Git başımdan Mualla,
Cehennem ol git başımdan!
Ben dindiremedim, dindiremem de ihtiraslarını,
Yol olamadım, olamamam da heva ve heveslerine,
Git, ama mutlaka git;
Ardahan’a git, Van’a git,
Hatta Cannes’a bile git,
Belki çektiği filmleri “Yalnız ve güzel ülkelerine”
Armağan eden adamlardan biri tarafından,
Kumsalda sere serpe güneşlenirken keşfedilir,
Düşlediğin ve kendince ziyadesi ile hak ettiğin;
Şaşalı hayatı şaşarsın…
Ki bence keşfedilenlerden eksiğin yok, fazlan var.
Git, neresi benden uzaktaysa, oraya git.
Ve hatta cehennemin dibine git Mualla!
İnan sana ancak orası yaraşır.
Araf’ta falan oyalanma sakın, derhal oraya git.
Masayı orda kurarsınız,
Sen gibi ne idüğü belirsiz, ucubelerle.
Bu arada sen masanın üstüne çıkar göbek bile atarsın.
Zebaniler orkestrası “Çökertme”yi çökertirken başına…
Bak işte çiftetelli çalıyor,
Haydi, kalk, döktür Mualla.
İstersen yalandan yine alkışlayım seni.
Sonrada sen alkışlarsın, marifetini.
Hatta referans bile yaparsın,
Sana döktürten ezgilerin sazendesine…
Hani bir söz vardır,
“İnsanoğlunun gözünü toprak doyurur” diye.
İnan bana Mualla, o kadar açgözlüsün ki;
Senin gözünü değil toprak,
Dağlar, taşlar, okyanuslar da toprak olsa doyurmaz.
Onun için diyorum, git başımdan Mualla,
Cehennem ol git…
Git, başkalarına kus artık yalanlarını,
Edepsiz edeplilere yuttur numaralarını.
Numaradan canım de, özledim de,
Hatta “Alo” kelimesini yine çıkar sözlüğünden;
“Aşkım” de telefonunu her açtığında,
Kapatırken başkalarını “Öp Kocaman.”
Aman gözünü seveyim, sözlerin, dudakların,
Yapmacıklık kokan bakışların uzak olsun benden.
Tıpkı dip boyalı saçların gibi…
Artık beni kandıramayacaksın yalanlarınla:
Şehrin karşıyakasında denize nazır bir masada,
Çilingir sofralarına oturup,
Seni andım diyemeyeceksin.
Kadehlere beni doldurduğun yalanını yemeyeceğim.
Yemiş gibi de yapmayacağım üstelik.
Biliyor musun Mualla, ayrıca sen çok bencilsin.
Kendi bencilliğinin daracık kulesinde yaşayan,
Narsist ve bencil yaratığın tekisin.
Varsan da yoksan da sen demeliydim.
Hep özlediğimi dillendirmeli,
Boyalı güzelliğine methiyeler dizmeliydim,
Senle o büyülü yalanı yaşarken.
Ama bundan böyle, ne öyle yağma,
Ne de üç köfte yirmi beşe yok!
Ne kadar ekmek, o kadar köfte.
Maymun gözünü açtı.
Unutma ki ben seni sabahları da gördüm;
Makyajsız yüzünü de biliyorum.
Kozmetik hilelerle sakladığın kırışıklıklarını,
Gözlerinin altındaki torbalara da şahitlik ettim.
Hatırlarsın sana bir ara herkeslerden güzelsin demiştim,
Zira seni herkeslerden özelsin sanmış,
Ve bu yüzden de sen mutlu ol diye,
“Herkeslerden Güzelsin” demiştim.
Güzelliğinde on para etmez ya, hadi neyse;
En kötüsü tüzelmişsin be Mualla…
Artık Mardin Münih hattı otobüslere de binmezsin sanırım,
Başın göğe erdi Mualla.
Business class mevkilerde uçacaksın.
Büyüdün Mualla,”Sen dizime yattın,
Ben bir hikaye anlattım,sen büyüdün.”
Senin büyüklüğüne tüküreyim be Mualla!
Çünkü senin büyüklüğün,
Doksan altmış doksan büyüklüğü.
Sen yalnızca şekilde var olan,
Hilkat garibesi bir varlıksın.
Yine hatırlarsın sana bir keresinde,
Şakayla “Hiçsin” demiştim de bozulmuştun.
Sen harbiden hiçmişsin be Mualla!
Şimdi bunları okuyunca basitleşecek,
Beni sen gibi hiç olmakla itham edeceksin biliyorum.
Ama sende biliyorsun Mualla, yalan söylediğini,
Hiçbir zaman hiç olmadığımı, olmayacağımı.
Bende, sende ve benden sonra seçtiklerinin hiçbirinde,
Olamayacak büyüklükte, mangal gibi bir yürek olduğunu.
Onun için çok fazla saçmalamadan git be Mualla…
Sen dünyayı kendi etrafında dönüyor sanıyorsun.
“Kendine gel, sen güneş değilsin” diyeceğim;
Yine beni dinlemeyeceksin, hiçte dinlemediğin gibi.
Şimdi adil olmadığımı da söyleyeceksin,
Çıplaklığını olanca çıplaklığıyla döktüğüm için ortaya.
Biliyorum adil olmadığımı, evet hiç adil değilim.
Yaptıklarına karşılık adil olsam gaddarlaşmam gerekirdi.
Gaddarlaşmadım, çünkü ben insanım Mualla.
Ve ipin ucu puştta değil, artık bende;
Oyun bitti Mualla.
Ben indim sahnenden, istiyorsan sen oynamaya devam et,
Ki hatta dememe dahi gerek yok,
Oynayacaksın da, çünkü senin işin bu.
Ucuz ilişkilerin ucuz Leylası,
Haydi, kıvır Mualla…
Topunuz aynısınız be, topunuz aynı Mualla.
Mualla bir, Mualla iki, Mualla üç, dört,
Mualla yüz yirmi dört!
Hayatıma giren Muallalar, hepiniz aynı Muallasınız.
Ulan ne çok Mualla sevmişim be…
Kayıt Tarihi : 4.10.2010 11:58:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Meşru seven kullara, Huri verir Hak Teala.
Yeterki sen tavrını, irca eyle müspete
Dünya, uhra saadet, bulacaksın pek ala.
Hayırlı çalışmalar.
TÜM YORUMLAR (1)