Monna Rosa -I- Aşk ve Çileler Şiiri - Yo ...

Sezai Karakoç
22 Ocak 1933 - 16 Kasım 2021
62

ŞİİR


1282

TAKİPÇİ

Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.
Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak.
Kanadı kırık kuş merhamet ister.
Ah senin yüzünden kana batacak.
Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.

Ulur aya karşı kirli çakallar,

Tamamını Oku
  • Sezer Çalışkanoğlu
    Sezer Çalışkanoğlu 09.12.2006 - 18:13

    üstadım sevgilerimi yolluyorum size sakaryadan sezer çalışkanoğ-sezai karakoç' a sevgiler

    Cevap Yaz
  • Gürbüz Yıldırım
    Gürbüz Yıldırım 09.12.2006 - 13:35

    /Açma pencereni perdeleri çek
    Mona Roza seni görmemeliyim
    Bir bakışın ölmem için yetecek
    Anla Mona Roza, ben bir deliyim
    Açma pencereni perdeleri çek./

    Güzel şiirsel bir söyleyiş...
    Gürbüz Yıldırım

    Cevap Yaz
  • Selman Öner
    Selman Öner 08.12.2006 - 11:37

    [email protected]

    Cevap Yaz
  • İbrahim Sertbel
    İbrahim Sertbel 02.12.2006 - 02:26

    ahmet hakan netten gelen bir mesaja inanmamızı neden bekliyorki,tipik medya davranışı.ikincisi sezayi karakoç şiiri 52'de yazmıştır ki bu da bu konuyu ne kadar bildiğini gösterir.ayrıca sezai karakoç için 'ezik' sıfatını kullanması yaftalamaya hazır kişiliğini yansıtır ve saygızızca bence.ahmet hakanın yazdıkları gerçek olsa bile bu üstadın engin dehasını gösterir ve daha da büyütür onu ki üstad heralde sadece hüzünlenelim diye yazmadı öğrenilecek çok şey var(sevmek en başta).üstadın ellerinden öper,saygılarla.

    Cevap Yaz
  • Hasan Bostancı
    Hasan Bostancı 18.11.2006 - 02:30

    ÜSTADIN ve tabiki MONA ROZANIN türk edebiyatındaki yeri tartışılmazdır.az çok şiirle yada edebiyatla ilgili herkesin tanıdıgı ÜSTADIN bu konudaki hassasiyetini günümüzün herseyi çabuk tüketen toplumunda az bulunur bir durum oldugunu görmek pekte zor degil..sizin yıllarca saygıyla muhafaza ettiginiz gizler her ne olursa olsun öyle kalacaktır,arasıra ortaya çıkan bu araştırmalar! bu mahremiyete zarar veremez..saygı ve hürmetle ellerinizden öpüyorum...

    Cevap Yaz
  • Miraç Serhentli
    Miraç Serhentli 15.11.2006 - 22:19

    büyü bazen bozulduğunda bir eksiklik hissi kaplar içimizi.a hakan her şeyi bir çırpıda tüketiyor.önüne gelen ne varsa hızla tüketiyor.edebiyatımızın bu gizemli bahçesine pek çok kimse şaire değilse bile bu aşka saygısından girmedi.iyide etti.üstad birkaç yıl önce 'sürgün' şiirini 'şiirin sahibi var' gibi ince bir gerekçe ile okunmasını istemediğini belirtmesini hatırlıyorum.kasetler toplandı.aksiyon dergisinde bu konuda bazı bilgiler yayına hazırlandı üstad dergini yayınını rica ederek durdurdu.'hanım efendinin sağ olduğu ailesi nezdinde sıkıntıya yol açabileceği'endişesiyle buda bir incelikti.efsana üretmeye meyilli tipler ! hanımefendinin intiharı vs bu konuyla 30 yıldır ilgilenen biri olarak ilk defa duyduğum tevatür ki a hakan tükenişine renk katsın diye yazdı belkide.burada ayrıntılarını anlatmayı uygun bulmadığım ama ilgililerinin büyük kısmını bildiği yaşanmışları ile bu sevda tabiki bir efsane.üzücü olan 'bir aşkın dip notlarının ele ayağa düşmesidir. bizi bağışla üstad.çağımız sesildir.ibrahim yücel

    Cevap Yaz
  • Sokak Şairii
    Sokak Şairii 11.11.2006 - 22:24

    işte bu şiir...! suçlu mu? masum mu...???
    bana da ilk aşkı yaşattı!! hemde şu dizelerle.. ):

    ***************************************************

    Ellerin ellerin ve parmakların
    Bir nar çiçegini eziyor gibi
    Ellerinden belli olur bir kadın
    Denizin dibinde geziyor gibi
    Ellerin ellerin ve parmakların

    ***************************************

    bir bakış bir bakışa neler neler anlatır
    bir bakış sevgiliyi senelerce ağlatır...

    bir şiir, bir sevgiliyi bu kadar mı ağlatır??????*


    Ağlıyorum

    ağlıyor, ağlıyor, ağlıyorum...
    .............................

    ........................

    Şaizer Uzgur


    Cevap Yaz
  • Aysun Asar
    Aysun Asar 20.10.2006 - 03:15

    işte Mona ROZA!
    Sezai KARAKOÇ şiirlerinin biricik gülü...
    ne desem, ne yazsamda anlatsam bu güzelliği,
    kelimeler kifayetsiz kalır tabi ki...

    Cevap Yaz
  • Dağhan Deniz
    Dağhan Deniz 09.10.2006 - 05:28

    bari şiirin tam metnini göndereyim de ayıp olmasın herkes okusun
    .
    MONA ROZA
    .

    AŞK VE ÇİLELER

    Mona Rosa siyah güller, ak güller
    Geyvenin gülleri ve beyaz yatak
    Kanadı kırık kuş merhamet ister
    Ah, senin yüzünden suya batacak
    Mona Roza siyah güller, ak güller

    Ulur aya karşı kirli çakallar
    Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa
    Mona Roza bu gün bende bir hal var
    Yağmur iğri iğri düşer toprağa
    Ulur aya karşı kirli çakallar

    Açma pencereni, perdeleri çek.
    Mona Roza seni görmeliyim
    Bir bakışın ölmem için yetecek
    Anla Mona Roza ben bir deliyim
    Açma pencereni perdeleri çek

    Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi
    Bende çıkar güneş aydınlığa
    Bir Nisan yüzüğü bir kapı sesi
    Seni hatırlatır her zaman bana
    Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi

    Zambaklar en ıssız yerlerde açar
    Ve vardır her vahşi çiçekte gurur
    Bir mum ardında bekleyen rüzgar
    Işıksız ruhumu sallar da durur.
    Zambaklar en ıssız yerlerde açar

    Ellerin, ellerin ve parmakların
    Bir nar çiçeğini eziyor gibi
    Ellerinden belli olur bir kadın
    Denizin dibinde geziyor gibi
    Elleri, ellerin ve parmakların...

    Zaman ne çabuk geçiyor Mona
    Saat onikidir söndü lambalar
    Uyu da turnalar girsin rüyana
    Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar
    Zaman ne çabuk geçiyor Mona...

    Akşamları gelir incir kuşları
    Konarlar bahçenin incirlerine
    Kiminin rengi ak kiminin sarı
    Ah, beni vursalar bir kuş yerine...
    Akşamları gelir incir kuşları...

    Ki ben Mona Roza bulurum seni
    İncir kuşlarının bakışlarında
    Hayatla doludur bu boş yelkeni
    O masum bakışlar su kenarında...
    Ki ben Mona Roza bulurum seni...

    Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza
    Henüz dinlemedin benden türküler
    Benim aşkım uymaz öyle her saza
    En güzel şarkıyı bir kurşun söyler
    Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza

    Artık inan bana muhacir kızı
    Dinle ve kabul et itirafımı
    Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı
    Alev alev sardı her tarafımı
    Artık inan bana muhacir kızı

    Yağmurlardan sonra büyürmüş başak
    Meyvalar sabırla olgunlaşırmış
    Bir gün gözlerimin ta içine bak
    Anlarsın ölüler niçin yaşarmış.
    Yağmurlardan sonra büyürmüş başak

    Altın bilezikler o kokulu ten
    Cevap versin bu kanlı kuş tüyüne
    Bir tüy ki can verir bir gülümsesen
    Bir tüy ki kapalı geceye güne
    Altın bilezikler o kokulu ten

    Mona roza siyah güller, ak güller
    Geyvenin gülleri ve beyaz yatak
    Kanadı kırık kuş merhamat ister
    Ah, senin yüzünden kana batacak
    Mona Roza siyah güller ak güller


    ÖLÜM VE ÇERÇEVELER


    Bir lamba yanıyor hafif sarı
    Garip bir yolculuk, tren ve Geyve
    Bir hançer bölüyör, ah rüyaları
    Bir rüya, bir hançer,bir el, ve, ve,ve...
    Lambalar yanıyor hafif ve sarı
    Gece kar yağacak sabaha kadar
    Toprakta et kemik çatırtıları...
    Yarı ölüleri bir korku tutar
    Değince bir taşa kafatasları
    Ölüler ki, yalnız tırnakları var...
    Ve yalnız burkulmuş dizkapakları...
    Bir lamba yanıyor hafif ve sarı
    Esmer delikanlı, hatıra ve kan
    Yeşil gözlü kızın hıçkırıkları,
    Sızıyor bir kapı aralığından,
    Lambalar yanıyor hafif ve sarı

    Bir lamba yanıyor hafif ve sarı,
    Çocuklara açar mağaraları
    Gün görmemiş kuşlar ve örümcekler,
    İlanı aşk eden dil balıkları
    Aşina suları çabuk terk eder...
    Lambalar yanıyor hafif ve sarı
    Bakıyor ateşe, küle böcekler.
    Köpekler parçalar kanaryaları
    Mektupları bir boz ağaç kurdu yer
    Baykuşlar ötüyor harabelerden
    Yanıyor lambalar hafif ve sarı
    Bir kaza kurşunu bulur her yerde
    Süvarisiz şaha kalkan atları
    Bir ruhun ışığı vardır göklerde

    Lambalar yanıyor hafif ve sarı
    Ötüyor baykuşlar harabelerde
    Bir lamba yanıyor hafif ve sarı
    Titriyor yıldırım düşmüş gibi yer
    Bekledi arzuyl karanlıkları
    Annalar, babalar, erkek kardeşler:
    Ta içinden duyar ani bir ağrı
    Bir hüzün şarkısı tutturur gider
    Anneler, babalar, erkek kardeşler:

    Lambalar yanıyor hafif ve sarı
    Her yatak dopdolu, bir yatak bomboş
    Bir neşe şarkısı tutturur gider
    Birinci, ikinci, üçüncü sarhoş
    kurşunlar kıkılır göklere doğru
    Serçe yavruları havada titrer
    Lambalar yanıyor hafif ve sarı

    Bir lamba yanıyor hafif ve sarı
    ince yelkenleri alıyor yeller
    Titretir kalpleri ve bayrakları
    Gemiden toprağa uzanan eller
    Lambalar yanıyor hafif ve sarı
    Bir yosun kökünde hasret kalacak
    Gizli hazineler, su yılanları...
    İnce yelkenleri alıyor yeller
    Bir lamba yanıyor hafif ve sarı
    Beyaz pelerinili hür tayfaları
    Kendine bağlar siyah kediler
    Titriyor gönüller ve kara bayrak
    Bir yosun köküne hasret kalacak
    Gemiden toprağa uzanan eller
    Bir lamba yanıyor hafif ve sarı

    Bir lamba yanıyor hafif ve sarı
    Garip bir yolculuk, teren ve Geyve
    Böyüyor bir hançer, ah rüyaları
    Bir rüya, bir hançer, bir el, ve, ve, ve...


    PİŞMANLIK VE ÇİLELER


    Rüzgar eser, yağmur yağar, tilkiler üşür
    Bir odun parçası aydınlatır ocağı
    Annesi ateşin önünde perişan
    Annesi ateşin önünde hür,
    Rüzgar eser, yağmur yağar, tilkiler üşür.


    Yağmurlar sırtıyla sırtımın arasındadır,
    Şarkılar dudaklarıyla dudaklarıman
    Kalbimi bir parçaya böldü bir divane sır
    Sesi geliyor sesi günahkar çocukların
    Şarkılar dudaklarıyla dudaklarımın arasındadır

    Benim de boyum ufak, onun da ufaktı
    Kıvırcık saçlarından öpmediğim için onu,
    Onun bu ocakta yanan toprağı
    Her gece rüyamda avuçlarımı yaktı,
    Benim de boyum ufak, onun da ufaktı.
    Benim gözlerim yeşildir, onun gözleri kara
    Ben günah kadar beyazım, o tövbe kadar kara

    Annesinin başı elleri arasında
    Parmağında aydınlık günlerinden kalma yüzük
    Bir fotoğraf asılıdır duvarda
    Aynaya, geceye, maziye dönük
    Annesinin başı elleri arasında

    Bir tüfeğin burnu havadadır
    Ateş almak üzerederi mermisiz
    Ben bir küçük kızım, ben bir deli kızım,
    Siz beni ne anlarsınız siz,
    Bir tüfek ateş almak üzeredir mermisiz

    Bir saman çöpüne tutunmuş kızların
    Eteğini ben çektim
    Neyleyim göğsümü Karacadağın sert rüzgarı doldurmuş
    Annemden ilk sütü Geyvede içtim
    Ankaraya, Çataldağa bir zindandan gün vurmuş
    Az kalsın yerine ben ölecektim
    Bir zaman çöpüne tutunmuş kızların

    Kediler halıları parçalıyor
    Kırmızı bir ışık düşüyor yere
    Annenin başı iki parçadır...
    Hükmedemiyor insan ruhuna ateş,
    Rüzgar hükmedemiyor incecik perdelere
    Kediler halıları parçılıyor
    Ateşte sarı gül açan saksılar
    Kızarmış bir ekmek gibi duruyor
    Kulağıma garip sesler geliyor

    Kuş yumurtasından çıkan insanlar
    Ahırda bir ata eyer oluyor
    Kulağıma garip sesler geliyor
    Ben bir şarkı ben bir türküyüm
    Ben Meryem’in yanağındaki tüyüm
    Beni bir azızın nefesi uçurur
    Kalbimde allahın elleri durur
    Cici ayaklarım iplikle bağlı
    Ben onun sılası, kendimin gurbetiyim

    Ben bir azizin hasreti
    Ben Meryemin yanağınadaki tüyüm
    Benim gözlerim yeşildir, evet onun gözleri kara,
    Ben günah kadar beyazım, o tövbe kadar kara...

    Ocak sönüyor, ateş kül oluyor
    Annesinin saçları beyaz
    Annesi saçlarını yoluyor.
    Ateşin içinde gül açar, servi büyür, ardıç büyür, çocuk büyür
    Ocak sönüyor, ateş kül oluyor
    Annesi ruhumda ruhuma eğiliyor.

    Sineklerin kanadını ısıtan
    Bir güneş toprağı yarıp çıkacak
    Kadınlar sansa da yaşadığını
    Şarkısız kaldıkça yaşayamayacak
    Kadınları şarkılar, akrepler aydrınlatır,
    Kadınları şarkılar, zehirler aydınlatır

    Artık ben gideceğim ata eyer vuruyorlar
    Hatıralarımı birer birer yakacağım
    Entarimi parça parça edip
    Zehirli kirpilere bırakacağım
    Beyaz bir kayanın üstüne çıkıp
    Göğsüme siyah bir gül takacağım
    Batan güneşe doğru kurşunlar sıkıp
    Kendimi boşluğa bırakacağım

    Ayaklarımın altından geçiyor bir deniz
    Ben bir küçük kızım,
    Siz beni ne anlarsızınız siz.
    Artık ben gideceğim atım kişniyor,
    Ber bebek mum istiyor, bir ölü şarkı istiyor.

    Ayaklarımın altından geçiyor bir deniz, bir deniz
    Beni onun gözleri çağırıyor duramam, duramam
    Benim gözlerim yeşildir, ah onun gözleri kara
    Ben günah kadar beyazım, o tövbe kadar kara

    VE MONA ROZA

    Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara
    Sana doğru uzanan çaresiz ellerimi
    Sırrımı söylüyorum vefakar balıklara
    Yalnız onlar tutacak bu dünyada yerimi
    Koyverip telli, pullu saçlarını rüzgara
    Bir çocuğun ardına düşen heykellerimi
    Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara...

    Bir çevre sağ elimden bulanık sulara düştü
    Ve boğazımı sıktı ince parmaklar ince uzun.
    Günahkar toprağıma saçından bir tel düştü:
    Sana ne olmuş Roza, bir derde tutulmuşsun
    Bir ekmek kadar aziz fikirler böyle pişti,
    Noel ağaçları ve Manolyanlar kahrolsun
    Bir çevre sağ elimden bulanık suya düştü...

    Şu şapkayı çıkarıp atıyorum ırmağa
    Her şeyim sizin olsun hep sizin kesik başlar
    Rüyasında örümcek başlarsa ağlamaya
    İçine gül koyduğum tüfek ölmeye başlar
    Günahını sırtına yüklenen kaplumbağa
    Gibi ölüm önünde özbenliğim yavaşlar
    Öyleyse şu şapkayı atıyorum ırmağa

    Bu erkekler kokuyu kediler gibi alır
    Ve kediler her gece sürünür yastıklara
    Denizleri bahtiyar eden güller kısalır

    Satılmayan çiçekler zehirli ve kapkara
    Unutulmuş erkekler ve kadınlara kalır.
    Bir geyiğin gözleri düşer eriyen kara
    Ve erkekler kokuyu kediler gibi alır.

    Ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık
    Ve toprağın rüyaya yılan gibi girişi
    Sana da Mona Roza taşbebeği bıraktık;
    Ellerinde kılçıklı balıkların bir dişi
    Senin hatıran kadar büyük, yeni, karanlık;
    Senin hatıran kadar Allah ve şeytan işi
    Ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık...

    Bugün yalnız yağmura tahammül edeceğim:
    Ta boğazıma kadar çıkan deli yağmura,
    Tüyüme horozdan çok itimat edeceğim;
    İtimat edeceğim şu belalı yağmura.
    Ruhumu bayrak yapıp ben teslim edeceğim
    Asılmış bir adamın iki eli yağmura.
    Bugün yalnız yağmura tahammül edeceğim.

    Bir tren ışığına, güneşe çekmek seni
    Ve bir şehir yaratmak ruhundan meyve diye:
    Parçalanan gemiyi ve yırtılan yelkeni
    Katıvermek sessizce söylenen bir türküye
    Ve sonra bir köşede öldürmek ölmeyeni.
    Ve son vermek bitmeyen, bu bitmeyen şarkıya
    Bir tren ışığına, güneşe çekmek seni.

    Sana tavus kuşunun içime girdiğini
    Son en son söz olarak söylemek istiyorum.
    İçime girdiğini, tüyünü yolduğunu
    Son, en son söz olarak söylemek istiyorum.
    İçimde tavusların bir bir kaybolduğunu
    Bana da bir çift ak kanat kaldığını
    Son, en son söz olarak söylemek istiyorum.

    Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara
    Sana doğru uzanan çaresiz ellerimi
    Sırrımı söylüyorum vefakar balıklara
    Yalnız onlar tutacak bu dünyada yerimi
    Koyverip telli pullu saçlarını rüzgar,
    Bir çocuğun ardına düşen heykellerimi
    Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara...

    Sezai KARAKOÇ

    Cevap Yaz
  • Ertugrul
    Ertugrul 07.10.2006 - 21:58

    İmkansız aşkın en güzel tarifi budur bence

    Cevap Yaz

Bu şiir ile ilgili 314 tane yorum bulunmakta