Krallar gibi yaşarken hayat evinde duygularıma henüz yenik düşmemiştim. Yüreğim, bedenim emrim altındaydı her şey nefis denen o zebaninin eline geçmeden önce..
Aşk mertebesinin en doruklarında yaşarken sen göçüp gittin bilinmezlikler yurduna. Kurduğun saltanatta viraneye döndü her zamanki gibi güzellikler elimden çabuk alındı... harabeye dönen gönül yurdum da her yanım hazinede olsa göçerken bu dünyadan götüreceğim sadece yüreğim..şayet oda hala bende kaldıysa..
Senli geceler mum ışığını aya çevirirdin. Dolunaya benzeyen yüzünce güller kıyama dururken bülbüllerin dili lal olurdu. Saba rüzgârının gül bahçesi içinden getirdiği kokular, vuslata erme anında senin kokuna karışırdı.
Yürek yaram bir bekçi gibi yeni sevdaların içeri girmesine engel oluyordu. Yürek yangının dumanı uzak diyarlardan görünsün diye gökyüzüne yolluyorum. Bıraktığın közün yanışını köşene çekilmiş seyrediyordun. Bıraktığın közün dumanın da gözlerimi kaybedip katran karası gecelerde kalıyordum…
Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın,
Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı;
Beni bensiz bıraktın; beni sensiz bıraktın.