Ahırardı parkı, hatıralarımın yâdı,
İçinde kenarına oturduğumuz bir kaya vardı.
Dibinde babayla oğul yorgunluğunu atardı,
Kurulunca şöyle kenarına, baba sigarasını yakardı.
İzlerdi oğul da babasını ve parkı,
Keyifle çekerken baba, sigarasını.
Rüzgarın sesi
ve esintisi
eşlik ediyor gecenin yalnızlığına.
Ağaçlar vecde gelmiş salınıyorlar.
bir o yana
bir bu yana.
Yürürken yalnız, loş ve boş sokaklarda.
Bazen bir kedi sesi, bazen bir çocuk sesi
Bozardı, sessiz sokakların sessizliğini.
Gözükür ileriden çocukluğumun hayali devi
Şefkatli bir anne gibi, açar kollarını o yüce çınar
İhtiyar, vakur, görkemli ve tecrübeli…
Son kale Çanakkale;
yıl bin dokuz yüz on beş’te!
Kara bulutlar dolaşıyor o günlerde,
savaş yorgunu ülkem gibi
boğazın incisi Çanakkale de,
barut kokusunun esaretinde:
Köyümün harman yeri,
Barındırır kır çiçekleri.
Sarıdır renkleri,
Çalar turuncuya yanakları,
Görünce güneşi,
Hele de sabahları.
Akasya ağaçlarının arasında,
Sakin bir Anadolu garı,
Bir sabah bir de akşam,
Gönderir iki yolcu katarı.
Bekleyenlerin ümitlerini,
Özlemlerini…
Efendim! Bendeniz Soma’da bir madenciyim,
Helal bir lokma götürebilmektir niyetim.
Teri kömür karasıyla yoğurur bedenim,
Yorulma nedir bilmem, bir küheylan gibiyim.
Evet, evet işim zorlardan da zordur benim,
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!