Damarımda dolanan kızılca kan değil,
Aciz beynimdeki ücra zerreler sarhoş.
Yalnız ağarmak üzere olan tan değil,
Kana kana içtiğimiz dereler sarhoş.
Dünyayı yakardı gözümdeki azamet,
Nisyana şartlamıştım mazimdeki tüm kabahatleri,
Kendini koyacak kavi bir kabir bulamadı ezel.
-Bir nefretten başlayan sevda olmama temennisiyle-
Bu şehir yalnız ve yalnız ayakları ıslakken güzel.
Zamanın evladı değilim, göğsüm meftun uzaklara,
Bildiğimi, gördüğümü söyledikçe,
Gözler üstüme çevrildi, bilmiyorsun.
Ben ısrarla “bu can masumdur” dedikçe,
Sözler üstüme çevrildi, bilmiyorsun.
Gövdem ayaklandı, ruhum kaldı yerde,
Mevsimler saltanat sürmüyor artık, şaştı takvim,
Nasıl olur da bunca yağmuru ağırlar yazlar?
Bu koyu sessizlikten kurtulmaz şımarık kavim,
Her zaman koşarak mı geçilmeli dar boğazlar?
Yalnız kuytu köşelerde aradık saadeti,
Gaybı bilemezdim o vakitlerde,
Evvelleri sevdin, hoş ettin beni.
Aldın aklımı, kendine yar ettin,
Göklerde süzülen kuş ettin beni!
Şerbetler sundun ağzıma, gülerek,
“Beddua etmiyorum, benim ancak ahım tutar,
Bir karanlık bul, kendini sahte aydınlıktan kurtar.”
Onca gün yanımdaydın, anlayamadın yapımı,
Bundan sonra sensizlikten korkup kaçmayacağım!
Sen binlerce kez gelip çalsan dahi gönül kapımı,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!