Tan ağarırken boğazın serin sularında,
Bir yanda Rumeli yakası Muhammedi ruhla,
Bir yanda Diyar-ı Rum toprakları alaylı bakışla,
Bekler evladı beşer elleri yukarıda.
Ebubekir, Ömer, Ali hepsi aynı saftalar,
Ömrün ikbalini vuslatta duyanlar,
Şahlanmış atından yiğitlere haykırıyor,
Bîkarar olmayın, lakin bu yol salaha çıkar.
Mehter vurdu davula nidası gökleri deldi,
Analar, okudular Fatihaları, Yasinleri,
Ehli dünya beklemekte kim bu Peygamber sevgilisi,
Semada yüz bin melek Fatih’i müjdeledi.
Bizans çetin, geçit vermiyor yiğitlere,
Kaygılı yüzler, gözler denizlerde,
Gecenin gündüze döndüğü vakitte,
Karadan indi gemiler uyuyan Haliç’e.
Yeri göğü inletti yiğitlerin tekbir sesleri,
Aslan kesildi, uyandı Haliç ve zincirleri,
İşte Ulubatlı sancağıyla burçlarda deldi,
Onu ilk muştulayan Ashabı Bedir’di.
Sönmüş Bizans surların eteğinde,
Şükür nidaları yükselirken göklere,
Atının üstünde gözü yaşlı girdin şehre,
Eyub El Ensari verdi müjdeyi kutlu Peygambere.
Ne mutlu sana ey Osmanlı!
Ne mutlu senin ahlakınla sana torun olanlara,
Asırlarca yanacak fethinin nurlu ışığı,
Üzülüp sakın meyus olma,
Ne mutlu sevdiklerini sevenlere,
Ne mutlu yâdı cemiline.
Asırlardır yüreklerde senin adın,
Şehballer açarken feryadın,
Dillerde gezinir asırlardır yadın,
İstanbul’um. İstanbul’um.
Kayıt Tarihi : 22.4.2006 21:10:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

TÜM YORUMLAR (1)