TİYATARO OYUNU
Mücevherin Değeri
Yazan: Fevzi Günenç
OYUNDAKİ KİŞİLER:
Çırak Çocuk
Bilge Dede
Fırıncı
Marangoz
Bakkal
Manav
Kuyumcu
ÇIRAK ÇOCUK SAHNEYE GİRER. YAN YANANA SIRALANMIŞ DÜKKÂNLARIN LEVHALARINI OKUYARAK BİR BOY GİDER, GELİR. SONRA YENİDEN GİDER, EN BAŞTAKİ DÜKKÂNIN ÖNÜNDE DURUR.
ÇIRAK ÇOCUK - BİLGE DEDE
ÇIRAK ÇOCUK: (Kendi kendine) Çalışırsam böyle bilge bir dedenin yanında çalışmalıyım. Sıradan işler bana göre değil. (Kapıda sallanan çıngırağa dokunur.) Bilge Dede!.. (Ses yok.) Kendisi içeride ama beni duymuyor galiba. Daha yüksek sesle) Bilge Dede!”
BİLGE DEDE: (Sesi) Kimdir o adını seslenip duran?
EKMEKÇİ: Çırağın…
BİLGE DEDE: (Sesi) Çırağım mı? Benim çırağım yok ki.
ÇIRAK ÇOCUK: Beni işe alırsan o zaman bir çırağın olacak.
BİLGE DEDE: Ne yapayım ki ben çırağı?
ÇIRAK ÇOCUK: Ne yapayım olur mu Dede? Bu yaşlı halinle yerleri sen mi süpüreceksin? İçerideki eşyaların tozunu sen mi alacaksın? Camları sen mi temizleyeceksin?”
BİLGE DEDE: (Elindeki cam topağını silerek, gülümseyen bir yüzle çıkar.) Bakın hele şu akıllı çocuğa! Bunca bilgeliğime karşın şimdiye dek benim düşünemediklerimi düşünmüş. Bir çırpıda da söyleyiverdi. (Çocuğa) Demek çırak olmak istiyorsun.
ÇIRAK ÇOCUK: Evet.
BİLGE DEDE: Ama neden bana geldin ki? Ben fazla bir haftalık veremem sana. Bak yanda fırıncı var, Marangoz, bakkal, manav var. Onlar bir çırağa daha çok para verebilirler.
ÇIRAK ÇOCUK: Haklısın dede. Ama bu söylediğiniz şey sadece bugününü düşünenler için geçerlidir. Oysa ben yarınımı, geleceğimi de düşünüyorum. Bir iş öğreneceksem, ustam bilge bir kişi olmalı. Haftalığı az vermiş, çok vermiş ne önemi var?
BİLGE DEDE: Bak hele şu büyümüş de küçülmüşe. Ne kadar akıllı bir şeysin sen. Tam benim istediğim gibi bir çıraksın. Seni işe alıyorum. Ama daha önce bir denemeden geçmelisin.
ÇIRAK ÇOCUK: Olur. Her türlü sınava hazırım.
BİLGE DEDE: Maşallah! Kendine de çok güveniyorsun. Peki, öyleyse söyle bakalım. Şu elimde gördüğün şey nedir?
ÇIRAK ÇOCUK: Bir cam yumağı. Ama sıradan bir cam yumağına benzemiyor. Sanki güneşin tüm ışıklarını emiyor. Sonra bunu çoğaltarak insanlara geri iade ediyor.
BİLGE DEDE: Vay vay vay… Öyleyse sınav hemen başlayacak. Al bu cam yumağını. Çarşıdaki esnafı tek tek dolaş. Onlara bunu satmak istediğini söyle. Bakalım kaç para verecekler? En son da kuyumcuya göster. Onun da düşüncesini öğren, geri bana gel. Ne kadar çok para verirlerse versinler, sakın hiç kimseye satma camımızı.
ÇIRAK ÇOCUK: Yani şimdi siz, bu çok değerli olduğunu sandığım cam yumağını bana emanet ediyorsunuz, öyle mi Bilge Dede.
BİLGE DEDE: Evet.
ÇIRAK ÇOCUK: Böyle değerli bir camı, ilk kez gördüğünüz birine nasıl emanet edebiliyorsunuz?
BİLGE DEDE: Dedim ya, seni sınıyorum. Eğer dediklerimi yapıp geri dönersen benim güvenimi kazanmış olursun. Sana paha biçilmeyecek kadar değerli olan sanatımı öğretirim. Böyesi senin için ömür boyu sürecek bir kazanç olur. Ama geri dönmez de camı alıp savuşursan, kazancın sadece bu cam parçası olur. Seçim senin.
ÇIRAK ÇOCUK: Doğrusunu isterseniz ben ilk seçenekten yanayım Bilge Dede. Elime en değerli sanatı öğretecek bir usta geçmiş. Onu bir parçacık cam için feda eder miyim hiç?
BİLGE DEDE: Göreceğiz. Al camı da vakit yitirmeden çarşıda dolaşmaya başla bakalım. Buna kim ne kadar değer biçecek?
ÇIRAK ÇOCUK: Tamam. (Camı alıp hayranlıkla izlemeye başlar. Cama büyülenmiş gibi bakarak yürür, fırıncının önünde durur.)
ÇIRAK ÇOCUK - FIRINCI
FIRINADAN UZANAN BİR KÜREK SAPI NERDEYSE ÇIRAK ÇOCUĞA DOKUNACAKTIR.
FIRINCI: (Sesi) Hey! Gözün kör mü senin çocuk!
ÇIRAK ÇOCUK: Hayır efendim, kör değil.
FIRINCI: (Kapının önüne çıkar.) Böyle salak salak dolaşırsan kör olabilirsin ama. Bu ne dalgınlık böyle. Küreğin sapı sokağa taşıp duruyor, görmüyor musun?
ÇIRAK ÇOCUK: Özür dilerim. Şu elimdeki cama dalmışım da…
FIRINCI: Ne camıymış o öyle? Ver bir de ben bakayım şuna. (Camı inceledikten sonra) E, ne varmış içine dalıp gidecek kadar bu camda?
ÇIRAK ÇOCUK: Bilmiyorum. Benim çok hoşuma gitti de…
FIRINCI: Her yerde böyle cam parçaları dolu. Ne yapmayı düşünüyorsun bunu?
ÇIRAK ÇOCUK: Satacağım.
FIRINCI: (Kahkahayla güler.) Böyle beş paralık cam kim ne yapsın çocuk!
ÇIRAK ÇOCUK: Ne bileyim, belki bir alıcısı çıkar.
FIRINCI: Diyelim ki alıcısı benim. Ne istiyorsun buna?
ÇIRAK ÇOCUK: Siz ne veriyorsunuz?
FIRINCI: On kuruş veririm. Benim oğlan evde misket niyetine oynar bununla.
ÇIRAK ÇOCUK: On kuruş mu? Çok az verdin be usta. Bir ekmek bile 100 kuruş bugün.
FIRINCI: Ekmek karın doyurur. Bu cam parçasın yenmez ki yiyesin. İşine geliyorsa on kuruşa ver. Gelmiyorsa dükkânın önünü kapatma. Çek arabanı. Başka alıcı ara.
ÇIRAK ÇOCUK: Tamam tamam gidiyoruz…
FIRINCI: (İçeriye girer.)
FIRINCININ KÜREĞİNİN SAPI DIŞARI FIRLAR, ÇIRAK ÇOCUK SAKINMASA BİR YERİNİ YARALAYACAKTIR.
FIRINCI: (Kahkahayla gülen sesi duyulur.)
ÇIRAK ÇOCUK: (Kendi kendine) Fırıncı camın değerini anlayamadı. Bir de şu Marangoza sorayım. (Marangozun kapısına gelir oradan seslenir) Marangoz Amca! (Yanıt gelmez. Çırak Çocuk daha yüksekten seslenir.) Marangoz amca!
ÇIRAK ÇOCUK – MARANGOZ
MARANGOZ: (Sesi) Kimdir o kapıda bağırıp duran! Planyanın gürültüsünden söylediklerini duyamıyorum.
ÇIRAK ÇOCUK: Biraz bakar mısınız?
MARANGOZ: (Üstünü başını silkeleyerek çıkar.) Ne var?
ÇIRAK ÇOCUK: Şu cam yumağını satmak istiyorum. Alır mısınız acaba?
MARANGOZ: Camı ne yapayım ben çocuk! Odun getirseydin keser biçer tahta yapardım.
ÇIRAK ÇOCUK: Bu cam öyle bildiğin camlardan değil. Harika bir şey!”
MARANGOZ: (Camı alıp bakar.) Nesi harikaymış bunun. Cam işte. Bildiğimiz cam. Al camını da git işine.
ÇIRAK ÇOCUK: Bir fiyat verseniz…
MARANGOZ: Tamam, vereyim. Beş kuruş… Anlaştık mı?
ÇIRAK ÇOCUK: Anlaşamadık.
MARANGOZ: (İçeriye girer.)
ÇIRAK ÇOCUK: (Kendi kendine) Bu da anlayamadı bu değeri camın değerini. Bakalım Bakkal anlayabilecek mi?
ÇIRAK ÇOCUK – BAKKAL
BAKKAL: (Kapıya çıkar.) N o delikanlı? Misket mi alacaksın?
ÇIRAK ÇOCUK: Hayır… Alıcı değil, satıcıyım Bakkal Amca.
BAKKAL: Ne satıyorsun bakalım?
ÇIRAK ÇOCUK: Bakın, işte şu cam yumakçığını satmak istiyorum.
BAKKAL: (Güler.) Bu cam yumakçığı değil, bildiğimiz misket be çocuğum. Bende bunun onlarcası var. Asıl ben alıcı değil, satıcıyım.
ÇIRAK ÇOCUK: Yani, bu cam yumağı işime yaramaz mı demek istiyorsun amca?
BAKKAL: Aynen öyle demek istiyorum.
ÇIRAK ÇOCUK: Elinize alın da bir de yakından bakın hele. Sizin misketlerinize benziyor mu? Işıl ışıl bu. Güneşin ışıklarını yutuyor sanki. Sonra da onarı dört bir yana saçıyor.
BAKKAL: Ah be çocuğum, ne kadar hayalperestsin. Hadi seni kırmayayım. Ver de bir de yakından bakayım şuna.
ÇIRAK ÇOCUK: (Mücevheri bakkala uzatır.)
BAKKAL: (Mücevhere sağından solundan; altından üstünden bakar. Yine güler.) Hayal olmasaydı insanlar çıldırırdı herhalde. Al ben bu ışıltılı cam yumağını da git misket oyna bununa
ÇIRAK ÇOCUK: (Hayal kırıklığı içinde bakkaldan uzaklaşır.) Camımızın değerini bu da anlayamadı.
ÇIRAK ÇOCUK MANAV
ÇIRAK ÇOCUK: Bir de şu manava danışayım. Bakarsın bu güzel cam onun hoşuna gidebilir.
MANAV: (Elindeki tasta bulunan suya öbür elini daldırarak avuçladığı suyu sebzelere serpelemektedir.) Buyur çocuğum. Meyve mi alacaksın yoksa sebze mi?
ÇIRAK ÇOCUK: Ne sebze ayacağım ne de meyve alacağım Manav Amca.
MANAV: Peki ne istiyorsun benden? Burası manav dükkânı. Sebze, meyveden baxka bir şey satılmaz ki?
ÇIRAK ÇOCUK: Satılmaz ama belki alınır.
MANAV: Neymiş bakalım alınacak olan?
ÇIRAK ÇOCUK: Şu güzel cam yumağı.
MANAV: Ne yapayım ben cam yumağını be çocuğum?
ÇIRAK ÇOCUK: Bilmem… Belki işine yarayabilir. Yakından baksanıza şuna. Ne kadar güzel!
MANAV: Git işine be yavrum. Beni meşgul etme. Görüyorsun taze kalabisinler diye sebzelerimi suluyorum.
ÇIRAK ÇOCUK: Bir baksaydınız…
MANAV: Camla-mamla uğraşacak zamanım yok benim. Haydi, git arkadaşlarına misket oyna o camınla.
ÇIRAK ÇOCUK – KUYUMCU
ÇIRAK ÇOCUK: (Kendi kendine) Bu hepsinden de aymazmış. Bakmaya bile gerek görmedi. (Gider, kuyumcunun önünde durur.)
ÇIRAK ÇOCUK: Bir de şu kuyumcuya göstersem mi acaba camı? Yok canım. Öbürleri gibi o da ilgilenmeyecek nasıl olsa. Ama bilge Dede en son Kuyumcuya göster demişti. Göstereyim bari.
KUYUMCU: (Kapıya çıkar). Ne o delikanlı? O elindeki nedir?
ÇIRAK ÇOCUK: Bir cam kümeciği Kuyumcu Amca.
KUYUMCU: İyi bir şeye benziyor. Ver, şuna yakından bakalım.
ÇIRAK ÇOCUK: (Mücevheri uzatır.)
KUYUMCU: (Büyük şaşkınlık içinde, kendi kendine konuşur. Gözüne yakınsak gösteren aletini takıp yeniden bakar.) Aman Tanrım! Dünyanın en harika mücevheri bu! Şimdiye kadar böyle güzelini hiç görmemiştim. (Çocuğa) Ne yapmayı düşünüyorsun bu camı çocuğum?
ÇIRAK ÇOCUK: Alıcısını bulursam satacağım Amca.
KUYUMCU: Ben alıcıyım. Ne istiyorsun buna?
ÇIRAK ÇOCUK: Siz ne verirsiniz?
KUYUMCU: Bilemiyorum ki, bu o kadar değeri bir elmas ki, satın almaya gücüm yeter mi bilmiyorum.
ÇIRAK ÇOCUK: (Kendi kendine) Oh, sonunda camımın değerini anlayan birine rastladım. (Kuyumcuya) Ne kadar vermeye gücünüz yeter Amca?
KUYUMCU: Valla ne desem bilmem ki… Dükkânımdaki bütün altınları, gümüşleri verebilirim bunu alabilmek için.
ÇIRAK ÇOCUK: Yok canım, o kadar da abartmayın.
KUYUMCU: Abartmıyorum. Çok değerli bir taş bu. Belki de dünyada bir eşi daha yoktur.
ÇIRAK ÇOCUK: Şaka yapmıyorsunuz ya.
KUYUMCU: Yok canım, neden şaka yapayım.
ÇIRAK ÇOCUK: Öyleyse ver dükkânın anahtarının, al camı.
KUYUMCU: Hay hay! Memnuniyetle… (Cebinden anahtarı çıkartıp çocuğa uzatır.)
ÇIRAK ÇOCUK: Siz şaka yapmıyorsunuz. Çok ciddisiniz.
KUYUMCU: Elbette ciddiyim. Böyle değerli bir taşı hangi kuyumcu görse almak ister.
ÇIRAK ÇOCUK: Öyleyse durun hele. O kadar da acele etmeyin. Bu cam bize büyük dedemizden kalmış. Annem “Götür çarşıya sor, ne verecekler,” dedi. Ben de gidip önerinizi kendisine söyleyeyim. Sat, derse gelirim. Taşı veririm, dükkânın anahtarını alırım.
KUYUMCU: Acele et biraz. Dönmeni sabırsızlıkla bekleyeceğim.
ÇIRAK ÇOCUK: Fazla da ümitli olmayın. Bakarsınız annem satmaktan vazgeçer. O zaman geri dönmeyebilirim.
KUYUMCU: Geri dön lütfen çocuğum. Bu taşı istiyorum!
ÇIRAK ÇOCUK: Dönmeye çalışırım. (Oradan hızla uzaklaşır. Bilge Dedenin kapısına gelince durur.)
BİLGE DEDE: - ÇIRAK ÇOCUK
BİLGE DEDE: (Çocuk Çırağı kapıda karşılar.) Neler yaptın bakalım çırak?
ÇIRAK ÇOCUK: Çarşıdaki bütün dükkânları tek tek dolaştım Dede.
BİLGE DEDE:: Eee, ne dediler?
ÇIRAK ÇOCUK: Önce fırıncıya gittim. Az kalsın küreğinin sapıyla gözümü çıkartacaktı.
BİLGE DEDE: Bak hele… İyi ki çıkartamamış. Cam için ne dedi Fırıncı.
ÇIRAK ÇOCUK: Her yerde böyle cam parçalarının dolu olduğunu söyledi. Sonra bunu ne yapmak istediğimi sordu. Satacağımı söyledim. Kaç para istiyosun diye sordu. Ederini sen söyle dedim. On kuruş fiyat biçti.
BİLGE DEDE: O kadar da olmaz artık. Bir ekmek bile 100 kuruş.
ÇIRAK ÇOCUK: Ben de öyle söyledim ama oralı olmadı.
BİLGE DEDE: Sonra?
ÇIRAK ÇOCUK: Sonra onu bitişiğindeki Marangoza gittim. O da camımızı önemsemedi. Bir odun parçası getirseydin onu biçer tahta yapardım dedi.
BİLGE DEDE: Fiyat biçmedi mi?
ÇIRAK ÇOCUK: Biçti.
BİLGE DEDE: İyi… Ne kadar fiyat biçti?
ÇIRAK ÇOCUK: Beş kuruş.
BİLGE DEDE: Al sana bir dangalak daha. Sonra?
ÇIRAK ÇOCUK: Sonra Bakkala gittim. Bakkal kendisinde bunun gibi onarca misket olduğunu söyledi. Dönüp bakmadı bile.
BİLGE DEDE: Baksaydı şaşardım zaten.
ÇIRAK ÇOCUK: Oradan manava geçtim. Manav bir şey alacağımı sandı. Önce güler yüz gösterdi. Sonra camı satmak istediğimi söyleyince….
BİLGE DEDE: Anlaşıldı anlaşıldı. Peki, kuyumcuya uğranmadın mı?
ÇIRAK ÇOCUK: Uğradım.
BİLGE DEDE: O ne değer biçti camımıza?
ÇIRAK ÇOCUK: Camı görünce aklı başından gitti. “İçindeki bütün altınlarla, gümüşlerle birlikte dükkânımı sana vereyim. Sen de bu camı bana ver,” dedi.
BİLGE DEDE: Sen ne dedin?
ÇIRAK ÇOCUK: Camın bize büyük dedemden kaldığını söyledim. “Anneme sorup geleyim. Ama fazla umutlanma, dedim. . Belki annemin bunu satmaktan vazgeçebileceğini söyledim.
BİLGE DEDE: O zaman ne dedi Kuyumcu?
ÇIRAK ÇOCUK: “Lütfen geri dön! Bu camı çok istiyorum,” diye yalvardı.
BİLGE DEDE: Zavallı kuyumcu... Çok bekleyecek, desene.
ÇIRAK ÇOCUK: Öyle olacak.
BİLGE DEDE: Peki… Şimdi sen söyle bakalım. Bütün bu görüşmelerinden ne sonuç çıkardın?
ÇIRAK ÇOCUK: Şu sonucu çıkardım Dede usta. Bir şey ancak onun değerini bilen için değerlidir.
BİLGE DEDE: Aferin sana. Gel alnından öpeyim senin. Tam aradığım gibi bir çıraksın. Hem elimizdeki bu camın değerini biliyorsun hem de bu değeri ancak kimlerin anlayabileceğini biliyorsun. Dahası, onun değerine aldanarak alıp gitmedin. Sanatı öğrenmenin daha önemli olduğunu fark ettin.
ÇIRAK ÇOCUK: Şimdi artık sizin çırağınız mıyım ben.
BİLGE DEDE: Evet, çırağımsın.
ÇIRAK ÇOCUK: Yaşasın! Ve elini öpeyim ustam.
BİLGE DEDE: Öp bakalım. Çarşıdaki komşuların verdiği cevaplardan kendine iyi ders çıkartmışsın. Bir ders de benden bana. Yaşam böyle bir şeydir işte. Bize bağışlanan o güzel şeyin gerçek değerini bilmeyiz. O yüzden de haatımızı hor kullanırız.
ÇIRAK ÇOCUK: Yaşam bize armağan edilen en güzel mücevherdir, değil mi Dede Usta.
BİLGE DEDE: Aynen öyle çocuğum.
ÇIRAK ÇOCUK: Onun değerini bilmeliyiz.
BİLGE DEDE: Bilmeliyiz.
ÇIRAK ÇOCUK: Yazıklar olsun bilmeyenlere.
BİLGE DEDE: Yazıklar olsun!
BİLGE DEDE BİR ADIM ÖNE ÇIKAR, EĞİLEREK İZLEYEHLERİ SELAMLAR.
ÇIRAK ÇOCUK ONUN YANINA GELİR, KENDİSİ DE EĞİLEREK İZLEYENLERİ SELAMALAR.
SONRA İKİSİ BİRDEN EĞİLEREK İZLEYENLERİ SELAMLARLAR.
BİLGE DEDE: (İzleyenlere bir gözünü kırpar.) Bu oyundan gerekli olan dersi aldınız değil mi?
İZLEYENLERİN YANITI: ……
ÇIRAK ÇOCUK: Alamayanların vay haline. Gelin bu dersin özetini hep birlikte söyleyeyim de Bilge Dedemiz de mutlu olsun. Başlıyorum. Hazır mısınız?
İZLEYENLERİN YANITI: ……
ÇIRAK ÇOCUK: Yaşam bize armağan edilen en güzel mücevherdir,
İZLEYENLERİN YANITI: ……
ÇIRAK ÇOCUK: Onun değerini iyi bilmeliyiz.
İZLEYENLERİN YANITI: ……
BİTTİ
NOT: Bu oyunu isteyen herkes oynayabilir. Telif ücreti almak gibi bir kaygım yoktur. Ancak, oynayacakların kimler olduğu, ne zaman nerede oynanmak istendiği telefonla ya da e-postayla bana bildirilirse mutlu olurum. Başarılı çalışmalar.
FEVZİ GÜNENÇ
0342 338 16 18
0507 752 75 48
[email protected]
Fevzi Günenç 2
Kayıt Tarihi : 24.1.2019 12:21:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!