Bu hafta sonu
anne ve babamla alışverişe gitmedim.
Evimizin her köşesini aradım.
Ne gizli bir mikrofon,
ne de bir kamera bulamadım.
İyi ama;
Ey Mezepotamya,
yaşamın beşiği.
Ey toprakların en doğurganı,
yaşam penceresi.
Dudağımdaki sigaramın
tütününü veren
Dedemler çocukken
televizyon yokmuş.
Bilgisayar icat edilmemiş bile.
Boş zamanlarında
ağaca çıkarlarmış.
Tornete biner, çember çevirirlermiş.
Uykusuz gecelerin getirdiği çocuklar,
her zaman mavi değil bu gökyüzü
bu deniz.
İhtiyar elleri gibi yorgun
...kıraç topraklar gibi verimsiz bu dünya üzerinde
acı günler bekliyor sizi, habersiz.
El aklıyla gidilir mi yollara?
El diliyle hitap mı olur kullara?
Bilmem neden düştük garip hallere?
Ayak yalın sırtım çıplak, neyleyim?
Açlar tutmuş köşelerin başını.
Çarşaf tutmaz gözlerimin yaşını.
Görmek istememenin adını,
ayrılık koymuşlar.
Anılarda gördükçe,
gördükçe rüyalarda
ve kurulan hayallerde,
aldıkça yüreğinin içine
Yüreğimi karşıma alıp
sormak isterdim.
Beynimin silip attığı
korkuları, umutları,
çocukluk aşklarımı görünce
nasıl pırpır ediyorsun, diye.
Dünyaya bakmaksa amaç
pencere karşısına niye pencere yapılır ki?
Karşı pencere
başkasının içerisini gösterir.
...İçerileri görmek için pencereye gerek yok oysa.
Bir boy aynası yeter.
İnsanın aklında,
ya sevgi kalır ya korku.
Zıtların birliği bu olsa gerek.
Gerisi yaşamdan kalan tortu.
...Eşeleyip bakılır geçmişe,
hangisi daha ağır basar diye.
Doğduğunda bir şey hissetmez insan
açlıktan başka.
Büyüyüp acı çektikçe
anlar doğum sancılarının acısını.
Yeni yaşamlar doğar her acıda
her acıda yönelir yeni umutlara.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!