Buselerin eskitemediği
Tebessüm kokulu hırçın varlığımla bakındım
Aradım kutsallık içerisinde
Var bildi yaşanmışlığım seni
Duvarlara baktım, inan tanıyamadım geçmişimi
Kapılmışım hayatın derin manzarasına
Takılmışım hasretin hazin kancasına
Çekmişim aşkı, alışmışım acısına
Hep seven mi ölür?
Vay canına…
Gün gelir; kurur bu deniz de önümde,
Kuş ölür
Dert ölür
Göz ölür elbet…
Toprak suyunu çeker
Değirmen boş döner
Gereken değerler savrulmuş yollara
Kanayan kelimelerle çağırmak zor zamanı.
Bir eflatun güzel aramak
Esrarlı gözlerinde bulmak zor zamanı.
Sırları okşamanın eşiğine gelmiş ayaz akşamlardan kaçar gibi hazana tutturmak zor ayarı.
Bu gece dostluklarını terk ediyorum
Şanı yüce Yayla mahallesi
Tebessümle simalarımı
Gerektirmediğim çıkarlarımı
Örf, adetlerimi
Bir kibrit çöpüyle, yaktılar insafımı…
Hüsran dolup taşma gönül,
Elbet senide soran olur.
Bir köşede selam veren,
Ardından vardır bir el eden…
Sevmek, yürek dağında karanfil,
Fiyaka giyinmiş Cengiz Topel
Donanmış karayla geceye
Ellerde nasır
Gözlerde yaş
Akar gece
Soyunur gündüze
Hasretin hayata bağdaşmadığı yorgun günler
Öfkenin açlığa soyunduğu sade sokaklar
Açık arttırma sözler
Zamandan mahrum
Zamandan mahzun bir beden…
Yine sığınaklara esir bedenim
Anlamsızlaşan sözlere, sığınak derinliklerim
Sükunetim cürümünü kollar
Örselenmiş sevmelerim
Yağmalanmış sevişlerim
Yabancısı olduğum bir şehre alışmam,
Kokusunu içime aylarca tanıtmam,
Çok güçlü bir alaşıma doyurmam kadar;
Zordur aşık olmam, aşkı tanımam…
Saf bir beyazlıkla kanmam,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!