Kimilerine
tüm zaman dilimleri mordu.
Bulutlar..,
İnsanlara hıçkırıp ağlıyor
sanki boğuluyordu.
Öylesine ki..
Tarif çok zor
nasıl anlatsam ki..
Yağmur sel tufan.
Eyüp Kurukavak mahallesinde,
bodrum katta ev tutan..
Orta Anadoluda bir kentin,
adı haritada yazmayan köyünden
iş bulma hevesiyle kopup gelen..
Malta yada Bayrampaşa amele pazarında,
kendisini çağıracak bir iş sahibinden
yılgın gözlerle iş bekleyen..
İkisi bekâr üç kardeşten,
büyük ve evli olanın adı Satılmış.
Kendinden önce ölü doğan,
dört kardeşi nedeniyle Allah'a adanmış..
Sevemediği adı
nüfus kağıdına bu nedenle yazılmış.
Sevemediği kaderi değil.. Sadece adıydı.
Zor geçen günlerine tevekkülle katlanır,
orucunu tam tutar,
cumayı kaçırmazdı.
Kazandığı paranın
seyrek te olsa köyüne, dul anasına
yollayacağı kısmının..,
Ne kadar darda kalsa
kuruşuna dokunmaz..
Adeta namusu gibi korur saklardı.
Ortanca İzzet biraz haytaydı.
Ne işle ne evlilikle
yıldızı barışmazdı.
İşsiz günlerinde bin bahane uydurur,
Satılmışın yanından savuşur,
Cibalide..,
Hemşehrilerinin gittiği
hıncahınç dolu kahvede,
askerden beri çekmekten bıkmadığı
Taş tesbih sağ elinde..,
Bağdaş kurup oturduğu sandalyede
heyecanla tırnağını kemirip
garsonun on dakikada bir getirip
önüne bıraktığı çayı yudumlar..,
Video seyrederdi..
Çalışması için,
ya cebindeki paranın bitmesi..
Ya da ağası Satılmıştan
iyi bir azar işitmesi gerekirdi.
Aslında canı isteyip çalıştığında
kimselerin yarışamadığı duvarcı ustasıydı.
Ama beyaz perdeye
inanılmaz bağımlıydı.
Her gece yatarken ettiği tek dua..,
Bir filmde kısacık ta olsa oynamaktı.
Sabahtan gittiği Malta amele çarşısında
işler dağıldığında..
Eğer o gün nasipsizse,
ayakları Beyoğlu'na doğru bilinçsizce,
gönlünü bedenini sürüklerdi.
Figüranların eski artistlerin,
zaman katlettiği
eski dekorlu kahvenin,
dip masasına usuulca sığışırdı.
Cebindeki parayla işsiz dinazorlara,
üşümüş kursaklarına gidecek,
birer ikişer çay ısmarlardı.
İçim süresince edilen başta savma sohbetin
başlıca konusu..
Hangi aktörle hangi filmlerin
çevrilirken neler yaşandığıydı.
Onlar ballandırıp anlatır,
İzzet hayranlıkla bakınır..
Hepsi Hollywood'da dağıtılan Oskar'ın
say ki kazananları.., Ya da adaylarıdır.
Akşam yaklaşıp
eve dönüş saatleri geldiğinde,
Öfkeyle mırıldanıp..
-Satılmış şimdi yine neler söyler,
söylese de haklı birader.
Bidaha gelirsem şart olsun.. Deyip,
olmayan karıyı boşardı,
yakası açılmadık bir sürü küfrü günahı
fısıltıya peş peşe sıralardı.
-Ulan bu alçaklar, çaylar bitince
neden sıvışmaktar hep birlikte.?
Yoksa,
yoksa.?
Yahu nedir hey koca Rabbim,
yoksa bunlar benim,
bir bardak çay hatırına
yanaşıp ta sağıma soluma,
ondan mı selam vermedeler.?
Ondan mı yüzüme gülmedeler.?
Bu düşünceler beyninde
durağa doğru yürürken..,
Çalan cep telefonundan
acele, artistler kahvesine
dönmesini söyledi arayan.
bir solukta girdi kapıdan içeri,
arayanı buldu.
Ayak üstü kesik kesik kelimelerle,
sorup soruşturdu..
Aldığı cevap..,
Kadir yeni filminde inşaatda çalışan
oradan gözünü karartıp meşhur olan
bir kabadayıyı oynayacak.
Aylardır beklediğin fırsat önünde,
göster kendini evlat.
Sen onunla birlikte duvar ören
aynı köyden arkadaşı olacak..
Bir iki sahnede görünecek,
belki de iki üç kelime konuşacaksın.
Acele ile telefonu yazdı,
sonraları anlatırken dediği gibi..
Kâlbi adeta durayazdı.
Gün geldi film başladı,
İzzet bir duvar örüyor, bir duvar örüyor..
Çekim yapılan gecekondunun sahibi,
aman bitmese şu film de..
İşçilik bedavaya gelse diye,
sabah akşam dua ediyor.
İki üç gün sonra Kadir abisi geldi.
Soyunup iş tulumu giydi.
Üstünü başını biraz harçla,
çimentoyla tozladılar,
birlikte çalışmaya başladılar.
İzzet göz ucuyla bakmakta..
-Hele kabiliyetsiz..
Eline de mala hiç yakışmamakta.
Yahu bu nasıl artiz.?
Artiz dediğin her şeyi
ama her şeyi bilmeli değil mi.?
Film icabı yapılan döğüşler,
İşlenen cinayetler..
Göz açıp kapayana kadar süren
bu sahnelerin,
bitiminde toplanan ekibin..
Ardından bakakaldı,
alacağı parayla yapacağını düşlerken,
herkes dağıldı.
Üç günlük yevmiye için,
tam bir ay Yeşilçam'a taşındı.
Kanına işleyen sanat aşkı,
zaten az olan çalışma şevkini iyice kırdı.
Artık Satılmışın azarları
vız gelip tırıs gitmekte..
Bir kulağından bile girmemekte.
En küçükleri Tahir,
bir acaip ecinni..
Şeytanlıkta mahir.
Köyde dağıtmadığı folluk,
kasabaya okula giden çocuklardan
ortak olmadığı yolluk yok.
Sıra derse yazın imeceye geldi mi..
Öldür Allah ses vermez, sanki sağır ses almaz..
Uyuşuğun önde gideni zahir.
Yaz tatillerinde..,
Bol gölgeli ağacın dibinde,
döne döne uyur..
Koyun keçi ne halde mümkün değil aldırmaz.
Çerçi aksak Süleyman'dan,
yarım teneke buğday karşılığı,
yalvar yakar zorla aldığı,
asker matarasından..
Seher vakti anasından habersiz
doldurduğu koyu ayranı..,
Aynen muhtar emmisi gibi
öldüm hey koca Allah diye diye
kana kana içer..
Bittiğinde,
özenle taradığı saçlarını
parmaklarıyla karıştırır..
Dibi mi delindi yahu diye hınzırca sırıtır,
kaldığı yerden uykuya devam ederdi.
Köyün yeni yetişen kızlarını,
henüz terlemeyen bıyıklarını
şööyle sıvazlayıp bir süzer ki..
Uzatmalı çavuş laz İsmail gibi,
adeta canlarını alır gibi,
say ki kıkırdayan körpelerin..,
Bellerine sarılır gibi.
Ve bu saltanat günleri,
orta birde iki yıl üst üste kalınca bitiverdi.
Emir büyük yerdendi.
Ağası Satılmış..,-İstanbula gel dedi.
Köyden kasabaya
karışık duygularla indi.
İstanbul otobüsünde gözünü kırpmadan
sağa sola bakındı..
Anasının hazırlayıp verdiği azıktan
arada iştahsız iştahsız tıkındı..
Sabah alaca karanlıktan
hemen sonra Balata yanaşan
ilçe otobüsünden şaşkın şaşkın indi..
Ağası İzzetin ensesine
şaka ile vurduğu silleden..,
Ve:-Hoş geldin kopuk.. Demesinden sonra..
Ayakları suya erdi.
Her ne kadar iri gözükse de
onüçüne yeni basmıştı.
Akranları
şehirde atari oynarken,
köyde davar peşinde sürterken..,
Garibim ecinni Tahir..
Her sabah amele pazarında
ağası Satılmışın peşi sıra dolaşır..
Çıkacak bir işe
aç gözlerle bakınır.
Tam üç sene böyle geçti.
Rüzgârın lodos estiği
puslu bir şubat gecesi..
İstanbul'da yağmur adeta tufan.
Yaktıkları sobadan,
geri basan gazdan..
Üç kardeş,
Satılmış, İzzet, küçük Tahir
ve Satılmışa dünya ahret eş
Gülsüm.., Yoksul Hasan'ın kızı..
Henüz yürüyemeyen yedi aylık kızanı..,
Göçüp gittiler bu dünyadan.
Kimileri kimseleri yoktu.
Yoklukları hiç fark edilmedi.
Taa ki ev sahibi kirayı istemek,
artırın ya da çıkın demek
ve kendi evindeki tamiratı söylemek için..,
Aybaşında kapıyı yumrukladığında
son olarak fark edildiler.
Fark edildiler ama neye yarardı,
hayat onlar için hep mordu.
Ölümleri üzerinden
geçen koskoca on gün.., Bu sebepten,
zaman dilimleri gibi
cesetleri de mordu.
Cenazelerinde,
imam usulen sordu..
Nasıl bilirsiniz,
hakkınızı helâl eder misiniz.?
Kalabalık yoktu.
Tesadüfen camide olan sekiz on kişi
usulen cevapladı.
İyi biliriz..ederiz..
Garipler mezarlığına gömüldüler.
Olağan dışı tek şey vardı.
Para koparacak kimse olmadığından,
mezarları sulayalım diyen
tinerci çocuklar yoktu.
Kayıt Tarihi : 13.2.2008 03:41:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Büyük usta Kemâl Tahir'i saygı ile anarak..
![Enver Ertürk](https://www.antoloji.com/i/siir/2008/02/13/mor-zamanlar-2.jpg)
KALEMİNİZ DAİMİ OLSUN İNŞ..
DAHA GÜZEL ŞİİRLER DİLEĞİYLE KALEMİNİZ DAİMİ YÜREĞİNİZ SAĞLIKLI KALSIN ….SELAM DUA İLE
Yunus ERMİŞ ((heybedeki şiirler))
TÜM YORUMLAR (2)