Gözlerini gözlerimden ayırma hiç ne olur..!
Cehennemi bile yakıp kavuracak bir gönül olmalı..
Asla söndürülemeyen bir ateş.
Ki o gönlün önüne binlerce bahr-ı dökseler, yine de söndürülemesin.
Onun tek bir dalgası bilindik denizlere taş çıkartsın.
Nasıl bir hal ki bu yaşam anlayamıyorum.
Anlat derdini bana sevdiğim, ama lütfen atma gönlüme bir iftira.
Her zerreden insaf edilen suçlar ile başa çıkamıyorum.
Bir cigara yakmaya gelen dostumu yanımda tutamıyorum.
Baktım beka’ma, ardımdan söylenenlere. Nedir bu kin nedir bu nefret?
Ey Allah’ım sunmuşsun balıkları dağlardaki göllere.
Akıllara deva yaftaları silemiyorum.
Bilmem ki bu hal nedir?
Nedir bu cendere ya Rabbim, artık başa çıkamıyorum.
Aç defterimi kara kaplı dosyamı, bak sayfalarıma, bak ardıma anlat bana ben neyim kimim?
Ben bile kendimi bilmezken,
Sen nasıl bilirsin..
Haydi konuş ben kimim Seni dinliyorum.
Eminim ki, bir çok hal anlatacaksın bende, aslı astarı olmayan..
İnan ki onlar sensin bunu da biliyorum.
Sen biliyor musun.?
Alışılmış hallerimin yarattığı kötü zanlarınla sıfatlanmışım,
Hedef alınan hayat tahtamın hizasından çekildim ey gönül.
Kötü bakışlara, zanlara artık susuyorum.
Vurun! atın, fırlatın! yayları iyi gerin! Fırlatın zehirli oklarınızı..!
Her zamanki gibi buradayım ve bekliyorum.
Hiç kötü niyet yoktur hallerimde, hiç zatıma nefsime zulmediş yok.
Kalbim yön buldu hep güzelliklere de, ardımda bıraktığım gül bahçelerimi hep yaktılar...
Hançerlenmiş bir haldeyim, hançeri sırtımdan çıkmaz, kanı durmaz, yarası kapanmaz.
Acısı ile ben varım, hep O’nunla yaşıyorum.
Alıştım ben sana ey deli gönül…!
Senin sersem hallerinden kendimi alamıyorum.
Tedirgin olan, mahzuna kere yaftalar atar da, daha da mahzun eder efradı.
Bunu bir tek ben biliyorum.
Halim halkın halinden sıyrılmış, serden geçmiş olanları arar.
Gözlerimle onu arıyorum, izliyorum.
Mahzun, ne derdini anlatır ne mecalini o tedirgin yüreğe..
Kalbi feryat ile yaklaşır, ol mahzuna aman diliyorum.
Anlatabildi mi ki Mecnun gönül berduşluğundan gayrı mecalini,
Anladılar mı ki mecalinden gayrı, Leyla’ya olan sevdasını.
Leyla’yı bulsa da anlatamaz, bakar gözlerine yanarak.
Yinede anlatamaz Mecnun aşkını, tahmin ediyorum.
Leyla’sı ona bir aşk olmuş perdesi kaldırılamayan.
Ki Leyla ne çirkin bir dilber gel de Mecnun’a sor.
Yaftalar kat kat olmuş, dizilmiş balya balya set olmuş doğru yoluna.
Ey gönül, konuşamıyorum.
Kelamların ardındaki gizli şifreleri, gönüllerin içindeki sinsi iblisleri görürsün.
İşte ben onlarla bilerek yaşıyorum.
Hallerin siyret-i insan iken, suret-i insan gibi görünür.
Zan ile bilinirsin ve her aynadan öyle görünürsün. Bunu da biliyorum.
“Anam babam sana feda olsun” diyeceğim.
Ama onlar da beni anlamadan gittiler, yine de seviyorum.
Yine de seviyorum.
Her hallerden sen göründün gözüme, bir başkası değildir Rabbim.
Yok bir şikayetim ey Rabbim, seni anlıyorum.
Sevmek nerede…?
Her biri bir çıkar peşinde.
Hep sevmekten bahseder ama aşkı sevgiyi karıştırır o gafil.
Aşk’ı yaratandır sevgi ey gafil…!
Aşk’ı terk eden sevgiyi bulur ey gafil…!
“Sen beni ararsın sevgiden bir haber olarak” diyorum.
Ama Anlamıyor ki…
Bir perde olmuşum ben sana, bir ilah bir tanrı.
Aklın fikrin bende, görünmez sana Hakk benden gayrı.
Söylüyorum, anlatıyorum… Yine de anlamıyor ki..!
Hak Yol unda ilerlemek yürek işidir, akıl işi değil ki.
Allah kılı kırk yararak titizlikle çalışan bir saat ustasıdır.
O kadar dakiktir ki, sayesinde her şey zamanında olur.
Dillere ram olmuş “Allah”, gönüllerden medet bekler.
Ağlatıyorum O’na zulmü dokunanları.
Gönüllere ferman eyledi “Allah” kelamının hası.
Kime selam verdiysek daldı Mahmud makamına,
Selamı alan değil, selama ram olan aldı verdiğim zülfikarı eline.
Yorgunum koca sultan..!
Bihamdillah direm Allah
Alıp aklımı fikrullah,
Dilimde zatın esması,
Bana üns oldu zikrullah,
Salatullah selamullah,
Aleyke ya Resulallah..
Sen sakın ha anlama kelamı..! bak geç göz gezdir yine.
Anlaman ne fayda ki, gönülde bir eşi olmadıktan sonra.
Aşık öyle olmalı ki, ayağa kalkınca, cümle aleme ateşler sarsın,
Kopsun her tarafta kıyametler.
Cehennemi bile yakıp kavuracak bir gönül olmalı..
Asla söndürülemeyen bir ateş.
Ki o gönlün önüne binlerce bahr-ı dökseler, yine de söndürülemesin.
O bahr-ın bir dalgası bile tüm sadr-ında bahr taşıyanlara taş çıkartsın.
Kime anlatayım derdimi karşılık bulmaz, söyletmez mecalimi.
Yine de seviyorum..!
Gökleri indir al avucuna.. böyle olmalıdır senin sinen.
Öyle bir genişlik ki, bir kandil gibi gök kubbesine asmalısın kendini,
Kainata ışık veren bir AŞK ol diyorum. Ama anlaşamıyorum..
Beni nasıl anlayacaksın ki, neden muhatabımsın sen?
Neden diye soruyorum, omuz silkmesinde başka bir şey göremiyorum.
Bir aslan gibi korkmadan gürle, atıl savaşlara,
Bırakma yer yüzünde kendinden başka bir şey, kendinle gir en acımasız savaşlara.
Belki de bilmediğimden anlatamıyorum seni sana.
Belki de sen bende değilsin de ondan.
Gönlün yedi perdesini de yırt.
Beni seninle benden etmesin azın semaların. Yırt, buruştur at onları.
İşte o zaman sana gelecek olan nidayı bekle semalardan.
“Maşallah, Maşallah!
Neyi anlatırsın ki ikizi dünya ram olmuşa, kendisi ile kendinde değil.
Versin yaftayı Bahr-ına, saplasın hançeri Sadr-ına…
Başka ne bilir ki diyorum.
Ama yine de yanından ayrılmıyorum, halimi beyan ediyorum.. anlamıyor ki…
Sana dilsizim, sana dudaksızım, sözleriz gönülden. Varlığımı ayaklarına salmışım.
Her mecaline bir cevabım var elbet. Amma susanlardanım gönül.
Sana gizli sırlardan bahsedeceğim,
Ve bunları sana ahkamın içinde dilleneceğim.
Yine de senden başka kimsenin anlamayacağını bilirim
Yine de bildiğini okursun, vicdanında sevdana zulüm yazılmış…
Fıtratından ancak bunu okursun.. bunu da biliyorum.
Ne yazık ki biliyorum.
Kendini bulmayı terk edip, dünyaya talip olama..
Sana mal mülk zengini olmaktan başka çare vermez Hüda.
Ölmeden önce öldür zannını diye bağırayım mı sana.
Kendine kavuş ki, mihnet, meşakkat, dert ve belalardan kurtulasın.
Yoksa kimsesiz, garip kalmaktan başka çare yoktur. Söylüyorum, anlatıyorum.
Kim ilim öğrenmek arzularsa, onun üzüntüsü pek olur.
Onu rencide eder varlık sahipleri. Ben ilim değil kendinden bahsediyorum.
Aşmış geçmiş ilmi gönül mekanındadır sihri. Anlatamıyorum.
Fakr, fakirlik mi zannedersin de harab olmayı yanlış anlarsın.
Harab olanın gönlündedir hiçlik, cebinde değil diyorum.
Yine de anlamıyor. Yanmaktan bahsediyor.
Huzura kavuşman için her türlü derde, belaya sabretmen lazımdır.
Harab olmak için vicdanınla kendine hesap sorman lazım.
Kendini üstün görme, onun sonu zillettir yar zillet.
Fakirliğe fakrullah ile sabredenlerden ol.
Ola ki zenginlik senindir sınırı olmayan bir bolluk içinde.
Nefsini az besle, öldürmeden yok etmeden.
Diri tutman gereken şey de gönüldür, yar gönül…
Gönül aynasında bir harabi,
Eğer kılar isen namazı safi,
Açılır bir kapı ki gönl-ü dermani
Ayan olur Cemalullah
Salatullah selamullah
Aleyke ya Resûlallah
Allah Allah diyor ama tanımlayamıyor.
Sensin diyorum vicdanını bil. Ona iftira atma gönül sen kendini bil.
Sen hangi esman ile tanırsan O’nu tanımladığın şeydir O…
Allah kelamını duyduğunda korkuyor musun, utanıyor musun veya azıyor musun.
İşte sendeki Allah odur diyorum. Hala dinler gibi oluyorsun.
Bak kendine aklına aşk, merhamet ve şefkat geliyor mu Allah dendiğinde?
Ne mutlu sana, ne mutlu…
Sen ol bahr-ı hakayıktan çıkan bir dürr-i yektasın,
Sarraflar kıymetin takdir edemez seni Ya Rasulallah.
Ol bahr-ı ilmin emvacı yedi kat göklerin açtı,
Ol Sahra-yı A’ma’nın Ankasısın Ya Rasulallah.
Hak yolunda ilerlemek yürek işidir, akıl işi değil.
Tekrar ederim iyi anla akıl ve ilim işi değil.
Dedim sana ilim ancak firavun eder bedenleri, gönüldür aşkın yolu…
Kılavuzun daima yüreğin olsun, omzun üstündeki kafan değil.
Sen nefsini bilenlerden ol, silenlerden değil! Diyorum..!
Dinleyenler seyrana geçip arşı aştılar, sen durma beride gel gönül.
Her defasında bittim sana dert anlatmaktan yar gönül…
Kuran sende ve seninle dört katmanda zikredilir duy beni gönül.
Dört manası ki, zahirin, batının, ruhun ve anlatılamaz olan ondan da ötededir.
Lafz-ı Kuran zikrin kelamımdır dinle beni yabana alma yar gönül..
Kuran bir hidayettir, akan feyzi nereden gelirse gelsin.
Söylediğim her şey kurandır, suretimi değil siyret’imi göresin.
Öyle ki, bir kimse sana ahretin ile ilgili bir kere iyilik etse,
Ve dünya ile ilgili binlerce kötülük etse, sen onun sadece iyiliğine nazar et.
Başına ne gelirse gelsin karamsarlığa kapılmayasın.
Allah senin cezbinde zannetme ki yalnızsın.
Zan duygun seni senden alır parçalara kesrete dağıtır.
Demedi deme ey gönül. Dedim defalarca, yanlış mı dedim ey gönül.
Bütün kapılar kapansa bile üzülme demedim mi?
O sana kimsenin bilmediği gizli bir geçit açar, yollarına yol olur.
Sen şu anda göremesen de, dar geçitler ardında nice cennetler vardır.
Şükret! İstediğini elde edince şükretmek kolaydır.
Dileğin gerçekleşmediğinde de şükret. İşte bu O’na güvenindendir.
Güvenmediğin sürece o sende varken sen O’nu bilemezsin.
Bilemeyişin ise senin zannına ayrılıklar yaşatır.
Gönlünü aç bahr-ı ummana “Allah” de içindeki Allah ile…
Ben neden saplandım kaldım sende,
Neden sana anlatırım bunları bilemiyorum.
Belki de budur benim fıtratım, yaradılışım, kızma bana ne olur.
Şu dünyadaki tüm kavga, önyargı ve savaşların hepsi dilden kaynaklanır.
Sen sen ol, kelimelere fazla takılma gönül.
Aşk diyarında dil zaten hükmünü yitirir. Aşk dilsiz olur.
Haklıyken haksız duruma düşürür dil insanı.
Lal olanın lisanı Allah’tır diyorum. Hala konuşursun susuyorum.
Kime neyi açıklarsın ki meşveredin gönül cevherindeyken.
La mekanın dillenişi Hakk kelamıdır, akar derinden derinlere.
Ancak vicdan sahibi sesini duyar, duymayana da duyuracaktır sesini O, inan…
İşte bu aşkındandır. Aşkı sevgide yok edenin halleri ne güzel hallerdir.
Aşk bir seferdir, yolculuktur. Her defasında bir seferlere yollar seni.
Bu sefere çıkan her yolcu, istese de istemese de tepeden tırnağa değişir.
Bu yollara dalıp da değişmeyen yoktur.
Yine daldın maziye, yine hüzünlendin.
Çevirme başını benden ey gönül, gittiğimde, zannetme ki terk ettim.
Ben hep aynı seferdeydim, hep aynı yollara sebeplere girdim.
Senden gittiğim hiç olmadı ki…
Anlattım sana her defasında,
Anladım ki vahdet bir hal imiş rabbime,
Anladım ki, rabbim var imiş hiçlikte,
Anladım ki, hiçlik yok imiş ilmimde,
Gördüm ki, perdem ceberrut imiş içimde,
Hüvel evvel, Hüvel ahir aksın ilmime,
Hüvel batın, Hüvel zahir konsun ismime…
Aynen zikrettim gönlüne, bir tenezzül bekledim senden.
Adını bile bilmez iken, bana isim vermeye kalktın hep.
Ah..! Sen aşk-ı Muamma’sın cevherin içimde, ama ne çare ki anlatamıyorum.
Şu dünyada denizdeki kumlar kadar sahte hacı, hoca, şeyh var.
Hakiki mürşit seni kendi içine bakmaya ve nefsini aşmaya yönlendirir.
Tutup da ona hayran olmaya değil gönül. Değil..!
Tanrılar nasıl oluşur, ilahlar nasıl oluşur zannedersin.
Allah aşkına kurtar kendini ilahlardan. Onlar sana sadece zan yaptırır.
Sana şah damarından daha yakın olana zulmedersin ilahlarınla.
Aman dilerim.. Aman derim..
Ah..! Ben derim de, yine ben dinlerim.
Kusursuzdur ya Allah, Onu sevmek çok kolaydır.
Tabi kusurlu taraflarını kendinde görürsen.
Zor olan hatasıyla sevabıyla fani insanları sevmektir gönül.
Her kişi bir şeyi ancak sevdiği ölçüde bilebilir, Allah’ı da öyle.
Allah’ı sevmek kolay elbet. Ama insanlar Allah’ın da bazı yönlerini sevmezler.
Cemalini seven celalinden nefret eder.
Onlar Allah’ı, kendi zanlarındaki iyi taraflarını görerek severler.
Yaradandan ötürü yaratılanı sevmeden olmaz ki…
Her hali insanlardan yansır Allah’ın.. Her hali ile sevmektir insanları,
Yani Allah’ı..
Eğer öyle olmaz ise, ne layıkıyla bilebilir, ne de layıkıyla sevebilirsin Allah’ı..
Cümle kainat sende, sen nasıl da bir tarafını iter atarsın.
Anlat dedin anlattım. Ama hakkı ile dinlemedin ki.
Her defasında sana koştum, hala gelmekteyim…
Ne yaparsan yap, nereye gidersen git.
Yolun başında nereye varacağını düşünmek hayali bir histir. Beyhudedir.
Sen sadece atacağın ilk adımdan sorumlusun..
Her ne yöne dönersen dön yüzünüz Kabe’ye dönük olsun der hüda.
Gönül ile at ilk adımını.
Sen sadece ilk adımındaki niyetin safiliği ile yükümlüsün.
Gerisi zaten kendiliğinden gelir, Allah’ına güven gerisini hesap etme..
Her noktanın sonunda elif vardır. Elife ulaşanın hali selamdır.
Unutmayasın, takip et bu sözümü yollar alırsın.
Ama yine de dinlemezsin beni, beni benden etmekten başka ne var ki sende.
Nokta demişken, sana bir sır açayım.
Noktalar sürekli değişse de bütün aynıdır.
Çünkü bütünün içinde değişmeyen noktalar vardır.
Zaten bütünü ile bir noktadır kainat.
Bu dünyadan göçen her nokta-i sani’nin yerine bir yenisi gelir.
Bir cellat gitse yenisi doğar, bir hızsız gitse yenisi gelir.
Çünkü tüm esmaları ile o mevcuttur eksiltmez kendini hiçbir daim.
Bütün hiç bir zaman bozulmaz, her şey yerli yerinde kalır kendi merkezinde...
Hem böyle olurken, hem de bir günden bir güne hiç bir şey aynı olmaz.
Aynı sen gibi tüm esmaların yerinde ama dün gülerken bu gün bana küskünsün..
Dinlemezsin. Ben senin dününü de bugününü de severim.
Ben senden başka bir şey değilim ki.
Sır; gönlündeki Allah perdesini yırttıktan sonra, gördüğün suret-i siretindir.
İşte o sırrın müsemması Hz Muhammed’dir. Bunu unutma gönül…
Sırrın gönlündeki Allah’ın sırrıdır.
Gönül Hakk’ ın en temiz mekanıdır.
Verme sırrını sakın ola ellere,
Dostun emaneti sende saklıdır.
Alem senin için varlığa ram oldu.
Kur’an sadece sana geldi, okundu.
Beni anlasan da, anlamasan da,
Bu alem yalnız senin için doğdu…
Kayıt Tarihi : 21.11.2011 13:30:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Tuncay Kul](https://www.antoloji.com/i/siir/2011/11/21/muhabbetim-3.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!