Yil 1983 üniversitedeyim.Annem kronik böbrek yetmezliği teşhisiyle bağlı bulunduğum üniversitenin numune hastanesine yatırıldı.-kronik böbrek yetmezliği, böbreklerin iflas etmesi anlamına geliyordu.Türkiye’nin Ankara, İstanbul,İzmir gibi büyük şehirlerinin dışında diyaliz makinası bulunmadığından hastaların çoğu ölüme terk ediliyordu. Hayatımın en önemli varlığı olan annemin de ölüme terk edileceği korkusu beni ve bütün aileyi sarmıştı. Okulu tamamen asmış annemle ilgileniyordum.
Bir süre sonra annemle ilgilenen profosör bizi odasına çağırarak beklenen açıklamayı yaptı.hastamızı çıkarabileceğimizi ,hastanede yapılabilecek bir şey kalmadığını söyledi.yanımızda üroloji uzmanı hala oğlu da vardı. Prof. hala oğlunu önceden tanıyordu direk ona yönelerek:’’Evde bakım yapacağız Ekrem.Serumla beslemeye devam edeceğiz. Hastalığın seyrini biliyorsun.Tanrıdan ümit kesilmez ama sonuç belli.’’ dedi.
Dışarı çıktığımızda hepimizin morali çok bozuktu.Hala oğlunun yüzüne baktım. ben sormadan beni gruptan uzaklaştırarak:’’Annen için yapacak bir şey yok.’’ dedi.’’ Bir süre sonra kandaki üre temizlenmediği için vücudu şişecek, bitkisel hayata girecek.Her şeye hazırlıklı ol ve uygun bir dille diğerlerine de anlat.’’ dedi.
Bir hafta bile geçmeden denilen olmaya başladı. annemin vücuduyla birlikte yüzü gözü balon gibi şişti.gittikçe ağırlaşmaya başladı.Evleri hastaneye yakın olduğundan amcamlarda kalıyorduk.Çaresizlik içindeydik.tek seçenekli bir akibeti bekliyorduk.Sabahlara kadar yarı uyanık veya uyuklayarak sabahı buluyorduk. Gene böyle sabahı bulduğumuz bir gün ablam beni sarsarak uyandırdı. ’’Okulda Erganili çocuklar tanıyor musun?’’ dedi.’’Evet sınıf arkadaşım var.’’ dedim.’’Hemen hazırlanıp okula gidiyorsun,arkadaşına ilçelerinde Zülküf Peygamber Türbesi olup olmadığını soruyorsun.Var derse hiç vakit kaybetmeden eve geri dönüyorsun; seni bekliyor olacağım.Hadi hadi acele et..’’dedi. Ablamın heyecanı bana da geçti.Bir şey sormama fırsat vermeden.''Gerisini sonra anlatırım.'' diye ekledi.
Yohdur anun yanında bir kılca i'tibârum
İnsâf hoşdur ey ışk ancak meni zebûn et
Ha böyle mihnet ile geçsün mi rûzigârum