Muhyiddin Abdal (GÜLCE-BULUŞMA)
-I-
Yer dumanlık gök dumanlık,
Ay karanlık yıl karanlık.
Bilinmezin içinde
Hayata merhaba
Merhaba der Muhyiddin Abdal.
Şiir dolu bir yaşam,
Bir hoş seda…
Tarih mi lâl ilim mi lâl…
Yitik zaman içinde seyr-i veda.
Efeler diyarı Aydın’dan kaynayan
Kocaman, yüklü bir bulut
Gezinir gezinir…
Fırtına önünde gizemli umut,
Yağar da yağar Edirne üstüne.
Zaman,
Türkmen’in Rumeli’ye göç zamanıdır.
Maya tutar,
Can bulur yeni yurt.
Sözlü gelenek içinde buluruz bazı şairleri;
Söylenceler anlatıla gelir dilden dile
Nesil nesil, yöreden yöreye.
Şiirleri yol gösterir gizemli bir yaşama,
Taht kurarlar halkın yüreğinde,
Gönül bahçelerinde.
Kesin olmamakla birlikte
Hacı, Sarı, Süleyman
Üç oğul…
Danışılmaktan isimlenen
Sacayağı, üç köy…
Eski Çöke yeni Hacıdanişment,
Muhittin Baba tepesinde bir türbe.
Bağlanıp atılan derin denize,
Muhyiddin Abdal’ı anlatır bize.
Maziden atiye sır yolağında,
Kaynar gönüllerde, dönüşen köze.
On altıncı yüzyılın iz bırakan şairi,
İşle işle tükenmez bir gönül cevahiri.
Diyardan diyarlara yankılanıp dağılan,
Volkanında dipdiri kavrulan sözün piri.
Dilden dile ilden ile
Değişime uğrasa da
Seyrannâme adlı bir hatıra bir şiir,
İçindeki yer adları
Okuyana verir fikir.
‘‘Çökeden temâşâ ettim
Beypınarın gölün gördüm
Balkanın Tanrı dağının
Boz bulanık selin gördüm
Nesin öveyim şarının
Misli cennettir yerinin
Tekirdağın, Ereğlinin
Gâyet hızlı yelin gördüm
Bir söz diyeyim inanın
Şeklini pîrlere tanın
Şehr-i âzâm Edirnenin
Mis kokulu gülün gördüm
Erenler Hulkî Hasanın
Mânâ bahrine düşenin
Hasköyle Kırkkilisenin
Muhabbetli dilin gördüm
Hayranım dağlı dilinin
Rengi hiç solmaz gülün
Uzunköprü Hayrebolun
Esirik bülbülün gördüm
Andan aşağı yalının
Mihri Muhammed Alinin
Güzelce, Gelibolunun
Boyu selvi dalın gördüm
Şerhin ideyim bu hâlin
Sözümün nicesin bilin
Silivri’yle İstanbulun
Gâyet asîl ilin gördüm
Hakikat gerçek er isen
Hüneri türlüdür bunun
Kabahüyükle Çorlunun
Savurganlı yelin gördüm
Nihâyeti olmaz sözün
Şikârı turnadır bazın
Babaeskiyle Burgazın
Hak kudretten elin gördüm
Eyyâmı seher yâdının
Yemi şekerdir tûtînin
Mâhiyânın her seyrinin
Rûşenâ cemâlin gördüm
İki cihan hep doğrunun
Yeri mi olur eğrinin
Cân kuşu gönül murgunun
Zehi perr ü bâlin gördüm
Muhyiddin Abdâlım nice
Cihâna gelmiştir ance
Oddan ıssı, kıldan ince
Erenlerin yolun gördüm
Muhyiddinim yârenlerin
Doğru yola varanların
Çöke’deki erenlerin
Hoş sâhip kemâlin gördüm’’
-II-
Alevi-Bektaşi kaynaklarında söz,
Antolojilerde şiir olur.
Abdalnâme diye bilinen bir Divânı,
Nefesleri, tuyugları, mânileri
Yaşam felsefesinin filizleridir.
Büyür büyür büyür,
Birçok halk ozanını etkiler.
Kendisinin Yunus Emre’den, Hatayî’den,
Kaygusuz Abdal’dan, Nesimî’den etkilendiği gibi.
Hacı Bektaş, Otman Baba, Balım Sultan, Nesimî
Ululanır eserlerinde mısra mısra şiir şiir.
Hep açık gönül gözü,
Hakk’a yönelmiş yüzü.
Dört kapı eşiğinde,
Yanıp durulmuş özü.
‘‘Muhyi’ddinin Hak sözi
Hakka doğrudır özi
İnanmayan bu söze
Yumulsun iki gözi
Muhyi’ddinem dervişem
Hak yoluna girmişem
On sekiz bin alemi
Bir zerrede görmişem
Muhyi’ddin Hak celildür
Din Muhammed Halildür
Şeriatın şartları
Hakikatde delildür
Ey münkir itme inad
Hakdır sana kol kanad
Yolını yanılmışsun
Dön aslına olma yad’’
Girmiş abdal postuna,
Söz söylenmez üstüne.
Şairin gönlü zengin,
Yol gösterir dostuna.
‘‘Muhyi’ddinem derd ile
Men yanaram od ile
Sakın tuz ekmek yime
Oturup namerd ile
Muhyi’ddinem ölmezem
Men bir gülem solmazam
Nakd iledür pazarım
Viresiden almazam’’
Âdem’den Nuh’a doğru,
Türkçesi daha doğru,
İzine basıp gezer,
Yolağı şaha doğru.
‘‘Muhyi’ddin şaha kuldur
Kul olsa işi haldür
Şahdan temenna diler
Şahun mürütveti boldır
Muhyiddin şah destinde
Şah kaimdür postında
Şah serinun tacudur
Götürür baş üstünde’’
Türk dilince yazandır,
Hurufi bir ozandır.
Yaşadığı yüzyılda,
Ezberleri bozandır.
‘‘Muhyi’ddinem muhtelif
Cem oldu dört muhalif
Yetmiş yedi harf oldı
Yedi nokta bir elif
Muhyi’ddinem aşüfte
Yedi günüm bir hafte
Yetmiş yedi perdeyi
Geçdüm kâf ile nûnda
Muhyi’ddinem yek başım
Dört kirpik iki kaşım
Zülfin remzini bildüm
Yedi hat ile kaşım’’
Manilerin ustası,
Muhammed’in hastası.
Ali’ye olan aşkı,
Sevdaların en hası.
‘‘Muhyi’ddinem Hak desti
Muhammet Ali dostu
Mü’min-i billâh oldım
Giderdim yaman kasdı
Muhyi’ddin dil pak içün
Şol Kamerun sakk içün
İmân getür Ali’ye
Mustafa’nın hakkı çün’’
Türk nazım türüdür Tuyug ve Mani
Muhyiddin Abdal’da gani mi gani
Dört makamın kırk kapısı bulunur
Geçerler sırayla olanlar kani
‘‘Şeri’at şart imiş şartını bildüm
Tarikat terk imiş terkini kıldum
Ma’rifet söz imiş söyledüm anı
Hakikat bahriyem ummana geldüm’’
-III-
Birçok şair gibi etkilenir,
Zamanı alır aradan.
Bir gönül köprüsü kurar,
Mısra mısra Yunus olur Emre olur,
Şiir şiir düşer dilden
Gönülden.
İşte Yunus:
‘‘Elif okuduk ötürü
Pazar eyledik götürü
Yaratılanı hoş gördük
Yaradan’dan ötürü’’
İşte Muhyiddin Abdal:
‘‘Gözet olagelmişi
Kaldır düşüp kalmışı
Hoş tut yaradılmışı
Yaradan’dan ötüri’’
İşte Yunus:
‘‘Işk yağmurı tamlası gönül göginden tamar
Sevgü yili götürür yağmurı ayaz ile’’
İşte Muhyiddin Abdal:
‘‘Sultâna irdi kuldan
Âşık oldı gönülden
Muhyiddin cân u dilden
Erenleri severdi’’
İşte Yunus:
‘‘İşidün iy yârenler ışk bir güneşe benzer
Işkı olmayan gönül misâli taşa benzer
Taş gönüllerde ne biter dilinde agu düter
Niçe yumşak söylese sözi savaşa benzer
Işkı var gönül yanar yumşanur muma döner
Taş gönüller kararmış sarp-katı kışa benzer’’
İşte Muhiddin Abdal.
‘‘Müminlerün gönli Hakkun evidür
Hak andadur, tutulmuş otağıdur’’
‘‘Çıkdum gönül köşküne
Cân boyandı meşkine
Hak şol dîdâr aşkına
Yarattı kâinâtı’’
Ulular vardır
Şiirlerine konu olan,
Nefeslerini dolduran.
Zaman ve mekana karşı
Gönülleri bir yolları birdir.
‘‘Bir Hacı Bektaş var idi
Ali misillü er idi
Münkirler görmez kör idi
Yürütdi cânsız dîvârı’’
‘‘Şahum da rehberüm oldı
Hemân Kıblem nûrum oldı
Gani Otman pîrüm oldı
Anun etegin tutdım ben’’
‘‘Ela gözlü Sultan Baba
Ululardan ulusun sen
Yedi iklim dört köşeye
Arşa kürse dolusun sen
Seni gören yoksul bay olur
Kâfirler imana gelir
Seni sevmeyenler nolur
Şah-ı Kerem Alisin sen
Şahısın eksikli kulun
İçenler ayrılmaz dolun
İnceden incedir yolun
Tamam gerçek velisin sen
Doğru sözün yol kılıcı
Çaldığın iki bölücü
Düşmüşler elin alıcı
Hakkın kudret elisin sen
Dehanından kevser akar
Nazar-ı kula Hak bakar
Kokun cümlaleme kokar
Muhammedin gülüsün sen
Parlayıp ateşin yanar
Cümlalem şulene konar
Susayanlar senden kanar
Ab-ı hayat gölüsün sen
Muhiddin Abdal neylersin
Dipsiz denizler boylarsın
Ne bilirsin ne söylersin
Aklın mı var delisin sen’’
Muhyiddin’in bir nefesi,
Titretir gönül kafesi.
Kaleme aldığım şiir,
Vuslatî’nin GÜLCE sesi.
Osman Öcal
Osman ÖcalKayıt Tarihi : 3.6.2011 01:58:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
GÜLCE'DEN
Titretir gönül kafesi.
Kaleme aldığım şiir,
Vuslatî’nin GÜLCE sesi.
Osman Öcal
Saygıdeğer üstadım, çok güzel bir şiir, kutlarım değerli kaleminizi, saygılarımla.......
Cenab-ı ALLAH sizleri iki cıhanda sevgili kulları ile beraber eylesin
Ne güzel dizelemişsiniz eseri harika olmuş .
O kıymetli yüreği usta kaleminizi saygı ile öpüyorum.
İlhamlarınızın daimen kutlu olmasını diliyorum.
Şiir,seçkilerim arasında özel yerinde korunacaktır.Böyle bir çalışmanın kendine yönelik olarak yapılmasından mutludur Muhyiddin Abdal.
Bu Buluşma'nın başka bir işlevi daha vardı.Yüzyıllara uzanan geçmişin gözesine götürüyordu okurlarını.
Kutluyorum Dost.
Erdemle.
TÜM YORUMLAR (32)