Beni buralara niçin getirdin baba?
Başım ağrıyor, dillerim kurudu,
Öyle yorgunum ki mecalim yok,
Saçlarım dökülmüş, doğru mu baba?
Tekerlekli sedye dedikleri bu mu?
Uyan Memet! Biz geldik yanına
Yüreğimiz de can,
Ellerimizde fidan fidan karanfillerimizle
Türkiye geldi,
Anadolu geldi Memet.
Hani, hain pusularda kaybettiğin
İSTEMİŞSİN
Benden şarkılar, türküler,
Şiirler istemişsin.
Kalemin sinemi yakıp geçse de,
Sevgi;
yaprakları solan bir ıhlamur ağacının
son bir umutla kök damarlarıyla,
toprağa sarılmasıdır.
Sevgi;
Seydo!
Aydınlığın gözü kör,
Kulağı sağır.
Vicdan katre katre zift akıtıyor
Seydo, şimdi sen bir çiçek bahçesindesin.
Yüzünde papatya gülüşü var.
Dün yoktun.
Akşam yoktun.
Bugün de yoksun.
Bir dost kahvesi içecektim;
az şekerli, sade.
İştahım kursağımda kaldı.
İnsan;
Dilinde yalan, dolan
Elinde silah bıçak ne geçerse
basar tetiğe
Yandım anam!
Bir güvercin feryadı
Gidiyor musun?
Valizlerini topladın ha!
Eşofmanlarını,
Ökçesi kırık ayakkabını
Altın kalpli kitaplarını
Ve geceleri derin uykularında
Yağmur gibi çiselerdi; zeytin karası gözleri
Dolu olmaya ki sel olur, çağlayıp gelirdi.
Her eylül de beklerdi baharı
Kışları, kışları hiç üşümezdi ya;
içi yanardı…
Adımı sorarlar, kara kaplı kitaplarda,
Bağrı yanık ülkemin yanmış sayfalarında
Fırtınalarda sürüklenmiş demokrasi harmanlarında
Kan ter içinde soluyan yokuşlarda,
Okullarda, üniversite önlerinde,
Kıvılcımlar yaratan beyin depremlerinde,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!