Muhacir Kızı
Fırtınalar kopar yüreğimin ıssız köşelerinde
Ayaklarımın altından akar bir nehir
Sarı bir ışık düşer hiddetle gökten yere
Rüzgar eser, yağmur yağar, bilmem nicedir
Fırtınalar kopar yüreğimin ıssız köşelerinde
Ufuktan sessiz sedasız bir yıldız kayar
Mutluluğun menba’ı benim avuçlarımda
Bir yosun ıslak kayanın etrafını sarar
Son çiçeği de ömrümün, solar bağrımda
Ufuktan sessiz sedasız bir yıldız kayar
Lambalar yanıyor birer birer, cılız ve sarı
Kulağımda garip bir ses uğulduyor
Sen bu halde sansan da yaşadığını
Ocaklar sönüyor, kor ateş kül oluyor
Lambalar yanıyor birer birer, cılız ve sarı
Yarı ölüleri inceden bir sızıdır tutar
Anaların başı ellerinin arasında
Kalbimden kalbine bir tatlı nağme akar
Parmağında mesut günlerden bir hatıra
Yarı ölüleri inceden bir sızıdır tutar
Açıyor avuçlarını göğe bir güzel kız
Kolunda yüzü gibi solgun bir bilezik
Vücudunun tüm kıvrımları umarsız
Yüreğinde bitmeyen pişmanlık, kalbi ezik
Açıyor avuçlarını göğe bir güzel kız
Cevap vermeyeceksin biliyorum aşkıma
Bilmeyeceksin burada kim anlatılmıştır
Benim aşkım sığmaz öyle şiirlere, şarkılara
Bir bedbaht ömür ki, yalnız sana adanmıştır
Cevap vermeyeceksin biliyorum aşkıma
Anla artık beni, duy sesimi n’olur
Havaya kalkmış inmez kahpe bir silah
Ancak bir kurşun bu hikayenin sonu olur
Ve gırtlaktan çıkar derin bir ah
Anla artık beni, duy sesimi n’olur
Neyleyeyim gitme vakti geldiyse bu diyardan
Kalbimde ‘Bir’ olan Tanrının elleri durur
Ey buhur dağından gelen muhacir kızı
Medet umma sen gibi hiçbir fani kuldan
Gün gelir senin de ömrün ellerinde kurur
Neyleyeyim gitme vakti geldiyse bu diyardan
Şiir Hakkında:
Şiirin yazıldığı rivayet edilen 1940’lı yıllarda İstanbul Erkek Lisesinde son sınıfta okuyan Mustafa isimli genç, Adalar’da tatile gittiği zamanlarda komşu evlerinde oturan, kendinden yaşça büyük olan ve herkesin hayranlıkla seyrettiği Hukuk Fakültesinde okuyan çok güzel bir kıza ilkokul çağlarından beri platonik olarak aşıktır. Gün gelir, Mustafa ilan-ı aşk ettiği bir mektup yazar ve o dönem kendisiyle aynı okulda okuyan kuzeniyle kıza ulaştırır. Genç kız mektubu okuduktan sonra, kendisi de güzel duygular beslediği halde yaş ve çevre gibi nedenlerle böyle bir ilişkinin söz konusu olamayacağını düşünür ve ortak bir arkadaşları vasıtasıyla olumsuz cevabını Mustafaya bildirir. Ve aradan kısa bir süre geçtikten sonra da kız belirsiz bir sebepten ötürü nişanlanır. Bunu öğrenen Mustafa odasına kapanır ve günlerce yemeden içmeden kesilir. (Yanlış hatırlamıyorsam) Mustafa bu şiiri odasından hiç çıkmadan dört günde yazmış ve devamlı tuttuğu günlüğüne bu şiiri kaydettikten sonra pederine ait tabancayla intihar etmiştir. Bu olayı öğrenen genç kız da arkasında ufak bir not bırakarak intihar etmiş ve aileler olayın büyümemesi nedeniyle gizlemişlerdir. Günlük ve dolayısıyla bu şiir Mustafanın yurt dışında (Fransa’ydı sanırım) yaşayan kuzeninin vefatıyla özel eşyaları arasından çıkmıştır (Kuzeni de kendi hatıra defterine bu olayı kaydetmiş) . Bu şiiri ve hikayesini bir arkadaşımın vasıtasıyla internette okumuştum ve çok duygulanmıştım. Sizlerle de paylaşmak istedim. Şiir benzerliği yönünden okuduğumda bana Mona Rosa’yı (Sezai Karakoç) anımsattı. Hikaye gerçek midir bilmem ama, gerçek olmasa bile şiire bakılırsa zamanında ne ulvî aşklar yaşanıyormuş…
Kayıt Tarihi : 4.1.2007 14:10:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Mustafa Bey](https://www.antoloji.com/i/siir/2007/01/04/muhacir-kizi.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!