Tayin oldum geldim Muhtardüzü'ne,
Muhtar'ını gördüm, rastlamadım düzüne,
Çamiçi'nden oldum Efendi'nin yüzüne,
Kuzu gibi mıntıka, vallah gitmem izine...
Eller gider aya, biz gideriz Cağ'a yaya, (*)
Sıtkı'nın inekleri bir türlü tutmuyor maya,
Namaz kılmak için para istiyor imamdan haşa,
Bu kafayla gidersen, ahirette bağlanırsın maaşa...
Şaban'dır bizim evi Apçi'ye satan,(*)
Bize köyde tek tek ev aratan,
Erken, erken diye, karakolu odunsuz bırakan,
İki eşeğe sahip çıkamayan Muhtar Şaban...(***)
Ahmet dede! Şaban'ın eniştesiyim diye bağırıyor, (*)
Dinlemiyor Şaban onu, lan Ahmet diye çağırıyor,
Buna kızan Ahmet dede, hırsını kara tavuktan alıyor,
Vurduğu her kara tavuğu, belki Şaban sanıyor...
Apçi ortalıkta hiç görünmüyor,
Bana dokunmayan yılan, bin yıl yaşasın diyor,
Uykuyu çok seviyor, belli ki koyunları rüyasında sayıyor,
Boş evlere, iyi ahır olur deyip dalıyor...
Süpürge dikiyor durmadan Hüseyin Ağa,
Üzümde gözü yoksa vallah girmez ki bağa,
Bir ipte iki cambaz oynamaz diyor herhalde,
Sevabı bize bırakıyor, katılmıyor cemaate...
Başçavuş'un öksürüğü, öte mahalleden duyulur,(*)
Okey bilirim der ama, Cağ'lılara yolunur,
Oturdunmu sohbete, her türlü partal bulunur,
Kes lan bir çebiş deyince! sular gibi durulur...
İsmail dede ile doyulmuyor sohbete,(*)
Gerek yok ne TV'ye, ne teybe, ne kasete,
Derler ya; gönül ne çay ister, ne çayhane,
Gönül bir dost ister, gerisi bahane...
Selahattin ağanın olsaydı öndeki iki dişi,
Sofradaki yemeklerin kötüydü gidişi,
Yemek faslı bitince hemen kırar kirişi,
Allah kurtarsın arkadaş, böyleyse her işi...
İmam et gördü mü heç doymaz,
Tavşanı ne zahmetle vurdunuz diye heç sormaz,
On tavşan yese de miğdeyi bozmaz,
Namaz vakti gelince, cemaat bulamaz...
Nukrettin'dir şeytanı yaya bırakan,
Hatunudur onu dizginde tutan,
Namaz vakti gelince ormana kaçan,
Şükrü'nün hasretine hep Cağ'a sapan...
Dede dede diye hürmet ettin Şükrü'ye,(*)
Dedeyi göklere çıkarttın, kız verir mi Gürcü'ye,
Tilki gibi dalarsan kümese, böyle kaşırsın başını,
Ayıklarsan pirincin taşını, ancak seneye hazırlarsın aşını...
Niksar'dakiler kendilerini köylü sanıyor,
Bilmezler mi; altı yedi ocak yanıyor,
Bu güzelim belde, kurda kuşa kalıyor,
İnsanlar fani ama hatıralar yaşıyor...
Belki acı yazdı, belki de tatlı,
Belki gaddar oldu, belki şefkatlı,
Ekmeğinizi yedi, suyunuzu içti Şair Balgat'lı,
Sevginin, saygının adı;
İşte; MUHTARDÜZÜ DESTANI....
Niksar-Aralık 1988
(*) : Allah'ın rahmeti üzerlerine olsun...
(***) : Yapılan tatlı bir şakayı anımsatır. Mecaz (gerçek dışı) bir anlatım kullanılmıştır.
Cağ : Köy ismi
Çamiçi: Belde ismi
Efendi: İsim
Başçavuş: Lakap
Partal: Abartılı söz.
TOKAT-NİKSAR-MUHTARDÜZÜ KÖYÜNDE YAŞAYAN GÖNÜLLERİ SEVGİ DOLU O GÜZEL İNSANLARIN ANISINA İTHAF OLUNUR.
Ertuğrul YılmazKayıt Tarihi : 11.5.2005 23:32:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Ertuğrul Yılmaz](https://www.antoloji.com/i/siir/2005/05/11/muhtarduzu-destani.jpg)
Bu Anadolu'da deyimdir. Yalnız finişi değil, kirişi olacak..
Şiir güzel konu bağlama olarak.. Yalnız ses düzenine dikkat edilmeli biraz daha.. Tebrik ediyorum.. Nigar kardeşimin temennilerine katılıyorum ve bende bu teşekkürü yineliyorum.. Selamlar..
TÜM YORUMLAR (2)