Yazmak, inadına yazmak ve paylaşmak.
Öğrenmek, öğrenmek...
Yüreğiniz zindan değil! Bırakın aksın duygular…
Ne mutluğun resmi yapıldı ne de aşklar mutlu, herkeste bir mutsuzluk türküsü…
Oturmuş köşe başında mahzun ve üzgün bekleyen ben. Güneş yanığı misali yangın, çöllerde günlerce yol almış, susamışım. Rüzgârlar arasında kalmış bembeyaz bulutum.
Yağmurda toprak kokusu, yeni dikilmiş fidenin can suyu, yağmurdan sonra gökkuşağıyım.
Otlar arasında bir çiçek, kızgın çöllerde serin bir ırmak…
Gökyüzünde yıldız, denizde balık, havada oksijen, dağlarda gelincik…
Bir ormanım ben, genişçe dallarım kol kanattır tüm mahlûkata…
Gecelerde ışık, ışıkta kristal, yolum ben, aydınlığım.
Çizerim yeniden haritaları gönlümde günlerce, fütursuzca… Yüreğim vardır parça parça,
bin parça, on bin parça… Kara sevdamın karası, gözlerimin elâsı…
Kaşım, gözüm karalar bağlarım, ağzımı bıçak açmaz, yanar hep içim…
Yoksun, yoksun diye! Bilemem, kimi beklerim. Giderim gitmesine, gidebildiğim kadar.
Nereye? Onu da bilmem. Açarım yüreğimi. Verdim, vereceğim… Neyi mi? Neyim var ki…
Okumakta, arada yazmaktayım. Kapılıp gittiğim, yanıp yakıldığım, ağlayıp sızladığım şiire benzer duygularım var. Bazen çalar söylerim kendimce, keyif alırım.
“Nasıl Bir Şehirdir Bu İstanbul? ” diye zaman zaman isyan ettiğim bu şehirde yaşarım.
“Kırk yılda bir gelenim, gitme! ” derim kimi zaman, küskünlüğüm gecelere düşer ve yokluğu hicaz makamında çalarken kırık dökük cümleler akar deniz kaçmış gözümden.
Sevgi, saygı ve dostluğumla…
sol tarafından kalkmış bir taze
sabah bulunsun yanında
Kent! gümüş kanatlı melek
yalancı düşler uyuyor olsun
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!