GÖNLÜMÜN DUYGU MİMARLARI
M.NİHAT MALKOÇ
Her insanın sevdiği,kendine yakın bulduğu ve benimsediği şâir ve yazarlar vardır.Onların fikirleri,üslûpları ve bakış açıları model olur sevenlerine…Daha sıcak buluruz bu kalemleri kendimize ….Tercih sebebimiz olur ruh dünyalarındaki çalkantılar,gel-gitler….Yazarken tesirleri altında kalırız farkında olmadan…Kâğıda döktüklerimiz her ne kadar orijinal olsa da onların üslûbundan izler taşır.
Sanatta etkilenme kaçınılmazdır.Hangimiz güzel bir şiir okuyup da ondan etkilenmeyiz ki? ...Tesiri altında kaldığımız eserler bilinçaltına yerleşir.Duygularımız kabarınca da ona benzer bir şeyler yazmaya kalkışırız.Ama o sadece ilham kaynağımız olur.Körü körüne taklit etmeyiz onları.Hareket noktası olur eserleri bizim için…Taklitle hiçbir yere varılamaz zaten.Taklit eser her ne kadar güzel görünse de orijinalinin yanında sönük kalır.Onun için sanatta etkilenmeye hoş bakabiliriz ama taklide asla! ...
Beni de etkileyen,sarsan,ruhumu harekete geçiren şâir ve yazarlar da vardır şüphesiz…Onları okuyunca bambaşka bir atmosfere girer ruhum…Heyecanlanırım…Kalbimin atışları hızlanır…”Hah işte sanat bu,söz böyle söylenir.Sanki içimden geçenleri okuyup ebedîleştirmiş…vs.” derim.Bu kalemlerin sayısı iki elin parmakları sayısıncadır ancak.
Gönlümün duygu mimarlarının başında Yunus Emre,Fuzuli, Şeyh Galip,Yahya Kemal Beyatlı, Necip Fazıl Kısakürek, Mehmet Akif Ersoy, Arif Nihat Asya, Ahmet Hamdi Tanpınar, Faruk Nafiz Çamlıbel, Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu gelmektedir.Bu zirve şahsiyetlerin tesiri altında kalışımın sebeplerini ve boyutlarını zikredeyim dilerseniz…
ellerini bir tutsam ölsem
böyle uzak uzak seslenmese
ben bir şehre geldiğim vakit
o başka bir şehre gitmese
otelleri bomboş bulmasam
TRABZON BASINININ MESELELERİ
M.NİHAT MALKOÇ
Millet olarak, maalesef okumuyoruz. Okumayı boş ve zahmetli bir uğraş olarak görüyoruz.Batılılar günde en az iki üç gazete okurken ülkemizde toplumun yarıdan çoğu ayda ancak bir gazete okuyor! Gazete tiryakileri dahi,günlük bir gazete okumayı yeterli görüyorlar.Bu bizim için utanç verici bir durumdur.
Türkiye’nin geri kalmışlığının yegâne sebebi,halkın okumayı bir lüks olarak telâkki etmesidir.Okumayı zaman kaybı olarak gören insanların sayısı az değildir.Bu hususta ciddi eksikliklerimiz vardır.
Dünyanın pek çok ülkesinde çıkan günlük gazetelerin sayısı yüzlerle ifade edilirken bizde onlarla ifade edilebiliyor.
Ülkemizin mevcut nüfusu tahminen yetmiş milyon civarındadır.Bu rakamın en az dörtte biri gazete okuyabilecek maddî ve manevî kudrettedir.Bu da yaklaşık 18 milyon eder.Oysa Türkiye’de basılan günlük gazetelerin tirajı beş milyonu bulmuyor.Haftalık ve aylık gazete,dergi okuyanların sayısı komik rakamlarla ifade edilmektedir.
Türkiye’de gazete çıkarmak sanıldığı kadar kolay bir iş değildir.Gazete patronluğuna soyunmak ateşten bir gömlek giymek demektir.Bu gömleğin sıcaklığı kavurur insanı! ...
İlk resmi Türkçe gazete olan Takvîm-i Vakâyî’den bugüne kadar binlerce gazete yayınlanmıştır memleketimizde...Bunları yayınlayanlar da pek çok sorunlara göğüs germiştir.
Gazetecilik fedakârlık gerektirir.Bu meslek sahiplerinin gecesi gündüzü yoktur.Gazetecilikte mesai kavramından bahsedilemez.Gün gelir evine gidemezsin.Haftalar geçer çoluk çocuğunla şöyle bir doyasıya görüşemezsin.Tatil ve piknik kavramları yazmaz kitabında.Haber nerde sen orada…
Hepimizin bildiği gibi gazetenin hammaddesi kâğıttır.Fakat bunun yanında film,mürekkep,elektrik,makine ve yedek parça masrafları da vardır.Gazetenin dizgisi,montajı,kalıbı,pikajı,haberi,baskısı ve en önemlisi de dağıtımı ekstra harcamaları gerektirir.
Türk basını iki büyük firmanın tekeli altındadır.Bunlar Aydın Doğan ve Dinç Bilgin’in gazetelerinin yer aldığı gruplardır.Dinç Bilgin’in devletle problemleri ve maddî krize girmesi nedeniyle onun gazetelerinin bir çoğu üçüncü bir isim olarak Turgay Ciner’in eline geçmiştir.Basındaki bu tekelleşme,mevcut meselelerin kronikleşmesine yol açmaktadır.
Türkiye’nin değişik il ve ilçelerinde yüzlerce yerel gazete çıkmaktadır.Bunların bir kısmı aylık,bir kısmı haftalık,çok az bir kısmı da günlük yayınlanmaktadır.
Anadolu’da, hele küçük şehirlerde günlük gazete çıkarmak sanıldığı kadar basit bir iş değildir.Çok büyük zorlukları vardır.Her şeyden evvel haber bulma sıkıntısı ortaya çıkmaktadır.Sekiz sayfalık gazete öyle kolay dolmaz.Bunun yanında yetişkin personel ve muhabire ihtiyaç vardır.Bu alanda kalifiye eleman bulmak kolay değildir.
Bugün Trabzon’da altı tane günlük gazete çıkmaktadır.Bunlar Mehmet Ali Yılmaz’ın Karadeniz’i,Ahmet Sancak’ın Karadeniz Haber’i,Nureddin Ünal’ın Gündem’i,Ali Öztürk’ün Karadeniz’den Günebakış’ı ve Erol Üzen’in Türksesi Gazetesi’dir.Ayrıca son yıllarda şehrimizde,bir avuç idealist gazetecinin gayretleriyle bir de günlük Spor gazetesi çıkarılmaktadır.
Bölgemizin gözü kulağı ve sesi olan Türksesi gazetesi, kırk yıllık mâzisini geride bırakmıştır.Bu yerel basın tarihindeki rekorlardan biridir.Sözkonusu gazete bugün el değiştirmiştir.Gazeteyi Ayhan Kıyak’tan Erol Üzen satın almıştır.Bu gazetenin çıkmasında ve bugünlere gelmesinde büyük emekleri olan Ayhan Kıyak’ı da unutmamak gerekir.
Şamil Ekinci’nin kurup bugünlere getirdiği ve Mehmet Ali Yılmaz’a sattığı Karadeniz gazetesi de tutarlı yayın çizgisini uzun zamandan beri muhafaza etmektedir.Yine Almanya’da çalışan ve de hemşehrim olan Ahmet Sancak’ın Karadeniz Haber gazetesi şehrimizin en eski ve en büyük gazetecilerinden kabul edilen Salih Çamoğlu gibi isimleri bünyesine katmıştır.Çok kısa zamanda yerel gazetelerin en büyüğü hâline gelmiştir.Onları da, bu kadar kısa zamanda bu noktalara geldikleri için kutlamak lâzım.
Bu arada Trabzon’un en eski gazetelerinden biri olan Hizmet Gazetesi’ni Ayhan Kıyak abimiz haftalık olarak tekrar çıkarmaya başlamıştır.Bu gazeteye de uzun ömürler diliyoruz.
Trabzon’da yerel gazete satışları son derece düşüktür.Gazete alanların çoğunun amacı Trabzonspor’u takip etmektir.Onun için yerel gazetelerimizin en itinalı hazırlanan bölümleri spor sayfalarıdır.Onun dışında yerel gazetelerimiz muhteva açısından zengin değildir.
Trabzon basınının sorunları saymakla bitmez.Öncelikle yayınlanan gazetelerin tirajları az olduğu için maliyet giderleri ağır bir yük teşkil etmektedir.Bu gazetelerin çoğu kâr amacı gütmemektedir.Zaten bu şartlarda bu işten para kazanmak da pek mümkün değildir.
Son olarak Trabzon’da yayınlanan, bölgemizin ve şehrimizin aynası olan gazetelere,onların sahiplerine ve çalışanlarına verimli uzun ömürler diliyorum.
e-mektup: [email protected]
SELÂM TRABZON’UMA! ..
M.Nihat MALKOÇ.
Trabzon,tarihî,doğal güzellikleri ve sosyal yapısıyla bir yeryüzü cennetidir.Karadeniz Bölgesi’nin en gelişmiş illerinden birisidir.Burası maviyle yeşilin bütünleştiği bir tabiat harikasıdır.1461 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedilerek İslâm beldesi yapılan bu güzide şehir,önceleri pek çok değişik kültüre ev sahipliği yapmıştır.Bugün cami olarak kullanılan Yeni Cuma Camiî,Ayasofya Camiî gibi eski eserler önceleri kiliseydi.Fakat bu eserler camiye dönüştürülürken orijinallikleri bozulmamıştır.
Trabzon,denizi,dağları ve yaylalarıyla muhteşem bir görünüm arzetmektedir.Baharla beraber tabiat,kışlık elbisesinden arınarak yeşile bürünür.Yağmurun o doğal bereketi dört mevsim boyunca hiç eksik olmaz.Meyvenin en hası,mısırın ve fındığın âlâsı burada yetişir.Dilerseniz Trabzon’u biraz da Mahmut GOLOĞLU’ndan dinleyelim:
“Selâm Trabzon’uma!
Dört köşe kalesine,kargalaklı yalısına
Maranzul incirine,dutuna,karayemişine
Yokuşuna,inişine,selâm!
Selâm Trabzon’uma!
Dizi dizi küleklerine
Evleklerine,mereklerine
Anderin kaybanası enüklerine selâm!
Selâm Trabzon’uma!
Dolamaç dolamaç yollarina
Tel tel kuymağına
Hamsili kayganasina,lazuttan bazlamasina
Kumuluna,kanzilisine
Zağanosuna,zinosuna,ziziline selâm! ”
Trabzon insanı gelenek ve göreneklerine çok bağlıdır.Hele de folkloru bir deryadır.Düğünleri dillere destandır.Kemençe en revaçta olan bir çalgı aletidir Trabzon’da.Bizim uşaklar kemençenin sesini duyunca kendilerinden geçerler adeta.Doğanın haşinliği folklora da yansımıştır.Burada oyunlar genelde sert ve seri oynanır.Gelin Trabzon’u yine Goloğlu’ndan dinleyelim:
“Selâm Trabzon’uma! ..
Gönülden yaşatıp göremediğim
Yoluna bakıp gidemediğim
Hâli nicedir bilemediğim
Damına,tarabasina
Kara kaşlisina,gözü yaşlisina
Erine,yiğidine,kocamişina
Sakali tel tel,saçi yeni bitmişine
Yedisinden yetmişine
Yürek dolusu selâm! ”
Trabzon en faal yerleşim yerlerinden birisidir.İnsanı mert,üretken ve vatanseverdir.Sanatkâr,politikacı ve ilim adamları yetiştiren illerin en ön safındadır.Ali Naki Efendi,İbrahim Cûdî Efendi,İsmail Safa,Halil Nihat Boztepe,Hamamizâde İhsan Bey,Hasan Saka,Sabahattin Eyüboğlu,Cevdet Sunay,Osman Turan,Oktay Rıfat Horozcu,Necmeddin Karaduman,Hasan İzzettin Dinamo gibi ünlü isimler Trabzonlu’dur.Sözlerimi Merhum Goloğlu’nun mısralarıyla tamamlamak istiyorum:
“Selâm Trabzon’uma!
Trabzon’un uşağına,kaytanina kuşağına,zipkasina,mintanina
Kukulasina,çulkisine,çapulasina,horonina,kemençesine,yayina
Funduğuna,misirina,çayina selâm! ..”
e-mektup: [email protected]
OF’A VE OFLULAR’A DAİR
M.NİHAT MALKOÇ
Dünyada iki harften oluşan yer adları bir elin parmaklarından daha da azdır.Hemşehrilerimiz sanki farklılıklarının nişanı olsun diye bu adı koymuşlar şehirlerine.Hakikaten de Trabzon’a bağlı bir ilçe konumunda olan Of her yönüyle şahsına münhasır hususiyetler taşıyan bir yerleşim yeridir.
Of,Trabzon’un en köklü ve büyük ilçeleri arasında ikinci sıradadır.Bilindiği gibi Çaykara ve Hayrat önceleri buraya bağlıydı.Bu beldeler ilçe olunca doğal olarak Of da yüzölçümü bakımından küçülmüştür.
Trabzon’a 50 kilometre uzaklıkta olan Of’un doğusunda Rize,batısında Sürmene,güneyinde Hayrat ve Dernekpazarı,kuzeyinde Karadeniz bulunmaktadır.Denizle olan seviyesi sadece on metredir.En önemli akarsuları Doğu Karadeniz Dağları’nın kuzey istikametinde doğup ilerledikçe yan kollar alarak büyüyen Solaklı ve Baltacı dereleridir.
Of’a hayat veren çaydır.Arazinin engebeli olması yüzünden modern tarım aletlerini kullanmak mümkün olmamaktadır.İlçede çayın alternatifi yine çaydır.Fındık,mısır,patates,kara lahana,fasulye gibi ürünlerin yetiştirilmesi çayla boy ölçüşebilecek boyutta değildir.
Karayla denizin güzel bir kompozisyon oluşturduğu bu şirin ilçe, gelecekte il olmaya aday görünmektedir.Zaten Oflular kendilerini Trabzonlu olarak görmezler.Nerelisin sorusuna hep: “Ofli’yum” cevabını verirler.Daha da ileri gidip Of’un nereye bağlı olduğunu sorduğunuzda “Yukariya,direk Allah’a bağliyuk” cevabını verirler.
Türkiye’deki pek çok büyük ilçe il olma yarışı içerisindedir.Bunlardan birisi de şüphesiz ki Of’tur.Aslında Trabzon’a uzaklığı ve genel yapısı itibariyle bu ileriki yıllarda gerçekleşebilecek bir düşüncedir.Böyle bir durumda Rize’ye bağlı İyidere ve Kalkandere halkı Of’a bağlanmayı tercih edeceklerini belirtmişlerdir.Bunun yanında Of’un art bölgesi olan Hayrat,Dernekpazarı ve hatta Çaykara böyle bir yapılanmada Of’a bağlanmaya razı olacaklarına inanıyorum.Zaten Hayratlılar kendilerini her zaman Oflu olarak görürler.İlçe olduklarına bin pişmandırlar.İlçe olmadan evvel Of adı onların hem itibarını artırıyor,hem de işlerini kolaylaştırıyordu.Görüldüğü gibi Of hem nüfus,hem de nüfuz açısından il olmaya namzettir.Bunu derken bazıları belli ki bıyık altından gülüyordur.Fakat ben inanıyorum ki azmin ve gayretin sembolü olan Oflular gelecekte bunu da başaracaklardır.
Of, eğitim potansiyeli açısından ileri bir seviyededir.Of’un âlimleri ve hocaları dünyaca meşhurdur. 1898 Eğitim Bakanlığı Raporuna (Maarif Salnamesi) göre Trabzon'un üç kütüphanesinde 1500 kitap varken, Gümüşhanevi Ahmet Ziyaüddin Efendi tarafından Of'ta kurulan Hacı Ahmet Kütüphanesi'nde 800 kitap olduğu bildiriliyor. 1914 yılına ait İstanbul Şeyhülislâmlık arşivlerinde Of'ta 69 medrese olduğu kaydedilmiş. Arşive göre Of'ta 69 müderris, 1490 öğrenci bulunuyormuş.Bu rakamlar Of’un eğitime ne kadar ehemmiyet verdiğini ortaya koyuyor.Bu gelenek eskisi kadar olmasa da bugün de devam etmektedir.
Of her yönüyle ilginç bir yerdir.Türkiye’de hanedanlığın hüküm sürdüğü tek yer Of’tur.Bu şehri 124 yıldan beri aynı sülâle,Sarıalioğlu sülâlesi yönetiyor. İlk Belediye Reisi Sarıalizâde Ömer Lütfü Bey 52 sene görev yapmış. Ondan sonra aynı sülâleden gelen sekiz belediye reisi toplam 68 yıl görev almışlar. Son belediye başkanı Oktay Sarıalioğlu da aynı soydan geliyor.Bırakın Türkiye’yi, bunun belki de dünyada da bir örneği yoktur.
Bu ilçeyi enteresan yapan unsurların başında da adı gelmektedir.Türkiye’de iki harften oluşan bir başka yer adı yoktur.Of adının menşei konusunda değişik rivayetler mevcuttur.Birinci rivayet şudur:Bilindiği gibi bu topraklarda daha evvel Rumlar yaşamaktaydı.Yunanca’da yılan sözcüğünün karşılığı “Ofis” dir.Arazi yapısı parçalı ve kıvrımlı olduğu için bu durum yolların da aynı şekli almasına yol açmıştır.Yollar kıvrımlı olduğu için de buraya Ofis denmiş; bu zamanla değişerek Of hâlini almıştır.
İkinci rivayet şöyle anlatılır:Eski çağlarda burada Turanî ırkına mensup kavimler yaşıyordu.Bunlar silâh yapımında ustaydılar.Güney Sibirya Türkleri’nde de silâha “Op” deniliyordu.Onlar da bu kelimeyi silâh karşılığı olarak kullanıyorlardı.Bu söz halk arasında zamanla “Of” a dönüşmüştür.
Son rivayet ise şöyle:Kumanlar’da “Ofşin diye bir kelime vardı.Bunun anlamı “hiddetli bir tavırla vatanını korumak”tı.Bu kelime zamanla değişerek Of’a dönüşmüştür.
Bunların hepsi birer rivayet! ...Fakat bunlar arasında, yörede Orta Asya’dan göç etmiş Turanî kökenli insanların yaşamış olması hasebiyle ikinci görüş akla ve mantığa daha uygundur.
Oflular çalışkan,zeki ve uyanık insanlardır.Dünyanın neresine giderseniz gidin orada bir Oflu’yla karşılaşmanız muhtemeldir.Bu insanlar alınteriyle çok büyük başarılara imza atmışlardır.İşçi olarak girdikleri işlerde kısa zamanda ilerleyerek patron konumuna yükselmişlerdir.Hatta bu hususta bir de fıkra anlatılır:
“Oflu biri,Amerika’da bir hemşehrisiyle karşılaşır.Biraz sohbetten sonra hemşehrisi sorar:
-Ne iş yapıyorsun burada?
-Gelduğumdan beri aynı fabrikada çalışıyrum.
-Arkadaşı hiddetle:
-Ne biçim Ofli’sun sen? Onca zamandur çalişta,çaliştuğun fabrikanun sahibi olma! ...
-Olamam ya! ...
-Neden?
-Çunki çaliştuğum fabrikanun sahibi de Ofli de ondan.”
Of,Trabzon’un gözbebeği,yüzakı! ...Onların çalışkanlıkları ve başarıları hepimizi gururlandırıyor..Fakat Oflular ne kadar çalışkansa,bir o kadar da inatçı ve hırslı…Şeytanla savaşıp onu yenen başka bir insan örneği var mı dünyada?
Of geleceğin şehri! ...Oflular bu şehrin usta mimarları! ...Bunları Of’la büyük bir rekabet içerisinde olan Sürmeneli(Köprübaşılı) biri olarak söylemekten gocunmuyorum.Allah onları başımızdan eksik etmesin; inat üzereyken şerlerinden uzak tutsun.
e-mektup: [email protected]
KİRLİ HAVA KADER DEĞİL! ...
M.NİHAT MALKOÇ
Hava kirliliği kış mevsimiyle beraber gündeme geliyor.
Bacalar tütünce nefesler daralıyor.
Şehirde yaşamanın zorluğu aşikârdır.
Bu,kışın daha da içinden çıkılmaz hâl alıyor.
İnsanlar kansız, şehirler oksijensiz yaşayamaz.
Kış mevsiminde şehirler oksijensiz kalıyor.
Bilindiği gibi oksijenin en büyük düşmanı da kalitesiz kömürdür.
Kalitesiz kömür kullanımına müsaade edilmemelidir.
Bu her şeyden önce bir vicdan meselesidir.
Şuurlu ve sorumlu insan çevresini düşünür.
Çevresini düşünen de adî kömür kullanmaz.
Böyle olunca da hava kirliliği sorun olmaktan çıkar.
Tabiki iş bu kadarla da bitmiyor.
Kaliteli kömür bile rastgele kullanılırsa tamiri imkânsız sorunlarla karşılaşabiliriz.
Bu arada sobada kömür yakmasını bilmeyenlerin sayısı küçümsenecek kadar az değil.
Geçtiğimiz yıllarda Trabzon Belediyesi bu durumu göz önünde bulundurarak “Sobada Kömür Yakma Kılavuzu” adlı bir broşür hazırlamıştı.
Sözkonusu kılavuz, sobada kömür yakmayla ilgili olarak sekiz kuraldan bahsediyor:
- Verimli bir yanma için temizlenmiş sobanızı en fazla üçte iki oranında kömürle doldurunuz.
- Kömürünüzü tam ve verimli olarak yakmak için tutuşturmayı mutlaka üstten yapmalısınız.Tutuşturmayı kömürün üzerine koyacağınız odun veya tahta ile yapınız,bu esnada sobanın alt kapağını kapalı,üst kapağını açık tutunuz.
- Kömür tutuştuktan sonra,sobanızın üst kapağı kapalı,alt kapağı ısınma ihtiyacınıza göre açınız.Yanma esnasında üst kapağı kapalı tutarak faydalı gazların yanmadan bacaya gitmesini önleyiniz.
- Sobanın alt kapağını açarak sobadaki kömürün hızlı yanmasına da yol açarsınız.Alt kapağı yeterli ölçüde açarak,kömürünüzü dengeli,uzun süreli ve verimli yakabilirsiniz.
- Odanızın içindeki sıcaklığı 22 santigrat yerine 18 santigrat derecede tutmakla hem daha sağlıklı bir ortamda yaşarsınız hem de %20 daha az kömür kullanmış olursunuz.
- Yanmakta olan sobaya kesinlikle yeni kömür ilâve etmeyiniz.Sobanızda üstten yanma olmayacağından,kömürdeki uçucu maddelerin yanmadan havaya atılmasına ve hava kirliliğine neden olursunuz.
- Yatmadan önce kesinlikle yeni kömür atmayınız.Sobanız sızdırmasız değilse ve bacada da rüzgâr yönüne göre dönebilir kapak yoksa yatmadan önce sobanızı mutlaka söndürünüz.
- Sobanızda kesinlikle lastik,plastik,atık yağ ve çöp yakmayınız.
Yukarıdaki tavsiyelere uyulduğunda hem hava kirliliği olmuyor,hem hayatî tehlikeler yok ediliyor,hem de saatte üç buçuk kilo yerine, iki kilo kömür kullanılarak bir buçuk kilogram kömür tasarrufunda bulunuluyor.
Aklınızı kullanın.
Kışın ağırlığı üzerinize çökmesin.
Bahsedilen yöntemleri kullanarak kışı bahara döndürün.
Hayırlı kışlar! ...
e-mektup: [email protected]
GÖÇMEK ÇÖZÜM DEĞİLDİR
M.NİHAT MALKOÇ
Türkiye’de ekonomi hiçbir zaman rahat bir nefes almamıştır.Her dönemde ciddi ekonomik krizler yaşanmıştır.Bu hususta,gelen iktidarlar gidenleri aratmıştır.Çünkü iki yanlış bir doğru etmez.Yanlış yoldan doğru menzile varılmaz.Halkımız daima iyi niyetini muhafaza ederek ümitvar olmuştur.Lâkin beklentileri bir türlü gerçekleşmemiştir.
Ülkemizde dengesiz bir büyüme söz konusudur.Yatırımlar birkaç bölgede yoğunlaşmıştır.Bunlar Ege,Akdeniz ve özellikle Marmara bölgeleridir.Buralarda çok hızlı bir nüfus artışı göze çarpmaktadır.Bununla birlikte çarpık kentleşmenin getirdiği problemler,içinden çıkılmaz hâle gelmektedir.
Türkiye’de bölgeler arası gelir dağılımındaki dengesizliklerden kaynaklanan göçler yaşanmaktadır.Her insan karnını doyurabileceği yerde yaşamak ister.Onun için kişinin asıl memleketi doğduğu yer değil,doyduğu yerdir.Şahsen benim akrabalarımın tamamına yakını Trabzon dışında yaşamaktadır.Bir ablam İstanbul’da,diğeri Hollanda’da,bir dayım Kocaeli’nde,ötekisi Belçika’da,abim ise Almanya’da yaşamaktadır.Çok istedikleri için mi buralara göç etmişler? Elbette hayır! ...Hepsi de Trabzon hasretiyle yanıp tutuşmaktadır.Ama aç durulmuyor.Çoluk çocuk ekmek istiyor.Onlar da ekmek bulabilmek için bin bir türlü çileye katlanıyorlar.
Ülkemizde uzun yıllardan beri büyük bir göç dramı yaşanıyor.Babalar çocuklarını ve eşlerini bir başına bırakarak gurbette hasret orucuna mahkûm oluyorlar.Mektuplar ve telefonlar bu acıyı biraz olsun hafifletse de tamamen yok edemiyor.Gurbetteki sıla özlemi iş verimini de bir hayli düşürüyor.
Bu açıdan şehrimiz büyük bir talihsizliğe mahkûmdur.Trabzon yıllardan beri ihmal edilmiştir.Hemen her iktidar döneminde büyük vaatler yapılmış ama bunların hiçbiri yerine getirilmemiştir.Her dönemde yatırım fakiri olmuştur bu şehir! ...Birileri gelmiş Büyükşehir statüsüne kavuşturacağını ifade etmiş.Lâkin bu sözünü Ankara’ya varmadan çabucak unutmuştur.
Trabzon sanayileşmeden payına düşeni alamamıştır.Onun için de bu şehirde yaşayanlar,karınlarını doyurmak için sıla yangınını göz önüne alarak,doğup büyüdükleri diyarı geride bırakarak gurbet yollarına düşmüşlerdir.
Trabzon fakir bir yerleşim yeri olmasına rağmen,Türkiye’de pek çok zengin Trabzonlu vardır.Fakat bu insanlar doğup büyüdükleri,havasını teneffüs ettikleri,buz gibi sularından içtikleri memleketlerine yatırım yapmamışlardır.Paralarını Ege,Akdeniz ve Marmara gibi turizm ve sanayi merkezlerine yatırmışlardır.Çünkü onlar için mühim olan bir koyup beş almaktır.Trabzon’u ve Trabzonlu’yu düşünecek durumda değillerdir! ..
Trabzon’dan sanayi ve endüstri bölgelerine yönelik göçler her gün artarak devam etmektedir.Bugün şehirdeki yabancı(başka illerden gelen) öğrenci ve memurları çıkarırsak kentimizin sokakları boşalır.Şunu unutmamalıyız ki Trabzon’dan göçmek asla çözüm değildir.Bu şehri de Marmara,Ege ve Akdeniz şehirleri seviyesine çıkarabilirsek mesele kendiliğinden ortadan kalkacaktır.Bu konuda devlete olduğu kadar, biz vatandaşlara da büyük vazifeler düşmektedir.Göç meraklılarına şu şiirimle seslenmek istiyorum:
“Nimet burda,külfet burda
Trabzon’dan göçmeyelim
Korkma ki kalırsın darda
Trabzon’dan göçmeyelim
Göçü asla çözüm sanma
Yad elin sözüne kanma
Sıla hasretiyle yanma
Trabzon’dan göçmeyelim.”
Trabzonlular’ı ekonomik yönden darda bırakarak göçmeye zorlayan kişi ve kuruluşları kınıyorum.İnsanın doğup büyüdüğü yeri terk etmesi ızdırapların en büyüğüdür.Bu çileye tez elden bir son verelim artık! ...
e-mektup: [email protected]
GÖÇ VEREN TRABZON
M.NİHAT MALKOÇ
Göç,Türkiye’nin halledilmesi öncelikli meselelerinin başında geliyor.Gelir dağılımındaki dengesizlik bunun başlıca sebepleri arasında yer alıyor.Fakat siyasî,sosyal ve kültürel sebepleri de gözardı edemeyiz.
Göç olayı,göç alan ve göç veren şehirleri,içinden çıkılmaz sorunlarla başbaşa bırakmaktadır.İç göçler,gelişmişlik farklarını daha da artırmaktadır.Bu,ciddi ve geniş perspektiften bakılması gereken bir mevzudur.
Ülkemizdeki iller arası nüfus akımı dün olduğu gibi,bugün de artarak devam etmektedir.Özellikle köylerden kentlere yönelik göçler tarımsal ürünlerin üretimini sekteye uğratmaktadır.
Türkiye son derece hareketli bir nüfusa sahiptir.Yıllardan beri insanlarımız diyar diyar dolaşmaktadır.Ülkemizdeki bütün iller arsında göç alma ve göç verme hadisesine rastlamaktayız.Geri kalmış yörelerden sanayi bölgelerine yönelik göçler artarak devam etmektedir.
Aslında iki çeşit göç sözkonusudur.Bunları geçici ve daimi göç diye tasnif edebiliriz.Her iki göçün kaynağında da ekonomik sebepler yatmaktadır.Geçici göçler memurların hizmete yönelik yer değiştirmelerinden kaynaklanmaktadır.
Göç Trabzon’un da öncelikli sorunlarından biridir.Her yıl yüzlerce aile,daha iyi geçim şartlarına kavuşmak için doğup büyüdüğü şehri terk etmektedir.Çünkü şehrimizde sanayi tesisleri çok az olduğu için yeterli sayıda işçi istihdam edilememektedir.Hemşehrilerimiz rızıklarını gelişmiş uzak illerde aramaktadırlar.İnsanın eşinden,dostundan ayrılıp gurbet kahrı çekmesi ölümden beterdir.Fakat geçim darlığı insanlarımızı bu çetin göçe zorlamaktadır.
Yapılan istatistikî araştırmalara ve anketlere göre Trabzon’dan göç eden bin kişiden 328’i İstanbul’u tercih etmektedir.Bunun nedeni İstanbul’da az da olsa iş ve aş imkânının olmasıdır.İnsanın asıl memleketi doğduğu yer değil,doyduğu yerdir.
Trabzon’un göç verdiği illerin başında yer alan İstanbul’u,sırasıyla Zonguldak,Bursa,Kocaeli,Adapazarı ve Bolu izlemektedir.Bunların yanında az da olsa çevre illerden Rize,Gümüşhane,Giresun,Erzurum,Artvin,Bayburt ve Samsun’a göç edenler olmaktadır.Bu arada hemşehrilerimizin binde 71’i Ankara’ya göç etmektedir.
Yukarıdaki illere baktığımızda çoğunun sanayi şehri olduğu görülür.Yani insanlarımız iş bulabilecekleri,karınlarını doyurabilecekleri yerlere akın etmektedirler.
Trabzon,komşu vilâyetlerden kısmen de olsa göç almaktadır.Trabzon’a göç edenlerin başında Gümüşhaneliler,Bayburtlular,Rizeliler,Artvinliler ve Giresunlular gelmektedir.Bu da büyük bir yekûn teşkil etmez.
Göçü önlemenin sırrı kalkınmadır.Şehrimizdeki sanayi tesislerinin sayısı artırıldığında göç otomatikman duracaktır.Onun için Türkiye’nin değişik yerlerinde büyük fabrikalar ve tesisler kuran zengin hemşehrilerimizin bu güzide şehre yatırım yapmasını bekliyoruz.
e-mektup: [email protected]
GEL ÇIKALIM ZİGANA’YA! ...
M.NİHAT MALKOÇ
Ülkemiz turizm potansiyeli bakımından eşsiz bir konuma sahiptir.
Türkiye’de dört mevsim boyunca tatil yapılabilir.
Tatil ve turizm deyince her nedense aklımıza yaz mevsimi geliyor.Özellikle de Akdeniz ve Ege sahilleri ilk gezilecek yerler olarak zihnimizde şekilleniyor.
Doğrusu sözkonusu kıyı şehidi gezilmeye,görülmeye değer.
Fakat göz zevkimizi bu yörelerle sınırlandıramayız.
Dünyanın en zengin ülkelerine baktığımızda çoğunun turizm yoluyla kalkındığını görürüz.
İspanya ve İtalya bunun bariz örneklerindendir.
Dünya ülkeleri turizmi çok yönlü bir gelir kaynağı olarak görüyorlar.
Onlar için turizm dört mevsimden ibarettir.
Türkiye dört mevsimin bir arada yaşandığı bir turizm cennetidir
Fakat bu kıymetli kaynağı verimli olarak kullandığımız söylenemez.
Yaz mevsimiyle beraber milyonlarca dolar akıyor ülkemize.Lâkin bu çok uzun sürmüyor.Kışa dönülür dönülmez para muslukları kapanıyor.Ölü mevsime giriliyor.
Oysa memleketimiz,denizleri kadar dağlarıyla da ünlü bir yerleşim yeridir.Uzun kış mevsimini çile nöbetleriyle geçirmeye bir son vermeliyiz.
Kış turizminden yararlanmalıyız.
Ülkemizde dağ turizminden pek faydalandığımız söylenemez.Oysa rakım bakımından çok yüce dağlarımız vardır.
Kış ve dağ turizmi deyince aklımıza gelen ilk mekân Uludağ oluyor.Bugün Uludağ artık sıkıcı bir hâl aldı.Burası çok kalabalık oluyor.İnsanlar rahat hareket edemiyorlar.
Uludağ tıklım tıklım dolarken çok yakınımızda olan bir kayak merkezi,yalnızları oynuyor.Tabiki Zigana’dan bahsediyorum.
Zigana hem yazın,hem de kışın bir başka güzel oluyor.
Trabzon ile Gümüşhane’nin ortasında yer alan bu yüksek rakımlı dağ,turistlerle dolup taşacağı günleri bekliyor.
Bugün Zigana Dağı’nda güzel bir kayak pisti ve de 150 yatak kapasiteli ahşap evler bulunur.
İki bin metrenin üzerinde bir rakıma sahip olan bu tatil beldesinin alt yapısının kısa zamanda tamamlanması gerekir.Trabzonspor Onursal Başkanı M. Ali Yılmaz,Antalya’da inşa ettiği tatil köyüne “Zigana” adını koymuş.Bunun yerine Zigana’ya turistik bir yatırım yapsaydı daha iyi ederdi.
Bu arada Gümüşhane Valiliği’nin tesisleşmeye yönelik çalışmalarını da takdirle karşılıyoruz.Bu işleri yapmak devletin işi değildir.Devlet vatandaşın altından çıkamadığı altyapı hizmetlerini gerçekleştirir; yatırım için uygun bir zemin hazırlar.
Bölgemizin zenginleri bu güzel dağa lâyık olduğu tesisleri bir an evvel kurmalıdır.
İyi bir yatırım,iyi bir reklamla müteşebbisin yüzünü güldürebilir.
Üstelik burada rekabet olayı da yok.Oysa Uludağ,Kartalkaya,Palandöken gibi dağ turizminin yoğun olduğu yerlerde pastaya uzanan el sayısı hayli fazladır.El sayısı artınca gelir miktarı da o derece azalacaktır.
Zigana’da bakir bir alan, yatırımcısını bekliyor.
Belki bir zamanlar Uludağ denince de birileri dudak büküyordu.
Ya şimdi?
İğne atsan yere düşmüyor.
Yarının neler getireceğini kimse bilemez.
Fakat kurt yatırımcı, nerenin gözde olacağını sağduyusuyla tahmin edebilir.
Benden söylemesi! ....
Zigana sizleri bekliyor.
e-mektup: [email protected]
GEÇMİŞTEN GELECEĞE TRABZONSPOR
M.NİHAT MALKOÇ
Spor toplumun sosyal ihtiyaçlarından biridir.Ülkemizde spor yapmak,maalesef,bir ihtiyaç olarak görülmemektedir.Türk insanı spor yapmıyor,spor yapanları seyrediyor.
Ülkemizde spor deyince aklımıza futbol geliyor.Yaşlısı genci,kadını erkeği futbol tutkunu olmuş.Voleybol,basketbol,hentbol gibi spor branşları futbolun gölgesinde yaşam mücadelesi veriyor.
Türkiye’de futbol herkesin gözbebeği! ...Futbol deyince de akla,her yıl zirve mücadelesi veren Fenerbahçe,Galatasaray,Beşiktaş ve dördüncü büyük olarak Anadolu’nun futboldaki en büyüğü Trabzonspor geliyor.
Trabzon halkının futbol tutkunluğu her şeyin ötesinde…Bu adeta bir kara sevda…Trabzonspor şehrin her şeyi…İnsanlarımız futbolla yatıp futbolla kalkıyor.Trabzonspor’un kazanması,o haftayı bayram havası içinde yaşamak demektir.Bir de kaybetmişse o hafta hafakanlar basar insanı.Zaman bir türlü geçmek bilmez.
Peki hemşehrilerimizin bağrına bastığı Trabzonspor’u ne kadar tanıyoruz? Bu hususta çok şey bildiğimiz söylenemez.
Trabzonspor 02 Ağustos1967 yılında kurulmuştur.Ben 1970’te doğduğuma göre bordo mavili kulüp benden üç yaş büyüktür.Gerçi Trabzonspor kulübünün tarihini bir yıl daha geriye götürebiliriz.O zamanlar kırmızı beyaz formayı taşıyan Trabzonspor’un bir yıllık kısa tarihini de bugünkü rakama ilave ederseniz şu an itibariyle kulübümüz 38 yaşında olur.Fakat bu dönemde amatör bir ruh sözkonusu olduğu için futbol otoriteleri tarafından dikkate alınmamıştır.
Trabzon’un en eski futbol kulüpleri İdmangücü,Martıspor,Karadenizgücü takımlarıdır.Bunlar Trabzonspor’un ilk yıllarındaki futbolcu ihtiyacını karşılayarak,altyapısını oluşturmuştur.
Bu güzide kulübün teşkil edilmesinde rahmetli Osman Tomruk,Sebahattin Kundupoğlu,Dr.Bahri Çerbatoğlu,Ruhan Öngür,Süha Akçay,Ziyad Nemli ve değerli dostum Gazeteci-Yazar Refik Karaağaçlı Bey’in büyük emekleri geçmiştir.
Trabzonspor,otuz yedi yıllık kısa tarihinde olağanüstü başarılara imza atmıştır.Bu süre içinde,yüzüncü yıllarını kutlayan İstanbul kulüplerinin başarılarını yakalayarak,onların korkulu rüyası olmuştur.
Bordo-mavili ekip bu kısa zaman diliminde tam altı kez Türkiye Birinci Ligi şampiyonu olmuştur.Bir o kadar da Federasyon,Başbakanlık ve Cumhurbaşkanlığı kupası kazanarak müzesini zenginleştirmiştir.
Türkiye’den ve dünyadan pek çok takımla yaptığımız maçlarda Hüseyin Avni Aker Stadyumu yüzlerce başarıya sahne olmuştur.Barselona,Liverbol,Aston Villa,İnter gibi dünya devleri Avni Aker’in yeşil çimlerine gömülmüştür.Bu takımlar stattan boynu bükük ayrılmışlardır.Hatta Dinamo Kiev gibi dünya devlerini deplasmanda yenme başarısını göstermiştir.
Bordo-mavili takım en son 1984 yılında Mehmet Ali Yılmaz’ın kulüp başkanlığı yaptığı dönemde şampiyon olmuştu.O günden beri hep zirveye oynadık ama ipi bir türlü göğüsleyemedik.1996 yılında Fenerbahçe’yle çok kritik bir maç oynadık.Avni Aker’deki bu maçtan galip ayrılsaydık kesin şampiyon oluyorduk.1-0 öne geçtiğimiz maçtan yenik ayrılarak şampiyonluğu ezeli rakibimiz Fenerbahçe’ye hediye ettik.O zamandan beri şampiyonluğa bu denli yaklaşamadık.Bu yıl da(2004) deplasmanda 2-1 yendiğimiz Dinamo Kiev’e kendi sahamızda 2-0 yenilerek tarihî bir fırsatı kaçırdık.Bu maçtan 1-0 yenik ayrılsak bile tarihimizde ilk kez Şampiyonlar Ligi’nde oynayacaktık.Dinamo Kiev’i elimizden kaçırıp Şampiyonlar Ligi’ne veda etmemiz kulübü en az beş yıl geri götürmüştür.Bu aynı zamanda kulüp kasasına altı buçuk trilyonluk sıcak para girmesini sağlayacaktı.Bu da Trabzonspor’un tarihindeki dönüm noktalarından birisidir.
Başarı inançlı olmayı gerektirir.Anlaşılan o ki Trabzonspor özgüvenini ve inancını kaybetmiş.Oysa geçmişteki başarılar futbolcular için bir motivasyon kaynağı olmalıydı.Son zamanlarda şehrimizin bağrından çıkan Şenol Güneş takıma bu ruhu kazandırma arifesindedir.Alınan güzel sonuçlar buna işarettir.Umarım güzel günler bizi bekliyor.Bu taraftarın uzun vadeli beklemeye ve sabretmeye tahammülü kalmadı.Şark güneşinin bir an önce doğup ruhumuzu ve kalbimizi ısıtmasını bekliyoruz.
e-mektup: [email protected]
BİR BAŞKADIR KÖPRÜBAŞI
M.NİHAT MALKOÇ
Trabzon yeşil doğasıyla tanınan ve sevilen bir diyardır.Fakat asıl yeşillik Trabzon’un ilçelerinde gizlidir.Kazalarımızın tamamına yakını yemyeşil bir görünüm arzetmektedir.Lâkin Köprübaşı ilçesinin doğal güzelliği bir başkadır.
Köprübaşı,yetiştirmiş olduğu devlet adamlarıyla da meşhurdur.Bunlar arasında merhum milletvekili ve bakan Adnan Kahveci,Diyanet İşleri Eski Başkanı ve Milletvekili M.Said Yazıcıoğlu,geçtiğimiz yıllarda bir trafik kazası sonucu yitirdiğimiz Türkiye’nin valisi merhum Recep Yazıcıoğlu,eski milletvekili İsmail Sancak,merhum milletvekili Alaaddin Kurt,SSK eski başhekimi M.Naci İmamoğlu,eski müsteşarlardan Nafiz İmamoğlu gibi isimleri sayabiliriz.
Köprübaşı, 1990 yılına kadar Sürmene’nin şirin bir kasabasıydı.Merhum Adnan Kahveci’nin ısrarlı takibi sonucu 5 Mayıs 1990 tarihinde Bakanlar Kurulu kararıyla ilçe yapılmıştır.
Köprübaşı’nın nüfusu merkeze bağlı köyleriyle birlikte beş binin üzerindedir.Diğer köyleri de dahil edince mevcut nüfus on bini geçmektedir.
Trabzon’la Köprübaşı’nın yol mesafesi 52 kilometredir.Köprübaşı-Sürmene arası ise 14 kilometre civarındadır.
Köprübaşı üç mahalle ve dört köyden meydana gelmektedir.En büyük yerleşim yeri Fidanlı’dır.Burayı Gündoğan Mahallesi takip etmektedir.
Köprübaşı dar bir vadi üzerine kurulmuştur.Art bölgesi yok denecek kadar azdır.Manahoz Deresi şehri ikiye bölmektedir.Bu görünümüyle cennetten bir köşeyi andırmaktadır.
Yöre insanının çoğunun tarlası vardır.Evler genellikle tarlanın başında inşa edilir.Mısır,fasulye,pazı,lahana,arpa,elma,armut,erik,fındık,çay gibi ürünler bolca yetişmektedir.Fakat ekim alanları yetersiz olduğu için topraktan elde edilen ürün karın doyurmamaktadır.
Onun için Köprübaşı’nda gurbetçilik yaygındır.Aile fertlerinin önemli bir kısmı ekmek parası için gurbet ele düşmüştür.Daha çok Almanya,Hollanda,Belçika gibi ülkelerde çalışan bu insanlar,aynı zamanda ülkemize döviz kazandırmaktadırlar.
Köprübaşı’nın çok güzel yaylaları vardır.Köşk,Arpalı ve Harmantepe bunlardan bazılarıdır.Köşk yaylası yemyeşil çevresiyle tanınır.Arpalı, yayla olmasına rağmen aynı zamanda bura yaz-kış ikamet yeridir.Köprübaşı’na 27 kilometre uzaklıktadır.Tandır ekmeği ve tezeğiyle ünlüdür.Harmantepe’de şehitlik vardır.Ruslarla yaptığımız savaşta yüzlerce askerimiz bu topraklarda şehadet mertebesine yükselmiştir.Her yıl anma programları düzenlenerek yüce şehitlerimiz yâd edilmektedir.Bu bölgede şehitler için son derece güzel ve görkemli bir anıt inşa edilmiştir.
Köprübaşı’na bağlı köylerin tamamında cami,okul ve su bulunmaktadır.Fakat köy okullarında beşinci sınıfa kadar okunduktan sonra orta kısım öğrencileri merkezdeki ilköğretim okuluna taşınmaktadır.Şehir merkezinde bir tane ilköğretim okulu ve Çok Programlı Lise mevcuttur.
İlçenin dört tarafı ormanlarla kaplıdır.Sürmene-Köprübaşı karayolu asfaltlama çalışmaları uzun yıllardan beri devam etmesine rağmen henüz bitirilememiştir.Yol bitince 15 dakikada Sürmene’ye varmak mümkün olacaktır.Bu da yöre halkının,yıllardan beri devam eden ulaşım çilesini bir nebze de olsa ortadan kaldıracaktır.
Köprübaşılılar gelenek ve göreneklerine bağlı insanlardır.İlçenin yukarısında Beşköy beldesi bulunmaktadır.Buranın hocaları meşhurdur.Burada çocuklardan yaşlılara kadar hemen herkes Rumca’yı anadili gibi konuşmaktadır.Bu yörenin konuşma tarzı (ağzı) diğer ilçelerden farklıdır.
Geçtiğimiz yıllarda bir Ağustos ayında Köprübaşı’na bağlı Beşköy beldesinde şiddetli bir sel felâketi yaşandı.Akşama doğru kabaran dere suları Beşköy beldesini yutarak haritadan sildi.Bütün binalar yerle bir oldu.Ellinin üzerinde insan sulara karışarak hayatını kaybetti.Çoğunun cesedine bile ulaşılamadı.
Köprübaşı’nda büyükbaş hayvancılık çok yaygındır.Herkes en az birkaç inek besler.Aileler nüfus planlamasına riayet etmemektedir.Ortalama çocuk sayısı 6-7’dir.Kadınlar erkeklerden daha çok çalışmaktadırlar.Her şeye rağmen Köprübaşı doğal güzellikleri,havası ve suyuyla yaşanabilecek bir yerdir.
e-mektup: [email protected]
TURKUAZ SANATEVİ YIL SONU RESİM SERGİSİ
M.NİHAT MALKOÇ
Trabzon’umuz,Türkiye’nin en eski ve tarihî şehirlerinden birisidir.Pek çok medeniyete beşiklik etmiştir.Değişik inançlardaki insanları barış içinde kucaklamıştır.Bu şehir geçmişten günümüze dek uzun yıllar boyunca kültür ve sanat mozaiğini de yaşatmıştır.Fakat günümüzde kanaatimce bir duraklama dönemi yaşıyoruz.Kim ne derse desin son yıllarda şehrimiz kültür ve sanat alanında yeni değerler yetiştirip Türkiye’ye sunamamıştır.Bu bizleri son derece üzmektedir.Trabzon tarihî misyonunu daha da ileri götürmeliydi.Dünün değerleriyle avunmak küçük insanların işidir.Mâzi, sadece moral-motivasyon kazanmamız için bir numunedir.Dünde kalamayız.Daima geleceğe yönelmek zorundayız.
Bunları hatırlatmamın nedeni kültür ve sanat alanında gördüğüm yeni değerler ve kıvılcımlardır.On yıldan beri Trabzon’da hizmet veren “Turkuaz Sanatevi” adında “Görsel Sanatlar Eğitim Merkezi” var.Cemil Bayram adlı bir idealist sanat dostunun gayretleriyle geleceğin sanatçıları yetiştiriliyor.On yıldan beri gece gündüz demeden yarınlara damga vuracak fotoğraf sanatçıları,ressamlar,heykeltıraşlar,iç mimarlar,grafikerler,resim-iş öğretmenleri,seramik sanatçıları,animatörler bu çatı altında sanatın inceliklerini ve zevkini tadıyorlar.Bugüne kadar yüzlerce öğrenci bu sanat evinin rahle-i tedrisatından geçerek meslek sahibi oldu.
Söz konusu Sanatevi’nde eğitim gören kursiyerlerden pek çoğu geçen yıl değişik üniversitelerin Resim-İş Öğretmenliği,İç Mimarlık bölümlerine yerleştirildi.Geçen yıl KTÜ Resim-İş Öğretmenliği Bölümü’ne 19 öğrenci sokan Sanatevi, bunun dışında ülkemizin değişik üniversitelerine de öğrenci yerleştirmeyi başardı.2003-2004 Öğretim Yılında Karadeniz Teknik Üniversitesi Fatih Eğitim Fakültesi Resim-İş Öğretmenliği’ne birincilikle giren öğrenci bu kursun talebesiydi.Bahsettiğimiz bölümü bincilikle yedincilik arasında derecelerle kazananlar hep bu kurstandı.Aynı kurs ülkemizin önemli üniversitelerinin Resim-İş ve İç Mimarlık Bölümlerine öğrenci gönderdi..Bu kursta eğitim görenler Grafik,Resim,İç Mimarlık,Animasyon,Türk El Sanatları,Sahne Sanatları,Resim-İş Öğretmenliği,Seramik,Heykel,Endüstriyel Tasarım,Baskı Sanatları,Fotoğraf ve Tekstil bölümlerinden birisine girebiliyorlar.
02 Ağustos 2004 Pazartesi günü İş-Sanat Galerisi’nde Turkuaz Sanatevi’nin yıl sonu sergisi açıldı.Açılışı Trabzon’un sanatsever Belediye Başkanı Volkan Canalioğlu yaptı.Çok sayıda sanatseverin katıldığı açılış görkemli oldu.Sergide yüzlerce resim sergilendi.Kara kalemle yapılan eserlerin ağırlıklı olarak yer aldığı sergide sulu boya ve değişik resim uygulama teknikleriyle tasarlanmış sanat ürünleri, ilgililerin dikkatine sunuldu.Resimleri özellikle tek tek inceledim.Sergide son derece güzel çizilmiş eserler çoğunluktaydı.Bunlar beni fevkalade mutlu etti.Trabzon’da sanatın ölmediğini, yeni filizler yeşerdiğini,geleceğe yönelik olarak ümitvar olmamızı gerektirecek sebeplerin hasıl olduğunu temaşa ettim.
Dedim ya son yıllarda Trabzon’umuzda sanat alanında ciddi bir hareket göremiyoruz.Bu durum, eskiden bir kültür ve sanat şehri olan Trabzon’a yakışmıyor.Gerçi bu alanda faaliyet gösteren insanlar maddî ve manevî olarak desteklenmiyor.Bilindiği gibi “Marifet iltifata tabidir.” Bu işlerle uğraşan sanat dostlarını tebrik etmek de bir çeşit teşviktir.Maalesef bunu bile yapmıyoruz.Sulanmayan ağaç yeşermez.Hatta sulanmaya sulanmaya kurur bile...Biz şehrimizde bu ağacı nerdeyse kuruttuk.Tez elden, yüreğimize sevgi iksirini doldurarak sanat güneşlerinin tekrar Trabzon ufuklarından doğması için var gücümüzle gayret sarf etmeliyiz.
Ben, Cemil Bayram Hoca’yı bu yolda bir meşale,tek kişilik bir orkestra olarak görüyorum.Etrafı aydınlatan bir meşale ve çok sesli fakat bir o kadar da düzenli tek kişilik bir orkestra! ....Kendisine gittiği bu aydınlık yolda üstün muvaffakiyetler diliyorum.Gözüne,gönlüne ve yüreğine sağlık! ...
e-mektup: [email protected]
Bu şiir ile ilgili 794 tane yorum bulunmakta