Burdayım işte
kayıp bir kentin ortasında
bir çocuğun çatışmanın sesine karışıyor çığlıkları
birisinin ay ışığına, sessiz gülücükleri
Akşamdı...Yağmur yağıyordu. Ortalığı inleten gök gürültüsünden başka her şey susuyordu. Karanlık ürkütüyordu. Ve Dilan ağlıyordu.
Bir süre susuyordu herşey.Sonra yağmur diniyordu, güneş doğuyordu ve herşey konuşur oluyordu. Gözler Dilan’ı arıyordu. Oysa gecenin tam ortasında salmışlardı Dilan’ı, görünmez kentlerin ötesine.Yalnızca fırtınalar tuttu elinden.Ne kimse çığlıklarını duydu,ne de ayrılırken sessiz bir gülücükle el sallayan çocukları gördü kimse.
Akşamdı...Oy rüzgarın nazlı gülüşü, seni nereye sürdüler? Kırılmış bir kentin neresinde kaybettim seni? Şimdi hangi metropolün hangi otobüs durağında arayayım seni?
Ay doğarken küskündü yine dün gece. Sen gittikten sonra,ne zaman doğduysa dudaklarını büküyor. Oysa halay zılgıtlarıyla doğuyordu sen varken. Mevsimler de küstü Dilan. Sonbaharlar erken gelir oldu, kışlar da uzun sürer oldu. Bir sen yoksun yağmur sonrasındaki toprak sevdam. Bir sen yoksun. Seni nereye sürdüler?
Ne zaman bahar gelse,döneceğini bekliyorum Dilan. Ne zaman yağmur yağsa,seninle oturduğumuz gibi oturuyorum köy meydanına bakan pencerenin ardında. Ve seninle saydığımız gibi saymaya başlıyorum yağmur damlalarını. Azıcık gülüyorum. Sonra senin,en son yağmurdan üç yıl önce yağmura karıştığını anımsıyorum. Ey ağustosların kızı,ey Pesan yüreklim,seni nereye sürdüler?
Yıllarca aradım seni Dilan. Neredeyse ülkemin bütün çocuklarına sordum seni. Oysa çocuklara şimdi sensiz anlatıyorum masallarımı. Hepsi seni soruyor. Yarın diyorum çocuklarıma. Yarın,yarın...Oysa kaç yüz yarın geçti Dilan? Her tan kızıllığında daha bir güzel doğuyor şafak,sen geleceksin diye.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!