on iki mevsim geçti sürgünde,önce küçük kıyamet,sonra...sonra kızılca kıyamet.
yapayalnız bir ömrün ortasında geçmiyor derken zaman;
oysa geride neler nelermiş kalan.
aşılmaz dağ mısın güzel?
umutlarım sana tutunmuş bir kar tanesi...
beyaz yarınım diye düşlerken seni,
bir çırpıda silkeleyip kendini,ocağıma çığ mısın güzel?
fırat geçilmez derler,geçilmez su musun güzel?
umutlarım sana akıp gelen pak temiz bir yağmur,
berrak yarınım diye düşlerken seni,
bir anda taşırıp da kendini,ocağıma sel misin güzel?
Ayrılık acı ama gerçek şey senin gibi,
gitmeler bunaltıyor yalnız kalbimi,
zamanın acımasızlığı ve hoyratlığı...
Karabasan olacak geceler bundan böyle.
sana da mektuplar,şiirler biriktireceğim,
tıpkı önce gidenler gibi.
Yanızlık ne zor şey...Bir de cabası terkedilmek,unutulmak.
Gittiğin gün kaçmanın planları başlayacak bu sensiz şehirden,
ve vuslatın hayalleri saracak ruhumu.
Sana bir yaralı güvercin daha getireceğim
solgun,üzgün,biçare...
Sana sensizliğe alışamamış yüreğimi getireceğim,
boy verince yedi iklim sonra başaklar
kimbilir...belki seni sevdiğimi söyleyeceğim.
Keşkeleri o kadar çok ki şu kısacık hayatın,
tek satıra sığdırmaya benziyor gülünü gamlı baykuşun.
Yağmur ve toprak kokusu birçoğuna ilkbahar,
bende her dem mevsim sonbahar.
Sorma...Nedensiz değil,izahı da yok bu bir gerçek.
Yanık türküler yükselir her dem ciğerden ama derinden,
Dün gece bir rüya gördüm düşümde,
terlemiş şakaklarım ellerim buz...
Dün gece düşümde yarin elleri vardı elimde,
onda siyah gelinlik bende beyaz takım elbise...
Oysa beyaz olur gelinlik,
sen hiç siyahını gördün mü anne?
benim seni sevdiğim kadar kimse seni sevemez; demiyorum,
Kimbilir;
benim seni sevdiğim kadar değil,
senin beni sevmediğin kadar sevileceksin...
olduğun gibi sevmiştim seni,
Kimbilir;
olduğun gibi değil,göründüğün gibi sevileceksin...
Sende olup da kimsede olmayan yanlarını sevmiştim,
Kimbilir;
herkeste olan yanlarınla sevileceksin...
Bozkırda tozlu saçlarını sevdim harman kokan,
Kimbilir;
boyalı kızıl saçlarınla sevileceksin....
Benim seni sevdiğim kadar kimse seni sevemez
demiyorum
çünkü biliyorsun; herkes kolay severken ben zor seviyorum...
Sonbahar kokuyorsun,ıslak serin,
yoksulluğun resmi oluyor gözlerin.
Yalınayak bir çocuk üşüyor,aç,sevgiye muhtaç...
Sonbahar kokuyorsun,
sararmış hatıralar dökülüyor şimdi ağaçlardan.
Cevher Dudayev Parkı lşimdi ölüm yallnızlığında.
sözünde durmadı zaman,geçip gitti bakakaldım ardından,
yirmidördüncü doğum günüydü eylülün,
yasak bir aşk ancak yasak bir mevsimde yaşanmalıydı öyle ya!
büyüklerimizden dinlemiştik oysa eylülün hatırasını yıllar önce
bir sabah sen geldin...
eylüldü,vuruldum yağmur yağarken.
seksenbirin eylülünü aratmadı içimdeki büyük yangınlar.
kendi kendimi sorguya çektim,geceleri başladı kavgalar...
her gece bir umudum daha vurulmuş olarak uyandım sabaha,
her sabah biraz daha bağlandım sana.
yirmidördüncü doğum günüydü eylülün,
bir sabah sen geldin,
sonraki eylüllere ve doğum günlerine buruk bir anı bıraktın,
sararmış,kırık dökük,dilde yasak bir şarkı besteledin
söyleyemeyeceğim kadar yasak...
öyle bir sevda armağanındı ki yarına;
unutamayacağım kadar destansı,anlatamıyacağım kadar yasak...
Derdine düşmüş sevdanın bir deli aşık yüreğim,
Hem sızlak,hem korkak,hem en cesur türküleriyle Anadolu’nun,
Kıvrım kıvrım yollarında ilerleyen bir kağnın tekerlek gıcırtısı
İşte görünen köy,işte aşkın kılavuz,
Gitmesek de bizim kalacak mı uzaktaki o çalıkuşu masalların diyarı.
Yine kilit mi vurulacak kapısına hayallerimin,
Yine¦yine koyu bir özlem mi saracak ruhumu?
Ne acıdır kaybolmak,silinmek akıp giden zamanda,
Ne acıdır şimdi olmamak…ve en acı şeydir geçmişte yaşamamak.
Hayata bir yerden tutunmak gerekirmiş,
Öyle diyor nefes alan ölü bedenler,
Öyle diyor ayrılığı görüp geçirenler.
Hayata tutunmaksa illa da,
İşte burada bekliyorum,işte burada öleceğim,
Loş sokak lambasının altında,kuş uçmaz kervan geçmez bu garda¦.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!