İçimi saran endamın beni rehavete düşürüyor ; bir mayın tarlalarında firar gezerken, bir de sana aşık olup aşkımı gömerken düştüm rehavetin kuyusuna.
Yusuf kadar şanslı değilim . Ne kervanlar suya hasret develer geçti üstümden . Sesimi duyan çöl tilkileri imdat çığlıklarıma eşlik ediyordu tiz şarkıları ile...
Secde ediyordu güneşe ay çiçekleri , yanı başında göller. Kuyuda dahi abiste kalacak kadar bahtsız , abiste güneşi görecek kadar mecnun, hayali günebakanların boynunu büktüğüne üzülecek kadar duygusal...
Sense günebakanları koparıp sevdiğine götürecek kadar gaddar...
Bir elin nesi var ?
Bende hem ahı , hem kahpe tecellisi var
Peki bu çocuğun nesi var?
Feryadı , figanı birde garip ismi var
Aynılaşmış binlerce insan içinde
Gurur duyarım kalıplaşmış yalnızlığımla
İçim içimi ısırır
Ben miyim bu
Denizin dibinde şişeyim
Şişelerin kaderidir suya kapılmak
Şubatın başı ;
Ay takvimli telaş , buruk oksijen
Zehir saçar semaya
Doğacam diyor sanada güneş ; dalga geçer edayla
Ah benim dokuz canlı düşlerim !
Gir içeri üşütmeyeyim kafam gibi.
Yanmak yetti aşkın ateşinde
Seviyorum ama
SUS!!
Amalar çiğner bendimi
Öyle git!
Nesiz yapmadım ki
Humarsızca harcadığı oksijen zehir saçıyordu semaya .
Ben havasızlıktan ölmekteyken fincanı ile akıbetinini tartışıyordu teyzeler .
Derman-ı har demekten ahvalim cehennem oldu , ahvali cehennem olanın derdi vaveyla !
Gözden uzak durup gönüle yakın durmak
Gözlere yakın olup gönüllerden kovulmak
Yalnızlığın kitabını yazacak kadar katip
Katip olamayacak kadar cahil
Kader yolculuğumda hangi koltuğa binersen bin,
Bu otobüsteki tüm koltuklar tek kişilik
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!