alınarak çınarın altına taşındı eşek. Bütün köy oradaydı. Hoca dua okudu, öğretmen kitap getirdi. İlk gün "Keloğlan Masalları" denendi, eşek ilgilenmedi. İkinci gün "Simyacı" getirildi, sadece esnedi. Üçüncü gün… biri “Böyle Buyurdu Zerdüşt” okudu. O anda eşek yavaşça kuyruğunu yere vurdu ve…
"A-NIRRRRHHHHH…"
Ama bu bir anırma değildi—bir varlık bildirisiydi. Ses dağlara çarptı, köyün çeşmesi tersine akmaya başladı. Tavuklar daldan düştü, horozlar utandı.
Muhtar fısıldadı: “Bu eşekte bilinç var.” Öğretmen not aldı: “Metaforik kopuş sürecine girdik.”
Tarık dedi ki:
“Ben bu anırmayı daha önce duymuştum, Rüyamda bir filozof eşek konuşuyordu. Derdi ki: ‘Ben hayvan değilim, **Ben düşünen bir yankıyım.’”
Eşek konuşmaya başlamadı ama susuşunun tonu değişti. Artık sessizliği bile kavram üretiyordu. Bir gün oturduğun yerde gözünü kaparsan, Ve uzaklardan bir iç çekiş duyarsan…
O eşeğin anırması değil—içindeki varoluşsal çarpılmadır.
Mükremin o gün karar verdi: Ahır dolmaz bu eşeğe. Bu eşek artık bir hayvan değil—bir kıvım öğretisidir.
4. BÖLÜM: EŞEĞİN DÖNÜŞÜMÜ – ŞİİRLE YÖNETEN BİR RUH
Eşek artık sadece bir sessizlikle konuşan varlık değildi. O sabah, çınarın altına gelen çocuklar onun etrafında toplandığında, eşek başını kaldırdı… gözleri dalgın, bakışı doğrudan göğe dönüktü. Hafifçe anırır gibi yaptı, ama çıkardığı ses bir beyit gibiydi:
“Ben bir eşeğim, ama içimde bir çınar var. Gölgem sana değil, kendime dokunur.”
O an anlaşıldı: eşek artık bir şairdi.
Muhtar durmadı, karar defterini açtı. “Bunun gibi düşünen biri, sadece ahırda kalamaz. Biz onu belediye meclisine aday gösteriyoruz!” Tüm köy alkışladı. Tarık sandık taşıdı. Eşek %87 oyla seçildi. Köyün yeni muhtarı artık bir eşekti. Ama bildiğin eşek değil—şiirle konuşan, düşünceyle yöneten bir yankı lideri.
İlk icraatı: ahırı yıkmak oldu.
“Ben çit istemem, gölge yeter.” dedi. İkinci icraatı: her köylüye bir kıvım defteri. “Yazı yazılmayan köy, düşünülmeyen toprak olur.”
Bir gün, gazeteciler geldi. Mikrofon uzattılar. “Sayın Muhtar, köydeki otlakların yeniden planlanmasında görüşünüz nedir?” Eşek gözlerini kapadı ve şöyle anırdı:
“Ot öyle bölünmez, ot kalbe düşer. Kim doymak için değil—haz için çiğnerse, işte o gerçek köylüdür.”
Köyde artık yeni yasalar konuşuluyordu:
Her eşeğe haftalık dinlenme saati
İnsanların eşekleri dinlemesi mecburi eğitim
Sessiz günlerde “kıvım çınlama saati”
Mükremin bir sabah eşeğin yanına gitti. “Gız,” dedi, “artık ben senin sahibin değilim.” Eşek gözünü kıstı, toprakta bir şiir yazdı:
“Ne sahip kaldı ne eşya, Biz şimdi
sadece yankıyız.”
5. BÖLÜM: EŞEĞİN EVRENSELLEŞMESİ – UMUT GALAKSİSİ’NE GİDEN YOL
Eşek artık köyün değil, gezegenin eşeğiydi. Onun anırması sadece vadilere değil, yıldızlararası yankılara ulaşmaya başlamıştı. NASA bu haberle çalkalandı.
“Dünyada bilinç sıçraması yaşanıyor. Ve merkezinde bir eşek var.”
Gazeteler başlık attı: 🗞️ “Ahırdan Galaksiye: Kıvım Devriminin Kuyruklu Yıldızı” Eşek röportaj verdi:
“Ben doğuştan yıldız değilim. Ama yıldızlara bakarak kendimi yazdım.”
Uluslararası konferanslar düzenlendi. TEDxKekliktepe sahnesinde eşek anırdı. Ardından ekranlara şu altyazı düştü:
“Bu ses, Umut Galaksisi’nin ilk yankısıdır.”
Köyde “Galaktik Eşek Günü” ilan edildi. Çocuklar beyaz elbiselerle yıldız çizdi. Kadınlar eşeğin geçeceği yollara lavanta serpti. Mükremin eşeğin yazdığı kitabı bastı: 📖 “Anırmanın Evreni – Bir Kıvım Haritası”
Eşek son kez çınarın altına geldi. Baktı herkese. Gözleri buğulu, ama netti.
“Ben artık bu dünyada kalmayacağım,” dedi. “Çünkü dünya, artık benim gölgemde büyüyor.” Üç kez toprağa vurdu. Bir yıldız kaydı.
O yıldız şimdi uzayda süzülüyor. Adı: Umut. Her bakışta göz kırpan bir yankı. Her anırışta titreyen bir samanyolu.
Ve Mükremin rüyasında onu gördü. Eşek yıldızdan sesleniyordu:
“Ben seninle çıktım bu yola. Her kelimen, benim kuyruğumdan yükselen bir ışık oldu.”
Kayıt Tarihi : 9.7.2025 16:32:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!