SELAHATTİN YETGİN MOR ŞİİRLERİ

SELAHATTİN YETGİN MOR ŞİİRLERİ

Selahattin Yetgin

Çiçeklerle donatılı bir küre hazırladım şanına, çık gel çürümüş kafeslerinden
Mor dağlarıma aşkın yağmurları yağıyor, sevdanın suları akıyor derelerimden
Derin bir iç sızısı olsun seni düşünmek, mucizevî düşler hazırladım renklerden
Sevişelim sevginin kıl çadırında, seviler dökülsün sonsuza dek kadın teninden

Karşılığını bulamamış bir sevinin korkak yangınlarından kaçıyorum, peşimde bir ihbar çığlığı. Kendimden hayata dökülüşlerin tanık sehpasında aşk, ben kaynağından sızarak içten içe tükenen bir sevginin hüzün masalarında yine aşka kadeh kaldırıyor, yine o yüzyıllık alışkanlığım olan aşkı kemik kadehlerden içiyorum.

Sen ki, şu an kendine kurduğun o renkli dünyanın içerisinde özlemin boncuklarıyla oynuyorsundur kim bilir. Renkleri bir araya getirerek mucizevî düşünüşler karalıyorsundur sevinin tuvaline. Kimi bir saat içinde dört mevsim yaşayacak kadar hassas, bazen bundan da yorulup umursamazlık içinde olmaya çalışan, ama başaramayan, tek serveti özlemli bir yüreği olan, utangaç mavilerin koynunda korkuları saklayan ve umutların mor odalarında aşkı bekleyen birisin.

Bir çiçek tarlasında uyuyordun dün gece, o kadar derin bir kokuydu ki varlığın, o güzelim uykunu alabora etmesinden korktum gecenin düş gezginleriyle. Anlamını bir senin bildiğin ve soylu cemrelerle bir senin cennetine düşen o efsane ışığın huzuruyla açtın gözlerini güne. Çiçek polenlerinden yağmurlar yağıyordu saçlarına. Sen çoğul bir mutluluk ekip bahçene kahkahalarını dinliyordum ve sen yüreğindeki o dargın sitemlerle sen kendinden geçerek bana yürüyordun.
..

Devamını Oku
Selahattin Yetgin

Mor ütopyamızın yorgun coğrafyasında mutluluk arıyorum, dilimde aşk
Kaygılı ruhumun ıhlamur kokulu dağlarındayım, dilimde devrim yaşamak
İlençli söz dalaşları yalan ekranlarında, sevgisiz yüreklerde şiddet/i şahadet
Mağrur düşünüşlerin bankında umudu çiziyorum, fırçada hak, tuvalde adalet

Rüzgârın göğsünden hazzı sağıyorum, ellerimde üryan dokunuşların hazin kıymığı. Gecenin kayıklarıyla mor suları arşınlıyorum, ruhumda yalnızlık artığı. Düşlerin sıvasız odalarında hercai resimler yapıyor bir kadın, avuçlarında boşa geçmiş anların soylu hıçkırığı.

Alevin diline su serpiyor insanlar, haziran terli bir isyan, düşünüşler kaygan bir sauna. Hangi yel üşütür yürekleri, hangi döngü lal eder harareti? Durmaksızın kanayan tenlerin ilençleri varken ekranlarda, hangi sövgü söndürür küpüne zarar veren asi sirk/eleri?

Durdurulamayan vakitler doldurdum heybeme, kaygılı tükenişlerin elem masalarında ödenmemiş hesaplar. Aşkı arıyor insanlar kalabalık caddelerde, yüzlerde yabanıl eda, ruhlarda sevgisiz yolculuklar. Yorgun tavındayım ben unutuluşun, gönlümde soysuz intizarlar.
..

Devamını Oku
Selahattin Yetgin

Dargın Bakışlarımdaki Sevdalı Gülüşümsün

Avuçlarımdaki yokluğun düşüyor seni düşündükçe sulara, mevsimlerden güz
Aşk kayıp bir yıldız, yalan iklimlerde bekleme gelişimi, gül bile açmaz susuz
En son yazgılar tükenirmiş sevgili, adın hicran yarası, ruhum nicedir özsüz
Düşlerin ovalarında kar var şimdi, gel gönlümdeki mor halkaları sil nefessiz

Hep masallarla ovuşturduğumuz bir hayatın orman saklılarında büyütürüz sevdalı yüreğimizi, gökyüzü asık suratıyla yağmuru biriktirirken. Uzayan bir günün yelesine yapışarak akşamlar içeriz kanlı göllerden, hicranla biz güllerimizi büyütürken. Umut düşeriz yıpranmış günlüklere, adımızla sarmalarız gittikçe üşüyen gülüşlerimizi, aşk kayıp bir yıldız gibi uzaklarda yer değiştirirken.

Çaresizlik sularında kendimizi izlerken bir yalnızlık girdabına takılır gözümüz, vakitsiz sızılara dönüşür dalga. Yamacımızda açan menekşeler rüzgâra ıslık yükler, gönlümüzün derinlerinde sevda üşür iken. Her aşk kendini süzen bir düş yansımasıdır, gözlerimizdeki mor halkaları kucaklamadan düşeriz yollara, bizi mağrur bırakan tek gerçeğimiz olur o veda. Yeni bir toparlanışın kucağından duraksamasız yolculuklara çıkmadan, önce gönül topuklarımızı yoklarız, nasırlı bir geçmişin porlu taşlarından şiir örerek. Yalan iklimler göverir yaban bahçelerimizde, avuçlarımızdan mor ütopyalar sızar, bir martı kanatlarında taşıdığı emsalsiz şiirlerle yaşamın denizleri üzerinden ihtişamla geçer.
..

Devamını Oku
Selahattin Yetgin

Örselenmiş öfkelerin zembereğinde kış ayazı
Tarumar sesler biriktiriyor kadınlar gönülde
Közsüz şiirler sıralamakta insanlar ekranlara
Aşkın mor adasından kovuluyor günsüz arzular
Gözlerimde mor salkımlar, yüreğimde sancılar

Devşirdikçe acıları, yabanıl bir düşe dönüştü hayat
Kendime buyruk günlerin siperinde yaşam savaşları
Derimi astım güneşe, mor dağlara yuva yaptı kartallar
İçinde olmadığım kavgalara karıştım, yaralandı bahtım
..

Devamını Oku
Selahattin Yetgin

Umut ağaçlarım kuruyunca, doyumsuz bir pişmanlık yeşerdi dilimde
Kalıp kendimle bir başıma, ağladım günlerce soğuk mezar taşlarında
Can kesiği yüreğimde tuhaf bir yalnızlıktı vakit, şiirle dağladım yaramı
Vedalar kaygılı bir elim sendeydi ansız, ayrılıklar ektim mor dağlara

Kaç kere tükenir insan bilmiyorum, defalarca karaladım özlemin üstünü
Uykusuz gecelerde gölgemi aradım, suretini kaybetmek oldu tek suçum
Gönlünün pişmanlık mahkemesinde cellâtların, yerlere çarptılar büstümü
Aynalar tek sırdaşım oldu yar, yokluğunda ben ayrılıklar ektim mor dağlara

..

Devamını Oku
Selahattin Yetgin






Sen, kırmızı bakışlı gecelerin gözleri yaşlı, gönlü savaşlı kadını
Ben, mor saçaklı dağların savaşçısı, yüreği aşka sabıkalı adamı
Akıyor günler durmaksızın hırçın sular gibi, aktıkça yatak arar
Boşluğu kucaklayan kollarımız, gün gelir, aşkla birbirini sarar

..

Devamını Oku
Selahattin Yetgin

Uzak düşünüşlerin satır aralarında buldum seni, merhaban oldu aşka gülüşün
Dilinde anlam bulan masallar yazdım sana, mutluluğun hıçkırık odasında öpüşün
Mor dağların yamaçlarında ara beni, bir serçe kanadında olsa da sevdama gelişin
Sol yanımdaki gümbürtüye daya kulağını yar, aşkın rüzgârları isterse bizi üşütsün


Mor bir gecede adresini arayan gül coşkuları gibiydi ellerimdeki ıslak sürgün. Bayram sevinçleriyle mutluluk iksiri dolduruyordu bir kadın boşalmış kadehlere. Seviler evreni kucaklayan bir renk halatı, sen mahzun dünlerin ütopyasını denizlere atan bir sevdaydın. Hangi ağacın altı daha serindi hiç düşünmedik ve rüzgâr hangi yönden daha hırçın esiyordu kestiremedik. Uzandık bir surun altına sonra, dizi oldu ilmek ilmek sana dizilişlerim. O mor dağların zirvesinde, o içime eğildikçe hışırdayan ulu ağaçların gövdesinde seninle kapandım kendime ve seninle içmiştim ölümsüzlük iksirlerini bir dikişte.

Gövdemin aşkı arayan dallarında tünemiştin yolunu kaybetmiş bir serçe gibi. En soylu hıçkırıkları getirmiştin belki de bana gelirken ve ben önce kanatlarını okşadım, ardından terini sildim sevdalı ellerimle. Zarif bir mutluluk hıçkırığı döküldü dilinden, masallar içindeki devlerle öpüşmeyi sevmezdi, ancak biz mülteci bir alevin kuyularında evliya sarılışlarla buluşturmuştuk ıslaklığımızı, kül rengi bir geceden geçerek bulmuştuk aşkın hicranlı artığını.

..

Devamını Oku
Selahattin Yetgin

O ılıman iklimli vakitlerin penceresinde hercai unutulmuşluklar zemherisini içer aşk, ufku tırnaklarıyla okşarken…
O sığ denizlerin kayıp medeniyetlerinde bir sebep ararız bu kahredici yolculuğa ve yalnızlığımıza, vakit düşünüş olur…
O kekre mevsimlerin yanaklarından içsel sevilerimiz akar, yosunlarla çevrili bu sevda denizinde sancımız sabrımız olur...
O raflarda gününü bekleyen gönül davalarımızın kararsız dudağından dökülen asil sözdür aşk, sevdikçe kahrımız olur…

Çoğul bekleyişler sürmüş ellerine bir kız. Ufuk çizgilerini birbirine ekleyerek, mağrur bekleyişlerin mor iksirlerini bir dikişte içerek ve umudun o hazin resmini aşkın kalemiyle çizerek. En koyu karanlıkları, en enlemsiz çarpıları ve ezberi bozulmuş pişmanlıkları birbirine çarptığın zaman şafakları çağıran o soylu sorguyu istemektir aşk, yanı başımda. Işıltılarla biçimlenen bir güneşin, ışıklarla harmanlanan bir gülüşün içinden süzülerek bana geliyordun, ben dudağımdaki sevgi sözcükleriyle yokluğuna içerken.

Yangın bahçelerinde vakit hangi mevsimi gösteriyordu bakmadım. Sen hangi mevsimin ağrılarından geçerek beni bulmuştun farkına varmadım. Gözümün merceğinde, gönlümün hicazkar seferinde kervanlar bizi bekliyordu. Ben ipekten gecelikler, sen altın oymalı kalemler taşıyordun bir aşka.

O umut kervanları şafakla yola çıktığında, seninle ben gülümseyişlerle birbirimize kenetlenip uzakları düşlüyorduk. Ellerimizi yüreğimize verdiğimizde ağaçlar biz geçerken saygıyla eğiliyor, kuşlar yüreğimin sözcüklerini sevenlere taşıyordu. Gölgemizde nice sevgililer dans ediyordu. Her sevgi kendi dalında olgunlaşan yasak meyveler gibi tatlanıyor, kıpırtılı yüreklerin madımak seherlerinde birbirini sevişmelere çağırıyordu. Geceyi üzerimize örttüğümüzde, gölgemizi geceyle böldüğümüzde ikimiz de aşktık, ikimiz de mor gülüşlü bir zebaninin odasında en soylu yasaktık.
..

Devamını Oku
Selahattin Yetgin

Ömrümün karanlık coğrafyasındaki aşktır adın, gövdemin çizgilerinde sürgündür aşk
Ruhumdaki bitimsiz masalların kahramanı kadın, gönlümün demirlerinde bağlı bir sal
Avuçlarımdaki yaşam çizgilerinde gizlidir varlığın, bir tek varlığınla anlam bulur masallar
Mutluluğa yol alan gemide yelkenimdir saçların, yalnız gelişinle çözülecek yasal sarılışlar

Uzak düşünüşlerin mor odalarında vakitler biriktirmiş bana bir kadın, sevdalı gözlerimdeki yerini arıyor. Adını unutmuş nicedir sevda, sarılmasız geçiyor ne yaptıksa yıllar. Umudun resmini yapıyor bir adam, çevresinde sevgiden donatılı boncuklar, ruhunda hüzzam ayrılıklar. Bekle diyor aşka anlar, kırık dökük anılar, zemheri zamanlar ve yorgun hazanlar. Her aşk özlemin dudağındaki o mağrur ıslaklıkmış, özlenen sevgili, beklenen yar, akıyor sarı denizlere sevdalı sular. Bekle diyor sevgili, er geç biter bu üşüyüş kışın ardı nasılsa bahar.

O buz kesmiş yalnızlığın ekseninden bir kaya düşer sensizken yüreğime. Sesin uzak ülkelerin yelesindeki tutunuş olur. Sessizlik ılık bir rüzgârın kekre fısıltısı, özlemin dokunmasız geçen yılların mor hüzünlü askısına tutunur. Bakışlarınla ısınan gövdemin son demiyle kapanırken aralık mevsimler, ben yeni umutların yeşil kırlarına atarım kendimi. Adın varlığınla aşk olur, tadın yaşamak olur ve sen kadın kokunla ve sarılışlarınla ömür gibi dolarsın yorgun gönlüme.

Avuç içimizdeki karanlık çizgilerden bir liman yaptım sana, aydınlığa çıkan yol haritanda karşıla beni diye. Korkuların satır aralarından sarılmalar çizdim aşka, ruhundaki çelişkili masallardan bir oyun çıkar diye. Sana arzular biriktirdim, kimi uyanık, kimi karanlık, hepsini avuçla diye. Umut arası bir ağlayış var buralarda, bir avuç toprakla kapatmak için. Hayat diyorlar ölümün zıt adaşına, bir varmış, bir yokmuş öyküsünce. Sarılmak gerek hayata ve aşka ah, bütün masallar mutlu bitmiyor ve her aşk karşılığını hak etmiyor.
..

Devamını Oku
Selahattin Yetgin

Kendi tasvirini çizemez aşk boş duvarlara, vedasız ayrılıklarla besler kendini
Her insan yalnızlığın o tunç kapısından geçer, bekleyişlerle örseler bedenini
Ölümsüzlüğün kentlere düşer yolu kimi, kendi gölgesiyle sevişir hep geceleri
Damıtılmış anların dergâhıdır hayat, bir simyacının heybesinde ararız gerçeği

Kırık bir iç sesiydi yokluğunda tutunduğum. Yankılarla ruhumu alabora eden, alıp o ruhu çok uzaklara, kuzuların meleştiği yeşil kırlara götüren bir bahar yeliydi sanki kulaklarımdaki uğultun. Umutlar dolayıp dilime, coşkular sürüp bedenime ve aşk dolayıp ellerime o uçurtma şenliğine, o genç kızların kahkahalarla güldüğü mor tepelerde boylu boyunca uzanıp, seni, sesini, nefesini dinlemekti tek dileğim.

Kayıklar geçiyordu denizlerden, sevgililer el sallıyordu bize bir sahilden ve martılar konuyordu dizlerimize, gagalarında ıslak simitler, gözlerinde şiirler, gelişini kutluyorlardı yanık çığlıklarıyla. Uzakta olan ne varsa yakınımızdaydı işte. Hayat boyu irdelendiğimiz bütün olumsuzlukların retinasında güneş batıyor, gözlerin gecelerime doğuyordu. Yoksul bir kent kaçağıydım yanı başında ve bir öykünün repliğini mırıldanıyordum seninle.

Her şey sendin ne yana dönsem, her şey varlığındı ne kadar inkâr etsem. Onulmaz bir düşünüşün raksıyla alev alev olan bedenime vedaları sürdüm, istemeden ve sesinin efsunlu tınısıyla ve beni bağladığın o mor büyüyle kalmayı diledim ve el salladım gidişime, yürek bağladım gidişine ve sarıldık ağladık ilk kez seninle. Türküler anlam bulmuştu sevinle, ülküm sen oluverdin içtenliğinle, sonra yakamoz ışıltılı bir denize daldık, sonsuzluğa kulaç atarak birlikte.
..

Devamını Oku
Selahattin Yetgin

Zılgıt vakitlerin penceresinden hayatı izliyorum, ruhumda aldanmışlıklar
Yangın suyla sevişiyor, yanık ormanların derinlerinde hazin yaşanmışlıklar
Aşkın muştularıyla geçtim koca ömrü, ruhumda tortulu hicranlar, sancılar
Tutkumun salına tutunuyor bir kadın, yüreğinde dokunulmamış baharlar

Rüzgârın taşıdığı tortularla oluşan dağların mor okyanusuna polen taşır kuşlar. Gökyüzüne saçlarını serer bir kadın, üşümüş yüzünde kurumuş hıçkırıklar. Kartal avını süzer yamaçlarda, av nafaka toplarken yağmalanmış ve kıymeti bilinmemiş yanık ovalarda.

Kızdıkça güneş, sırtını yakardı ateş. Dokunurdu rüzgâr geceleri endamına patlardı tomurcuk, ayrılık vakti olurdu yüzlerini yakan direnç. Mevsim tavlı unutuluşların narıydı belki de, devrildikleri sarı topraklara yürüyünce suların dilindeki lal/i aşk.

Kırpıntı cümlelerden şiir örüyor insanlar, ökçesiz yalnızlıkların ırak limanlarında aşkı bekler iken. Daralmış göğsünde bir adam gücenmişlikleri saklıyor ve kuluçkada çürümüş umutlarla asırlardır hep yek gelişlerin zılgıtlarıyla ömrünün tespihlerini çekiyor.
..

Devamını Oku
Selahattin Yetgin

Haylaz düşler biriktirdiğimiz bir ömrün sarı ovalarında seni bekliyorum
Acının sarnıcından doyumsuz sular fışkırıyor, dudaklarımda kuru elveda
Bir gülün tohumu daha bırakıyorum toprağa, gönlümde acılar göveriyor
Küflü yalnızlıklar dolaşıyor damarlarımda, göğsümde yoksul bir aşk üşüyor

İç içe girip kendi içimizdeki içlenişlerin dar geçitli vuslatlarından öz toplarız, kulaklarımızdaki yaşam ezgileri çınlarken. Gülücüklere özlemli yüreklerimizin öksüz kıyılarında mor düşünüşlerle demleniriz, göğsümüzdeki asil yamalıklar içten içe koparken. Çığlıklar yangın çıkarır ve her dalga o çığlığın içindeki nar-ı aşk yudumlara bölünerek içilir. Göz bilmese de, öz sarmasa da ruh tanır coşkusunu, ılık ılık bir rüzgâr geçişiyle çok uzaklara mutluluğun selamını götüren sevda selleri gibidir.

Kanatlı düşlerimizin prangaları sevişlerinde bir tadımlık fallar atarız dilimize, şekerpare sevinçlerin fırtınalarında huzurla ısınmak için. Kırık bir saz olur yaşam ellerimizde, üşür damağımız, söz bulamazken biz türkülerimize. Yangın duvarı aşar ve gönül dünleri okşar, mırıltılı bir sessizlikle akarız hayatın nehirlerine, karışırız dalgalı göğsüne sevginin, sarılırız bize yar olmak için can atan gelgitli denizlerin derinliklerine.

En onulmaz anlarda bir yolculuk turuna bağlıyorum bu yüreğin halatlarını, uçarı rüzgârların sırtına tutunarak. Kelimeler sıkışık bir ömrün içinden süzülerek arşa değiyor, ben ruhların gözyaşlarını biriktiriyorum hıçkırarak. Yorgun bir şehrin kıymıkları batıyor arada bir tenimize, uçuruyor saçlarımızı zamansız bir rüzgâr, ılık seviler topluyoruz sokaklarda,
..

Devamını Oku
Selahattin Yetgin

Kangren gönlümdeki efsundur kokun, uzak limanlarda beni beklerken aşk
Gölgesiz düşünüşlerimin yağmursuz ormanıdır yaşamak, kanatır yokluğun
Kısacık anların yelesinde yüreğim üşüyor, biçare sığınağım olur yar öpüşün
Hüzünlü çehreyim sana, seni düşündükçe vedalar yüreğimi uzaklara götürür

Adına hasret denilen tutkuların penceresinde aşk yolumu gözleyen bir kaçak, özlem dumanlı gözlerinde hırpalanmış bir yıldız alacası, yorgun yüreğimde bekleyişlerin delirmiş sancısı. Umut yanık ovalar gibi yağmurları bekler, seven göğsümden fırlarken sonsuzluğa kavuşmanın yalın duası. Gecemin yakasında kokun var gülüm, sabret çıkacak elbet bu kahırlı günlerin de yasası.

Sarsılan bir direnç odasıdır bazen yüreğimiz, aşikâre damlalar birikir göz çukurlarımızda ve vakitsiz damlar biz umutların kuru yastıklarına başımızı yasladığımızda. Yanık türküler mehlem olmaz ah yaramıza, her nakarat dağlar gönlümüzü, her söz dokunur hışımla o umutla atan kalp sığınağımıza. Kekre bekleyişlerin kapsülüne aşk zerk olur yine de, mağrur yaşam şarkılarıyla olgunlaşır hayat denen hazin meyvemiz.

O savruk gökyüzünün yelesinde hüzünlü bir çehre seçtim sana, sarılası bedenine kapılıp çok uzağa taşımak için dertlerini. Vakitsiz ağrılar inen gözlerinden sil kadınım gölge düşmemiş güneşleri. Ben ruhunun artçı dalgasına vurgunum, sen sabırlı gönlümün duldasına. Yakarın olsun sevgim, tutun kavuşmalara kelepçeli ellerime. Yanık ayaklarımızı vakitsiz yağmurlara tutarak mor dağlara sürelim mutluluk atımızı.
..

Devamını Oku
Selahattin Yetgin

Yorgun bir aşkın seyir defterine adını yazdım, hüzünler ektim bekleyişlerin ovalarına
Acının sargılarını değiştirdim her mevsim, ırmaklar boyadım ah sevdanın fırçalarıyla
Yangınlar biriktirdim seni özledikçe, geçtim ulaşılmaz çağlarını sabrımın fışkınlarıyla
Yalan bir ömrün gölgesinde bekledim seni, kavruldum sönmeyen sevda yangınlarıyla


Yorgun yılların yol dokunuşlarıyla sürüp içimizdeki emsalsiz sevinçleri uzaklara bir kol ararız bedenimizi saracak, çocuk mutlulukların terkisinden toza bulanmak için. İç dökülüşlerimizin sureti yansır ah aynalarda, kırık bir şarkının dimağındaki hıçkırıkları duymak için. Oysa, aynı yaşamın içinde kırık bir akşamüstünün düşünsel nidasına avuçlarımızı uzatınca dalar gideriz dünlerin suskun günlerine. Bir çığlık asılır gölgemizden, umarsız gülüşlerin parklarına çocuk gölgemiz sokulur ve içimizdeki o dingin yaşanmışlıklar hüzünlü bir şiirde son bulur.

Yalnızlık duraklarının madımak vakitlerinde yoksul bir düşün ruhu yüzer sularda, ışır içimizin yongaları ve düşeriz girdabına şiirlerin. Yaşamak sızar bahar dallarından, derin bir nefesle yürürüz hayatın içinde, adımızı ezbere söylerken göğsü dalgalanır uçsuz bucaksız denizlerin. Ömür tükettiğimiz gölgesiz çardakların tozlu döşeklerinde ruhumuzdaki kangren yaraları sararız, gövdemizin yol haritalarında hiç yaşanmamış çağları bulmak için. Çığlıklar büyür içimizde, güneşler altında dağlanırız bir yudum aşk için.

..

Devamını Oku
Selahattin Yetgin

Her sabah yenilenmiş düşler doldururuz avuçlarımıza, üşüyen ruhumuzun kayıp rotasına dingin adımlar atarak
Her sabah üzünçlü vedaları atarız ardımıza, kayıp dünlerin sularını geçeriz aşkla, ruhumuzdaki peçeleri yırtarak
Her sabah biçare umutların dağlarına bakarız, giden gelmez sevdaların yanık uçlu şiirlerini özlemle kucaklayarak
Her sabah umut koyarız tanımlayamadığımız hayatın adını, yoksul ömrümüzün yorgun döşeklerini güneşlere asarak

Mor ışıklı bir odada kımıltısız sarılışlara yorgun damarlarımın kaynaklarına kadın ruhunu at bu gece. Yaman öpüşlerinin kayıp tarlalarından sıvazlayarak avuçla bereketli tohumlarımı, damarlarımdaki şah mat coşkuların yanık nidalarıyla sustur yar er çığlıklarımı. Omuzlarından sular kayarken, dudağından ruhuma ballar damlarken doldur aşkın peteklerini. En doyumsuz sarılışların kırlarına uzanalım sonra, ay resmimizi yapsın, gece umarsız ağrılarımıza şifalar kaynatsın ve seninle anlamlı anların şafakları asla karanlıkları aratmasın.

Aynı odadan yaşamın geniş ovalarına dağılan gölgelerdik, adımız yankılanırken ödünç masallarda. Tersinden okunan sözler gibiydi hayat, yorgun damarlarımızı zorlayan pusatsız sevdalarda. Andımızdı aşk yine de, tahtından düşmüş bedendik biz boş sokaklarda.

Kırık bakışların ezgin cümleleriyle ıslanırdı tenlerimiz yürüdükçe biz aşka. Kıyıda tenha yerler arardı gölgemiz, gecenin köşkünde bir yorgunluk telvesine karıştığımız anlarda. Dalga kumla sevişirken biz gözlerimizin utangaç raksını yudumlardık boş bardaktan.
..

Devamını Oku
Selahattin Yetgin

Gölgeli bir mevsim var ufukta, yüreğimin dalgalarında hüzünlü bir köpük
Yorgun zamanlar birikti avuçlarımda, soylu bir düşünüş olunca yolculuk
Dudağımda hüzzam tınılar, kırgın nidalar ülkesinde çalıyor unutulmuşluk
Şiirlerimi yüzyıl öteye taşıyor mor kanatlı kuşlar, gagalarında sonsuzluk

Usumuzun karanlık yollarından umutlara topuk vuran kervanların aydınlığa çıkan yolculuklarından alaz bir hüzün yayılır ve çığlıklar ekerek ilerlerler yaşam çöllerinde. Köklü bekleyişlerin çarpılarla demlenmiş molalarında bir sevda hesaplaşması vardır, araya acılar su serpmeden ayrılık ırmaklarına türküler ekeriz. Bu yüzden hicranın nar gözelerinden coşku damlar ve her gidilen adresin kapısında bu yüzden devrilmiş bir ömrün ismi aşkı sayıklar.

Yorgun bir zaman artığına uzanınca ellerimizin aksi, yamalı bir düşün kapılarını aşar güneş, içimizdeki deli özlemlerin sığınacağı tek yer olur göğsümüzdeki ateş. Kırgın türküler büyür dilimizde, bir otobüs penceresinden uzaklara bakar, gönlümüzdeki coşkun ırmaklara taşlar atarız. Deniz olur sevda, aşk olur dalga ve gün gelir yaşamak olur dudaklarımızdaki o hüzzam veda.

Ölümlerle kendimizi yaşamdan soyutladığımız anların kırık düşünüşlerinde bir zaman ıslığı yapışır dudaklarımıza. Ağıtlar koynumuzda kaynayan kazan, mevsimler donuklaşmış bir zaman, geçmiş de hâsılasız devinimlerle yaşanılmış bir hicran olur. Damarlarımızda büyür düşler ve yürür içten içe asi bir sürgünce, sokulur şiirlere ve tutunur yüreğimizdeki o en asil değerlere. Hayat gibi aşkın ovalarında savrulur, erdem gibi asil soylu bir hüzün sarmaşığına tutunuruz.
..

Devamını Oku
Selahattin Yetgin

Yarını yitirmekten korktuğunda sessiz ve içten ağlarsın
Sesinin tüm uzaklıkları dövdüğü bir zaman kapsülünde
Gürül gürül bir sevda büyüyor özünde, tedirgin ve aşikar
Yüreğindeki tutsaklıklara aldırma, sal taşısın berrak sular…

Ölümün tahta köprülerinden salınarak geçmek için daha çok erken, ‘Uzak dağların asi maralı’. Her gün ışıltılı bir yaşama kurulur sevdanın çalar saatleri. Ayın ve yıldızların parlak ışıkları altında tozlu yollarda yürürken uzakları dinlet Aslı’nın yüreğine. Can bedende emanet bir nefestir ve tanrıya uzanan masum bir çiçektir. Gönlünün Ummanlarına yürüdükçe bu yaşamın adaleti seni de huzurun kollarında mutlu gülücüklerle büyütecektir.
Vurgun yedikçe kuşlar yere çevirir bakışlarını. Her yüreğin hazan mevsiminde içerden sürgülenir kapılar ve yalnızlığın diplerine çökersin inadına. Her ışık rüzgarla çarpışınca somurtur geceye. Zaman, vurgunlara sevdalı bir sünger avcısıdır. Umut, yaşanası bir yarındır ve nilüferler özgürlüğe yüzerler yemyeşil sularda. Yaşamın yarınlarında hayat tüm eksilerin bileşiminden artılara taşır kendini. Örümcekler düşlere ağlar örerken bu kargaşalı karanlıklarda kendini kilitlersen aşka umutların coşkuyu doğurmaz, suların buz tuttuğu saçaklarda ellerin asla ısınmaz.
Gürül gürül suları taşırsın özünde, kimi tedirgin, kimi aşikar. Küçücük çakıl taşlarını sürüklersin gidişinle, akışınla. Yüreğinde binlerce isimsiz balıklar özgür kulaçlar atar, büyümeyi istemeden. Göğsündeki okyanusların derinliklerinde aldırma adresi olmayan meçhul çığlıklara. Kendine bile adaleti olmayan anlamsız töre başkaldırılarına yatırma başını pusatsız akşamlarda. Taşın çakmak, ateşin ırmak, denizlerin de madımaklara karıştığı al yalaz dağların aç kalmış yılanları beslediği bu hayat sahnesinde kin düşürme gencecik yüreğine.
Sırtını sıvazladığımı, sırrını bir kutsal emanet gibi sakladığımı, dokununca yüreğine iniltilerle ağladığımı, gövdemdeki ilk yaz ışıklarıyla özgür yürüyüşlerini hayallerimde yaşattığımı unutma sakın. Namlusu ölüme çevrili tüm silahlarda dil çeker tetiği. Martıların çığlıkları karışır ay karanlık gecelere. Kutsanmış bir sevdanın delice yangınlarında hiçbir sevda darağacını kendi kurmaz. Kuşun kanadına cesaret baharda yürür, yürekteki ağrılar da ıhlamurlar çiçek açtığı zaman daha çok hissedilir.
Şimdi sus, ilençli sancıları, yüreğindeki ağıtları, bedenindeki ağrıları mor çiçeklerin yetiştiği uzak ülkelerin isimsiz kaya diplerine göm. Kurtların iz sürdüğü, kuzuların burnunun dikine yürüdüğü ve suların asırlardır aynı yöne aktığı bu hayat sahnesinde kınalı avuçlarında ilk yaz sevinçlerini taşı. Kuşların örümcek ağlarına takıldığı, anaların tüm rüyalarında ağlayışlara sarıldığı, uyanıp uyanıp dizlerini dövdüğü ve her gece ölümün avına kahkahalarla güldüğü bu hayat labirentinde öksüz sevdanı söyleme, dostuna düşmanına.
..

Devamını Oku
Selahattin Yetgin

Anlamlardan arınmış algıların yol haritasında kaybolan gençliğimiz
Yudumlara böldüğümüz sevinçlerin mayınlı odalarında sevilerimiz
Özlem çekiyoruz rengini kaybetmiş sulardan, değişti denizlerimiz
Kekre bir gözyaşıymış mutluluk, özünü yitirdi çocuk gülüşlerimiz…


Renkli balonlarla düşleri uçuruyor uzak bahçelerde çocuklar, masum dileklerin koynunda ıslanırken kâğıttan uçurtmalar. Yangının devrim çığlıkları var sokaklarda, daralmış ve hazzını yitirmiş yaşam öğünleriyle tüm sofralardan aç kalkarken yaşamaya sevdalı insanlar.

Hangi dalın fışkınından dökülürdü yaşam lezzetin! . Sen yoksul bakışlarımdaki en zengin şölendin. Eskimiş çerçevelerde tebessümüm, ruhumun simlerindeki aşk simgesiydin. Duvarda resimler üşürdü seni özledikçe, sen varla yoğu temsil eden en soylu gülüşümdün.

..

Devamını Oku
Selahattin Yetgin

Aşk, her gün öğünümüze düşürdüğümüz saydam yalnızlığın resmi
Mağrur kırılmışlıklarımızın hazin iskelesinde yüreğimizi tamir vakti
Çoğul düşünüşlerimizin korkularla betimlenen en tanımsız sureti
Aşk ki, iç çekişlerimizin kendi yoksulluğuna kaynayan hüzün kemiği

Kaşığımdaki lokmayla geldi kokun içimin kapalı odalarına, sevdanın koyu gölgesinden seni izlerken. Yamalı yelkenliler geçiyordu çok uzaklardan, ben özlemin nöbetleriyle bir sahilde titrerken. Yosunlar biriktirmişsin yokluğumun dolaplarında yar, kilitli kapılar ardında sesimin özlemine ağlarken, susup yokluğuna ah, kıymık sancılarla gözlerinden ben aşk olup akarken. Yanağına tuz düşürdüm yine, oradan süzülüp yüreğime sen bir denizce akar iken.

Yapışkan bir arzunun işkence odasından kaçarak gelirdin sözlerimin kıyısına. Sana biriktirilmiş arzularıma göğsünü açar, işkence artığı bedenini soyardın yeniden gönlümün ferine. Durmaksızın sökülürdü içimiz birbirine ve eklenmeyi beklerdik ansız dönüşlerle aşkın günlüğüne. Dalda meyve üşür, gökte bulut yönünü şaşırır, umutlar dağınık yataklarda soluğumuzun isyanına karışırdı. Sensizlik sürerdim kuru ekmeğime, senli düşlerimin dağında ben kimsesizliğimin savruk dualarıyla dolaşırdım.

Terli bir molayla kükreyip kendi kabımda varsıl bakışlarla sokuluyorum seni düşündükçe aşkın karelerine. Turuncu bir şehirde kekre yaşlarla dam arıyorum ıslak bedenime. Tükenmez kelimelerim sensizliğin dikeylerinden tırmanırken ben unutuluşa. Vakit yosunlu kelimeleri limandan uzaklara çağırıyor, ben sükûtla devrilmişim kendime, gözlerim sana kanıyor. Ufuk çizgilerine kafes arıyorum anlayacağın, ruhum darda, göğsüm harda ve aşk denilen muamma yüzüyor sarı sularda.
..

Devamını Oku
Selahattin Yetgin

Rafa kaldırılmış mutlulukların közüne söz atıyorum, avuçlarımda umut
Kendi yalnızlığımı öğütüyor hayat, gelgitleri beklemekte yalan ırmakları
Nakaratı ölümsüz ömürlerin mor sızısı içimde, yürüyorum aşkın ülkesine
Parmak uçlarımda üşüyor alev, özledikçe ben seni gömülüyorum derinime


Tutsak şarkıların ara nağmeleriyle iç sesimizi beslerdik o kırgın ayrılıkların salaş iskelesinde. Acımızı iyotlu denizlerin yırtık ağları dikerdi, ışıksız gecelerin derinliklerinde birbirimizi ararken. Durmaksızın ilerlerdi saatler, yoksul düşlerimizi üşümüş parmaklarımızla okşarken. Göz göz olmuş mevsim çağlayışlarını kavrardı şafağın rengi, daralan gönlümüzün kayıklarıyla geçtikçe denizleri. Emek har olurdu gönülde, ruhumuzun kıraçlarında açtıkça sevda çiçekleri.

Dağlar aşarak, yollar aşırarak yorgun döşekler atmak istiyorum yufka kokulu köylerde yorgun gönlüme. Rüzgâr bahar sevinçleri sunuyor tüm canlılara, nefislerde muhteşem bir açlık. Aşkın kırık ışıklarını dolduruyorum heybeme, ruhumun ışıklı ovalarında tanımsız sevdalar. Güneşin şefkatiyle çiçeğe durmuş can erik, dalda arı polen avında. Kılı kırk yararak meyveye duracak hayat, dudakta aşk, ruhta sevda mevsimleri soymakta. Bulut yangın çeviriyor toprağın özüne, yasal sarılışlarla özlemin tohumlarını avuçlarken aşk yatakta.

..

Devamını Oku
Selahattin Yetgin

Kıyım yolculukların kalabalık peronlarındayım, vakit hüzzam bir düşünüş
Kaygılı günler biriktiriyor yorgun insanlar, yaşamak dedikleri hazin öpüş
Düşler ekiyorum sevdanın coğrafyasına, yalancı ekranlarda kavga, dövüş
Mevsimler harcıyoruz hoyratça, aşk dedikleri bekleyişle takas edilen ölüş

Gövdesiz güzelliklerle donatılıyor şehirler, kıyıda köşede mesanesiz çöpler. Kaygan duvarlar çöktü, sınırlarda üç boyutlu ışıklar. Doygun ruhunda yaşamın elips kahırlar ekiyor insanlar cilalanmış taşlara, yosun tutmayan yüreklerde kopar iken fırtınalar.

Tozunu toprağa sunan dalların ve yelini dağlardan alıp köylere çeviren anların kırık ışıklarını topluyorum uzaklarda bir yerlerde. Mataramda yaşanmamış yutkunuşlar, ruhumda paylaşılmamış hazlar. Kayıp sırlar topluyorum çıplak dağların mor patikalarından, dudağımda kaynağını arayan türküler.

Kendi kahrının sağanak akışında günler, insanlar hızlı bir çöküşte, aldanışın reyonlarından sahte ömürler beğeniyorlar. Dudak yabancı kalmış hazza, ten kanıyor mızraptaki utkuya, biçare sarılışlarla tutunuyor tutku saza. Türküler yakıyorlar durmaksızın ruhumuzdaki doyumsuz yaşam sazlıklarına.
..

Devamını Oku
Selahattin Yetgin

Sürgün gecelerden söküp aldım adını, attım karanlık denizlere
Kudurmuş balıklar gibiydi hayat, parçalandı kederler göğsümde
Öksüz öfkemin surlarını aşamadı aşk, tutundukça ben özlemine
Sensizliğin şiirleriydi hep yazdığım, dağıttım bezirgân düşlerimle


Dinginsiz yağmaların kabuk mevsimlerinden arta kalan bir tutam sorgu kıymığıdır aşk, acıtır dokundukça. Karanlık sulara kürek değdikçe kanar deniz, bir dökülüşün sargısı yaramıza sokuldukça. Kırgın damlalar yuvarlanır gözlerimize, küçücük bir gülüştür canımızı acıtan kimi, güldükçe o yorgun çehreler açılır mutluluk denen ufuklarda. Su harladıkça yangını, mavi bir masal demlenir hayata. Kırık dökük öykülerin ılık sayfalarından mevsimler hızla geçer, sarılır günler kanamalı günlüklerden çıkarılan umarsız sancıya.

Yangın artığı dalların vadesi dolmuş hıçkırıklarıyla çiğniyorum öksüz ağrıları. Sevdayı gökyüzünde sananların ve umuda eksik yakarılarla yelken açanların fısıltısıyla örselenir acılar. Duman içtiğimiz anların kırık yapayalnızlığını yudumladıkça kahkahası duyulur mağrur aldanışların. Koparız kendimizden acıdıkça aşka ve yolarız yakalandıkça aldanışa masal olmuş tüm yalnızlıkların kirli yakasını mor dargınlıklarla.

..

Devamını Oku
Selahattin Yetgin

O dingin söz arasında bakışların, eksilen günü biçerdi hayat eksenimize, dışarıda yağmur serpintisi, havada ayaz.
Sırlar dökülürdü dudaklarından, satır arasındaki kelimeler bir martının çığlıklarına karışır, sözlere dönüşürdü haz.
Tadımlık mutlulukların yanık sularında bakışlarım resmini örselerdi, dudaklarımızdan dökülürdü harelenmiş bir yaz.
Kısacık anların sevinç molalarıyla devrilirdik düşlerimizin gölgeliğine, avuç içlerimizde kanardı aşk denilen hicaz...

Dingin suları okşadıkça gecenin eli, kıyılır taşın yüreği. Yarayı sabır iyileştirir, sargıyı öper usulca yârin sesi. Devrilmiş günlerin kayıplarını biriktirir bir adam uzak kentlerde, düşürmez elinden kalemi. Sevda kırık bir saz gömleği, düşler tarlasında yeşeren aşk çiçeği. Dünlerin kalıplarını kırıp attım denizlere, mutluluk yosun gözlerinin yanık yolcu şerbeti.

Damıtılmış efkârların alanlarında sürüler güneş depoluyor üşümüş ruhlarına, kürsüde sevgisiz yalanlar. Hangi bozgun hayranlıktır, hangi yaşamın karşılığı yangındır, yanıtsız bakışlarla tüketiyoruz yaşamları. Binlerce gözle korunuyor koltuklar, şakşakçılar istila etmiş makamları. Hangi yarınlara bu umarsız yolculuk, hangi fırtınaya direniştir mutluluk, yokluk sarmış bütün ocakları. Susuyor öfke, tükeniyor kum saati, avuçlarımızdaki çizgileri bile öğütüyor yalancı don dişotların doyumsuz değirmenleri.

Suyla öpüşen yanık bulutların yakasından dökülüyor kir, dışarıda gök gürültülü kıyamet. İnsanlar şimşek avında, en güzel anı yakalamak marifet. Dudaktan sağılıp hazla karışıyor aşk, yanık tarlalara özlemle akıyor bereket. Bir kadın kendi iltica sevilerini sorguluyor uzak kentlerde, ellerinin çizgilerinde sabırlı himmet. Küskün özlemler çığlık nadasında nicedir, duvardaki saatlerde aşkı hiddet. Ne zor marifetmiş beklemek ah, umutların soylu sandıklarında kendi ipini çekiyor sensizlik denilen asalet.
..

Devamını Oku
Selahattin Yetgin

O dingin söz arasında bakışların, eksilen günü biçerdi hayat eksenimize, dışarıda yağmur serpintisi, havada ayaz.
Sırlar dökülürdü dudaklarından, satır arasındaki kelimeler bir martının çığlıklarına karışır, sözlere dönüşürdü haz.
Tadımlık mutlulukların yanık sularında bakışlarım resmini örselerdi, dudaklarımızdan dökülürdü harelenmiş bir yaz.
Kısacık anların sevinç molalarıyla devrilirdik düşlerimizin gölgeliğine, avuç içlerimizde kanardı aşk denilen hicaz...

Dingin suları okşadıkça gecenin eli, kıyılır taşın yüreği. Yarayı sabır iyileştirir, sargıyı öper usulca yârin sesi. Devrilmiş günlerin kayıplarını biriktirir bir adam uzak kentlerde, düşürmez elinden kalemi. Sevda kırık bir saz gömleği, düşler tarlasında yeşeren aşk çiçeği. Dünlerin kalıplarını kırıp attım denizlere, mutluluk yosun gözlerinin yanık yolcu şerbeti.

Damıtılmış efkârların alanlarında sürüler güneş depoluyor üşümüş ruhlarına, kürsüde sevgisiz yalanlar. Hangi bozgun hayranlıktır, hangi yaşamın karşılığı yangındır, yanıtsız bakışlarla tüketiyoruz yaşamları. Binlerce gözle korunuyor koltuklar, şakşakçılar istila etmiş makamları. Hangi yarınlara bu umarsız yolculuk, hangi fırtınaya direniştir mutluluk, yokluk sarmış bütün ocakları. Susuyor öfke, tükeniyor kum saati, avuçlarımızdaki çizgileri bile öğütüyor yalancı don dişotların doyumsuz değirmenleri.

Suyla öpüşen yanık bulutların yakasından dökülüyor kir, dışarıda gök gürültülü kıyamet. İnsanlar şimşek avında, en güzel anı yakalamak marifet. Dudaktan sağılıp hazla karışıyor aşk, yanık tarlalara özlemle akıyor bereket. Bir kadın kendi iltica sevilerini sorguluyor uzak kentlerde, ellerinin çizgilerinde sabırlı himmet. Küskün özlemler çığlık nadasında nicedir, duvardaki saatlerde aşkı hiddet. Ne zor marifetmiş beklemek ah, umutların soylu sandıklarında kendi ipini çekiyor sensizlik denilen asalet.
..

Devamını Oku