Hangi vapur uğrar söyle yurduna,
Bu şehirde kalmış bir iz gibisin.
Hiçbir lisan uymaz dudaklarına,
Sanki ötelerden söyler gibisin.
Kaybetsem kendimi sokaklarında,
Sen beni tanımazsın aynam,
Bilmezsin kimin gözleriyle baktığımı.
Bu saçlar benim değil, değil bu eller,
Anlarsın.
Aldanma seni tutan parmaklarıma,
Kırılırsın, düşersin ansızın.
Gidemezsin çok uzaklara
Yolunu bir çocuk gülüşü keser
Bir adam düşer ayaklarına
Bastığın toprağa diller döker
Yokluğuna bir çare bulunmaz
Haziran üşütür elleri
Ne olur her şeyi unuttur bana
Seni her geçen gün baştan seveyim
Beni bir esir say at zindanına
Elini arayıp baştan seveyim
İşte dört mevsimin dördü de sana
Üstte bir koruluk, altta bir pınar,
Seslenir ovaya haydi gidelim!
Koşulsun yılkılar, vurulsun nallar,
Toprak uyanmadan haydi gidelim!
Yeşilin bağrında bekleyenler var,
Kımıldansın orman dinsin bu hasret.
Bir bahane bul gel haber vermeden
Elinde bavulun bir de adresim
Sesini duyayım akşam girmeden
Canlansın yeniden cılız nefesim
Sayıklarken seni geceler uzar
Gireceksin diye rüyalarıma
Kaç akşam bekledim ey hâr-ı bülbül
Sanki kokun sinmiş odalarıma
Senden bir iz gibi ey hâr-ı bülbül
Çağırsan düşerim inan peşine
Buğdaylar sarardı Olivia
Başaklar altın sarısı
Bugün güneş bir başka yakın
Dudaklarda bir başka şarkı
Tepeler artık öksüz değil Olivia
Bahçende çiçeklerin rengi bile sapsarı,
İnan gün gün eritmiş seni görme ısrârı.
Gün batımı vurdukça minik gövdeleriyle,
Seslensen gelecekler bir çocuk özlemiyle.
Sen bir şiirsin
Bir harfin arkasında gülümsüyorsun
Herkes seni okuyor sanıyorum
Sen kızardıkça kıskanıyorum
Mısralarda bazen devleşiyorsun
Bazen bir sokak lambasının altındasın
Muhammet Bey elinize kaleminize sağlık basarilarinizin devamını dilerim ??