Muammer Oytan: Hayatı, Biyografisi, Eser ...

108

ŞİİR


2

TAKİPÇİ

MUAMMER OYTAN HAYATI

ÖZGEÇMİŞİM

20. Nisan 1937 tarihinde Eskişehir’in Seyitgâzi İlçesinin Kırka Nahiyesine bağlı Akin Köyünde doğdum. Esasen, Soyumuzun çok uzaklardan göç ederek geldiği düşünülmektedir. Yapılan soyağacı araştırmasına göre 3 göbek ilerisi olan büyük dedem İbrahim Hocanın(imam), ailesi ile beraber Kafkasların Osetya bölgesinden göç ederek Türkiye’ye gelip, Eskişehir’in yakın bir merkez köyüne yerleşip hoca olarak çalışmaya başladığı anlaşılmaktadır. İbrahim Hocanın, 1547 yılından 1900 yılına kadar, Rusya ile komşu ülkeleri arasında 400 sene devam eden nizamî ve çete savaşları yüzünden dalgalar halindeki 1.400.000 kişiyi bulan
12 göçlerin 1877’de yapılan 500.000 kişilik grup ile Türkiye’ye göç etmiş olduğu düşünülmektedir.. Birinci ve İkinci Cihan Harpleri ve Kurtuluş Savaşı yılları boyunca her ailenin, hatta her ferdin öncelikle başının çaresine bakmak zorunda kalması daha sağlıklı bilgiler tespitine imkan vermemiştir. Ancak gerek atalarımızın fizikî görünümleri, gerekse soyumuzun kan yapısının, ancak çok yüksek dağlık yerlerde yaşayanlarda görülebilecek derecede ve ilaç almayı gerektirecek ölçüde koyu ve değerlerinin çok yüksek olması, atalarımızın Kafkasların dağlık yörelerinden gelmiş olma düşüncesini doğrulamaktadır. İbrahim Hocanın oğlu Dedem Molla Nustafa ve amcam Molla Mehmet Tevfik de Eskişehir’in yakın köylerinde imamlık yapmışlar, ancak babam yetişince uzun süren savaş yıllarında, imamlığı, ancak uzaklarda, Seyitgazi’nin Türkmen dağı eteklerindeki Akin köyünde bulabilmiş; zamanla bu köye yerleşmiştir.. Babam İbrahim Sabit Hoca’nın 3 oğlan, 4 kız yedi çocuğu vardır: Ben, diğerleri o tarihlerde evlenip iyi-kötü hayatlarını kurmuş olan 7 kardeşin en küçüğü idim. 1950 yılında ilkokulu bitirdikten sonra, 1956 yılına kadar çaresiz bir arayış içinde, okuma arayışı içinde, tam beş sene köyde kaldım. Yaşlı anababamın yanında, köy yaşamının tüm yükü çocukluk omuzlarımın üzerinde, çobanlık ve rençberlik yaptım. Çaresizliği aşıp yolunu açamayan âciz bir çocuğun yüreğindeki okuma aşkının verdiği hezeyan ve yankı yüzünden, ağlayıp sizlayarak geçen beş yıl! Çocukluk göz yaşlarımı, daha o senelerde hatîm ettiğim Kur’ân sayfalarına akıtarak geçen beş yıl! Nasırlı-çocuk ellerimi semayı kucaklayacakmış gibi açarak, boynumu bükerek, çocukluk yüreğimden gelen dilek ve duaları mahzun bakışlı yakarışlarla tekrarlayarak geçen beş yıl! İmam Babamın müezzini gibi caminin yıkık bahçe duvarına çıkarak sabah ezanını okuduktan sonra, gecenin sessizliğinde ellerimi taa göğe uzatarak “seher vakti habibi hürmetine beni bu ücra köyde unutma, elimden tut Yâ Rabbîm!” diye haykırırken çocukluk boğazıma gelip oturan düğümle, bugün maziyi hatırladıkça, seksenli yaşımın şükreden
13 duygusallığında, yorgun boğazımı tıkayan düğüm aynıdır! Keza, o anda çocukluk mahzun gözlerimden akan seher vakti yaşları ile, bugün o anları hatırladıkça ve Hak Tealâ’nın himmetine şükrettikçe yorgun-sulu gözlerimden akmasını önleyemediğim yaşlar aynıdır! Kâbe’nin,“Mültezem”in” karşısında şükrederken akan yaşlar aynıdır! Arafat’ta, Hz. Peygamber Efendimizin Veda Haccında, İslâmın tebliğindeki görevini tam olarak ifa ettiğine dair “Şahit ol Yâ Rabbim!” diye göklere seslendiği yerde, “Elimden tuttuğun için Sana gereği gibi şükretmekten âcizim Yâ Rabbim!” diye yakarırken tansiyonum düşüp hasta oluncaya kadar bütün gün akmasını önleyemediğim göz yaşlarım da aynıdır! Yürekten inancımdır ki, aşağıda, dua bahsinde (konu no.6) ayrıntılı olarak açıklayacağımız gibi “Bana dua edin, duanıza cevap vereyim!”(Mü’min,40/60) buyuran Cenab-ı Allah’ın, darda kalan kulunun samimi ve içten yakarışlarını duymaması ve kabul etmemesi söz konusu değildir.! 1955 yılında Seyitgazi İlçesinde ortaokul açılmış ve ilkokul öğretmeni olan Mustafa Ağabeyim de köyden İlçeye tayin olmuştu. Ekim ayı sonlarına doğru Ağabeyim Köye ziyarete gelmişti . Ben yine, beş yıldır olduğu gibi, ağlayıp zırlayarak, her iki Ağabeyimin de kendilerini kurtarıp beni yüz üstü bıraktıklarından dem vurarak, bütün bahanelerin ortadan kalkmasına rağmen beni yine de okutmadıklarını, Ağabeyim bu sefer de Seyitgâzi’ye götürmezse kaçıp Eskişehir’de gece çalışıp gündüz okuyacağımı söyledim …Rahmetli Ağabeyim, Rahmetli Babama eğilerek : “” Baba, okul açılalı 50 günü geçti; 60 gün devamsızlar zaten otomatik olarak sınıfta kalıyor, artık okula kaydını yapacaklarını bile sanmıyorum; kaydetseler bile bir hafta sonra birinci dönem bitiyor, karne alınacak, bu sene sınıfı geçmesi mümkün değil; kaydını yaparlarsa, mevsim kış, fazla iş-güç yok, siz köyde idare edersiniz, sınıfta kalınca, “ne yapalım denedik ama okuyamadın işte” deyip tekrar köye getiririm; o zaman ağlamayı-zırlamayıumudunu keser, işlere daha sıkı sarılır, evlenmeyi de kabul eder; ben bunu götüreyim de birkaç ay yanımızda kalsın“” dedi … Sevinçle Seyitgazi’ye gittik. Fakat Ortaokul Müdürü, 50
14 gün sonra kaydımın yapılmasına kendisinin yetkisi olmadığı için Eskişehir Milli Eğitim Müdürlüğüne yazıp yetki isteyeceğini söyledi; Vilayete yazı yazdı. Ancak Valilik de kendisini yetkili görmeyerek durumu M.E.Bakanlığına sordu. 8-10 gün cevap bekledik. Bir gün Müdür beni çağırıp Okula kaydımın yapılması için Bakanlıkça yetki verildiğini, kaydımı yapacağını belirterek: “ Oğlum, bugün okul açılalı 58.ci gün, 60 gün devamsız olan öğrenci otomatikman sınıfta kalır, senin hasta olmaya dahi hakkın yok!” dediğini bugün gibi hatırlıyorum. Kaydımı yaptı ve benim “okuma maceram” başladı. Belirtmeliyim ki,1956 yılında Hak Tealâ’nın kaderimi değiştiren takdiri, himmeti ve lütfu ile hiç beklenmedik üç olay aynı anda tahakkuk etmiştir: - O sene Seyitgazi’ye Ortaokul açıldı, -Köy öğretmeni olan ağabeyim, talebi olmadığı halde aynı sene İlçeye tayin edildi ve -Ortaokula kaydolmakta 58 gün geciktiğim için özel izni gereken M.E.Bakanlığı kaydedilmeme izin verdi. Cenab-ı Allah’ın bu hikmetini, bu lütfunu hiçbir zaman unutmadım; benim önümü açmasının, mutlaka bana verilmiş bir mesaj olduğunu düşünerek, omuzlarıma bir misyon yüklediğini kabul ederek hayatım boyunca maddi-manevî zor durumda olanlara yardıma koşmaya, darda kalmışların önünü açmaya çabaladım. Sanki Hak Tealâ, yüklediği misyonu yerine getirip getirmediğimi; lütfettiği hikmete ve himmete lâyık olup olmadığımı, nankörlük edip etmediğimi gözetliyormuş gibi, hep, “ihsân” ve “ihlâs” duygusu içinde yaşadım. “ Şüphesiz Allah, üzerinizde bir gözetleyicidir!”( Nisa, 4/1). İhsân ve ihlâsın anlamını aşağıda, 25 ve 26 no.lu konularda açıklayacağız..Anadolu’da “uçan kuşa yardıma koşmak” diye bir özdeyiş vardır: Bu duygu, benden beklentisi olan herkese, maddi- manevi, küçük-büybük her türlü yardımı yapmam için bir itici güç oldu. Bu duygu, hayatımı bir fazîlet mücadelesi haline soktu. Bu duygu ve ürperti yüzünden; bu kendi kendimi kontrol, eleştiri ve her konuda daha iyiyi, daha mükemmeli, daha doğruyu yakalama; sonuçta Allah’ın
15 rızasına mazhar olma çabası; genç yaşta saçlarıma ak düşürdü. Tıpkı, Allah Tealâ, Hûd Suresinin 112.Ayetiyle:“Öyle ise, emrolunduğun gibi dosdoğru ol !” buyruğunu verdikten sonra, Hz.Peygamber(s.a.s.) Efendimizin, “Hûd Suresi beni kocalttı!” (Tirmizi,Tefsîru’l-Kur’ân, 56) buyurduğu gibi! İşte, uykusuz gecelerde “şükretmekten âciz” kalmış kalbim ve sulu gözlerimle ilâhî aşk şiirleri yazmamın, din ve ahlâk konusunu derinlemesine araştırmamın, yedincisi olan bu tarz kitapları yazıp, bastırıp ücretsiz olarak dağıtmaya gayret etmemin baş sebeplerinden birisi de, bunları, yolumu açan Hak Tealâ’ya şükredebilmek tarzı olarak; O’nun rızasına mazhar olabilmek arayışı olarak görmemdir!. Konuya dönersek, nihayet 17 yaşımda ve ancak o eğitimöğretim yılının ikinci kanaat döneminin başlarında ortaokula kaydedilme imkânını bulabildim. Beş yıl boyunca köyde neredeyse okuma-yazmayı unutmuş olmama rağmen, ikinci kanaat döneminde, sene boyunca okunan tüm konulardan sorumlu olarak ikinci sınıfa iftihar listesinde geçtim. Allah cümlesinden râzı olsun, kendi aralarında ve Ağabeyimle görüşen öğretmenlerim beni parasız yatılı sınavına soktular. Bu sınavı kazandığım için ortaokul ikinci sınıfından itibaren Kütahya Lisesinde parasız yatılı olarak okudum. Ortaokulu ve Liseyi birincilikle bitirdikten sonra Siyasal Bilgiler Fakültesinin sınavını kazandım; Orayı da Devletten burs alarak okudum ve birincilikle bitirdim. Sonra İstanbul Hukuk Fakültesinin muadelet sınavlarını vererek diplomasını aldım. Ardından Fransa’nın Nancy Şehrindeki Avrupa Üniversite Merkezini (Centre Européen Universitaire de Nancy) bitirdim. Daha sonra Paris’e gittim, Uluslararası Kamu Yönetimi Enstitüsünü (İnstitüt İnternational d’Administratione Publique) bitirdim ve Paris’te, meşhur Sorbonne Üniversitesinde idare hukuku doktorası yaptım. Nihayet İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinde idare hukuku doçenti oldum. Siyasal Bilgiler Fakültesi hariç, bu tahsil aşamalarının tümünü kamu görevlisi iken, yani bir taraftan da Devlete hizmet ederek yaptım: Örneğin Hukuk Fakültesinin muadelet sınavlarını
16 iki yıllık askerliğimi yaparken verdim; yurtdışındaki tahsillerimi resmi bir görevle Fransa’ya gönderilişlerimde şahsen kaydolup, resmi görevin yanında ilâveten çaba harcayarak yaptım; keza doçentliği Başbakanlıkta çalışırken ikmal ettim. Kamu hizmetlerime gelince; Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden mezun olur olmaz kaymakam olarak çalışmaya başladım. 7 ay kadar kaymakamlık yaptıktan sonra Danıştay’ın sınavını kazanıp yargıçlığa geçtim: 8 Sene Danıştay tetkik hâkimliği,12 sene Anayasa Mahkemesi tetkik hâkimliği, 5 sene Başbakanlıkta genel müdürlük ve müsteşar yardımcılığı, 10 sene Danıştay Üyeliği ve Daire Başkan vekilliği, 4 sene Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu Üyeliği yaptım. Başbakanlıkta, önce Mevzuatı Geliştirme ve Yayın Genel Müdürü, sonra da Müsteşar Yardımcısı olarak, kanunları, tüzükleri, K.H.K.leri ve Bakanlar Kurulu yönetmeliklerini “ayıklamak, tek metin halinde derlemek, yürürlükte veya mülga olanlarını tespit etmek, çağı geçip uygulanma imkanı kalmamış olanları TBMM’den geçirip yürürlükten kaldırmak” şeklinde özetlenebilecek hukuk reformunu gerçekleştirmek amacıyla oluşturulan 30 kişilik Hukuk Reformu Komisyonunun başında bulundum. Hukuk reformunu tamamlayıp yasaları, kanun hükmünde kararnameleri, tüzükleri, Bakanlar Kurulu yönetmeliklerini föy-volant şeklinde yeyınladıktan ve bilgisayara verdikten sonra Cumhurbaşkanı tarafından Danıştay üyeliğine, bir süre sonra da HSYK. üyeliğine seçildim.
Kütahya Lisesinde leylî olarak okurken tanımış olduğum ve sonradan Allâh Tealâ’nın eş olarak münasip görüp kısmet ettiği Solmaz ile bu zorlu ve çetin hayatın sıkıntılarını, zorluklarını birlikte yaşayıp üstesinden geldiğimizi; bana daima yardımcı ve destek olduğunu, özellikle en çok zevk aldığım ve huzur duyduğum din-ibadet-inanç-maneviyat konularında bana uyum sağladığını memnuniyetle ve şükranla belirtmek isterim. Cenabı Allah’a; bağışladığı iki erkek evladımızın, gençliğimizde ekonomik sıkıntılarımıza rağmen TED Kolejinde okumalarını, istedikleri fakültelerde yüksek tahsil ve Amerika’da
17 mastır yapmalarını nasip ettiği için şükrediyoruz.. Büyük oğlum Kudret, Siyasal Bilgiler Fakültesini bitirip diplomat oldu. Küçük oğlum Saygın ise ODTÜ Makine Fakültesini bitirip enerji sektöründe serbest iş adamı olarak çalışmaktadır..Her ikisi de evlendiler.Yüce Rabbimiz onlara evlat, bize dört torun: Zeynep, Zehra, Muammer Ali ve Turgut Ömer’i verdi çok şükürler olsun! 20 Nisan 2002 Tarihinde yaş haddinden emekli oldum. Emekli olduktan sonra 2010 senesi başına kadar, bir taraftan sadece Yargıtay’a ve Danıştay’a temyiz davası alarak serbest avukatlık, bir taraftan da Sabancı Holdinge bağlı Enerjisa A.Ş’de ve Aksa Holding’te hukuk danışmanlığı yaptım… Yayınlanmış, 30 civarında mesleki konularda araştırma ve eserim vardır. Emekli olduktan sonra bir defa Hacca, 4 defa da umreye gitmeyi nasip etti Cenab-ı Allah!. Hak Tealâ tekrarını nasip ve ihsân buyursun inşallah.!

Eserleri


Gönülden Akan İlahi Aşk Nağmeleri