Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.
Geyve'nin gülleri ve beyaz yatak.
Kanadı kırık kuş merhamet ister.
Ah senin yüzünden kana batacak.
Mona Rosa. Siyah güller, ak güller.
Ulur aya karşı kirli çakallar,
Hadi sende vur
Adettendir,seven vurulur
Sevilenindir gurur
Sevgi dolu dizgin
Sevgi içten
Sevgi savunmasız
Devamını Oku
Adettendir,seven vurulur
Sevilenindir gurur
Sevgi dolu dizgin
Sevgi içten
Sevgi savunmasız
üstadım sevgilerimi yolluyorum size sakaryadan sezer çalışkanoğ-sezai karakoç' a sevgiler
/Açma pencereni perdeleri çek
Mona Roza seni görmemeliyim
Bir bakışın ölmem için yetecek
Anla Mona Roza, ben bir deliyim
Açma pencereni perdeleri çek./
Güzel şiirsel bir söyleyiş...
Gürbüz Yıldırım
[email protected]
ahmet hakan netten gelen bir mesaja inanmamızı neden bekliyorki,tipik medya davranışı.ikincisi sezayi karakoç şiiri 52'de yazmıştır ki bu da bu konuyu ne kadar bildiğini gösterir.ayrıca sezai karakoç için 'ezik' sıfatını kullanması yaftalamaya hazır kişiliğini yansıtır ve saygızızca bence.ahmet hakanın yazdıkları gerçek olsa bile bu üstadın engin dehasını gösterir ve daha da büyütür onu ki üstad heralde sadece hüzünlenelim diye yazmadı öğrenilecek çok şey var(sevmek en başta).üstadın ellerinden öper,saygılarla.
ÜSTADIN ve tabiki MONA ROZANIN türk edebiyatındaki yeri tartışılmazdır.az çok şiirle yada edebiyatla ilgili herkesin tanıdıgı ÜSTADIN bu konudaki hassasiyetini günümüzün herseyi çabuk tüketen toplumunda az bulunur bir durum oldugunu görmek pekte zor degil..sizin yıllarca saygıyla muhafaza ettiginiz gizler her ne olursa olsun öyle kalacaktır,arasıra ortaya çıkan bu araştırmalar! bu mahremiyete zarar veremez..saygı ve hürmetle ellerinizden öpüyorum...
büyü bazen bozulduğunda bir eksiklik hissi kaplar içimizi.a hakan her şeyi bir çırpıda tüketiyor.önüne gelen ne varsa hızla tüketiyor.edebiyatımızın bu gizemli bahçesine pek çok kimse şaire değilse bile bu aşka saygısından girmedi.iyide etti.üstad birkaç yıl önce 'sürgün' şiirini 'şiirin sahibi var' gibi ince bir gerekçe ile okunmasını istemediğini belirtmesini hatırlıyorum.kasetler toplandı.aksiyon dergisinde bu konuda bazı bilgiler yayına hazırlandı üstad dergini yayınını rica ederek durdurdu.'hanım efendinin sağ olduğu ailesi nezdinde sıkıntıya yol açabileceği'endişesiyle buda bir incelikti.efsana üretmeye meyilli tipler ! hanımefendinin intiharı vs bu konuyla 30 yıldır ilgilenen biri olarak ilk defa duyduğum tevatür ki a hakan tükenişine renk katsın diye yazdı belkide.burada ayrıntılarını anlatmayı uygun bulmadığım ama ilgililerinin büyük kısmını bildiği yaşanmışları ile bu sevda tabiki bir efsane.üzücü olan 'bir aşkın dip notlarının ele ayağa düşmesidir. bizi bağışla üstad.çağımız sesildir.ibrahim yücel
işte bu şiir...! suçlu mu? masum mu...???
bana da ilk aşkı yaşattı!! hemde şu dizelerle.. ):
***************************************************
Ellerin ellerin ve parmakların
Bir nar çiçegini eziyor gibi
Ellerinden belli olur bir kadın
Denizin dibinde geziyor gibi
Ellerin ellerin ve parmakların
***************************************
bir bakış bir bakışa neler neler anlatır
bir bakış sevgiliyi senelerce ağlatır...
bir şiir, bir sevgiliyi bu kadar mı ağlatır??????*
Ağlıyorum
ağlıyor, ağlıyor, ağlıyorum...
.............................
........................
Şaizer Uzgur
işte Mona ROZA!
Sezai KARAKOÇ şiirlerinin biricik gülü...
ne desem, ne yazsamda anlatsam bu güzelliği,
kelimeler kifayetsiz kalır tabi ki...
bari şiirin tam metnini göndereyim de ayıp olmasın herkes okusun
.
MONA ROZA
.
AŞK VE ÇİLELER
Mona Rosa siyah güller, ak güller
Geyvenin gülleri ve beyaz yatak
Kanadı kırık kuş merhamet ister
Ah, senin yüzünden suya batacak
Mona Roza siyah güller, ak güller
Ulur aya karşı kirli çakallar
Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa
Mona Roza bu gün bende bir hal var
Yağmur iğri iğri düşer toprağa
Ulur aya karşı kirli çakallar
Açma pencereni, perdeleri çek.
Mona Roza seni görmeliyim
Bir bakışın ölmem için yetecek
Anla Mona Roza ben bir deliyim
Açma pencereni perdeleri çek
Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi
Bende çıkar güneş aydınlığa
Bir Nisan yüzüğü bir kapı sesi
Seni hatırlatır her zaman bana
Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi
Zambaklar en ıssız yerlerde açar
Ve vardır her vahşi çiçekte gurur
Bir mum ardında bekleyen rüzgar
Işıksız ruhumu sallar da durur.
Zambaklar en ıssız yerlerde açar
Ellerin, ellerin ve parmakların
Bir nar çiçeğini eziyor gibi
Ellerinden belli olur bir kadın
Denizin dibinde geziyor gibi
Elleri, ellerin ve parmakların...
Zaman ne çabuk geçiyor Mona
Saat onikidir söndü lambalar
Uyu da turnalar girsin rüyana
Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar
Zaman ne çabuk geçiyor Mona...
Akşamları gelir incir kuşları
Konarlar bahçenin incirlerine
Kiminin rengi ak kiminin sarı
Ah, beni vursalar bir kuş yerine...
Akşamları gelir incir kuşları...
Ki ben Mona Roza bulurum seni
İncir kuşlarının bakışlarında
Hayatla doludur bu boş yelkeni
O masum bakışlar su kenarında...
Ki ben Mona Roza bulurum seni...
Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza
Henüz dinlemedin benden türküler
Benim aşkım uymaz öyle her saza
En güzel şarkıyı bir kurşun söyler
Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza
Artık inan bana muhacir kızı
Dinle ve kabul et itirafımı
Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı
Alev alev sardı her tarafımı
Artık inan bana muhacir kızı
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak
Meyvalar sabırla olgunlaşırmış
Bir gün gözlerimin ta içine bak
Anlarsın ölüler niçin yaşarmış.
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak
Altın bilezikler o kokulu ten
Cevap versin bu kanlı kuş tüyüne
Bir tüy ki can verir bir gülümsesen
Bir tüy ki kapalı geceye güne
Altın bilezikler o kokulu ten
Mona roza siyah güller, ak güller
Geyvenin gülleri ve beyaz yatak
Kanadı kırık kuş merhamat ister
Ah, senin yüzünden kana batacak
Mona Roza siyah güller ak güller
ÖLÜM VE ÇERÇEVELER
Bir lamba yanıyor hafif sarı
Garip bir yolculuk, tren ve Geyve
Bir hançer bölüyör, ah rüyaları
Bir rüya, bir hançer,bir el, ve, ve,ve...
Lambalar yanıyor hafif ve sarı
Gece kar yağacak sabaha kadar
Toprakta et kemik çatırtıları...
Yarı ölüleri bir korku tutar
Değince bir taşa kafatasları
Ölüler ki, yalnız tırnakları var...
Ve yalnız burkulmuş dizkapakları...
Bir lamba yanıyor hafif ve sarı
Esmer delikanlı, hatıra ve kan
Yeşil gözlü kızın hıçkırıkları,
Sızıyor bir kapı aralığından,
Lambalar yanıyor hafif ve sarı
Bir lamba yanıyor hafif ve sarı,
Çocuklara açar mağaraları
Gün görmemiş kuşlar ve örümcekler,
İlanı aşk eden dil balıkları
Aşina suları çabuk terk eder...
Lambalar yanıyor hafif ve sarı
Bakıyor ateşe, küle böcekler.
Köpekler parçalar kanaryaları
Mektupları bir boz ağaç kurdu yer
Baykuşlar ötüyor harabelerden
Yanıyor lambalar hafif ve sarı
Bir kaza kurşunu bulur her yerde
Süvarisiz şaha kalkan atları
Bir ruhun ışığı vardır göklerde
Lambalar yanıyor hafif ve sarı
Ötüyor baykuşlar harabelerde
Bir lamba yanıyor hafif ve sarı
Titriyor yıldırım düşmüş gibi yer
Bekledi arzuyl karanlıkları
Annalar, babalar, erkek kardeşler:
Ta içinden duyar ani bir ağrı
Bir hüzün şarkısı tutturur gider
Anneler, babalar, erkek kardeşler:
Lambalar yanıyor hafif ve sarı
Her yatak dopdolu, bir yatak bomboş
Bir neşe şarkısı tutturur gider
Birinci, ikinci, üçüncü sarhoş
kurşunlar kıkılır göklere doğru
Serçe yavruları havada titrer
Lambalar yanıyor hafif ve sarı
Bir lamba yanıyor hafif ve sarı
ince yelkenleri alıyor yeller
Titretir kalpleri ve bayrakları
Gemiden toprağa uzanan eller
Lambalar yanıyor hafif ve sarı
Bir yosun kökünde hasret kalacak
Gizli hazineler, su yılanları...
İnce yelkenleri alıyor yeller
Bir lamba yanıyor hafif ve sarı
Beyaz pelerinili hür tayfaları
Kendine bağlar siyah kediler
Titriyor gönüller ve kara bayrak
Bir yosun köküne hasret kalacak
Gemiden toprağa uzanan eller
Bir lamba yanıyor hafif ve sarı
Bir lamba yanıyor hafif ve sarı
Garip bir yolculuk, teren ve Geyve
Böyüyor bir hançer, ah rüyaları
Bir rüya, bir hançer, bir el, ve, ve, ve...
PİŞMANLIK VE ÇİLELER
Rüzgar eser, yağmur yağar, tilkiler üşür
Bir odun parçası aydınlatır ocağı
Annesi ateşin önünde perişan
Annesi ateşin önünde hür,
Rüzgar eser, yağmur yağar, tilkiler üşür.
Yağmurlar sırtıyla sırtımın arasındadır,
Şarkılar dudaklarıyla dudaklarıman
Kalbimi bir parçaya böldü bir divane sır
Sesi geliyor sesi günahkar çocukların
Şarkılar dudaklarıyla dudaklarımın arasındadır
Benim de boyum ufak, onun da ufaktı
Kıvırcık saçlarından öpmediğim için onu,
Onun bu ocakta yanan toprağı
Her gece rüyamda avuçlarımı yaktı,
Benim de boyum ufak, onun da ufaktı.
Benim gözlerim yeşildir, onun gözleri kara
Ben günah kadar beyazım, o tövbe kadar kara
Annesinin başı elleri arasında
Parmağında aydınlık günlerinden kalma yüzük
Bir fotoğraf asılıdır duvarda
Aynaya, geceye, maziye dönük
Annesinin başı elleri arasında
Bir tüfeğin burnu havadadır
Ateş almak üzerederi mermisiz
Ben bir küçük kızım, ben bir deli kızım,
Siz beni ne anlarsınız siz,
Bir tüfek ateş almak üzeredir mermisiz
Bir saman çöpüne tutunmuş kızların
Eteğini ben çektim
Neyleyim göğsümü Karacadağın sert rüzgarı doldurmuş
Annemden ilk sütü Geyvede içtim
Ankaraya, Çataldağa bir zindandan gün vurmuş
Az kalsın yerine ben ölecektim
Bir zaman çöpüne tutunmuş kızların
Kediler halıları parçalıyor
Kırmızı bir ışık düşüyor yere
Annenin başı iki parçadır...
Hükmedemiyor insan ruhuna ateş,
Rüzgar hükmedemiyor incecik perdelere
Kediler halıları parçılıyor
Ateşte sarı gül açan saksılar
Kızarmış bir ekmek gibi duruyor
Kulağıma garip sesler geliyor
Kuş yumurtasından çıkan insanlar
Ahırda bir ata eyer oluyor
Kulağıma garip sesler geliyor
Ben bir şarkı ben bir türküyüm
Ben Meryem’in yanağındaki tüyüm
Beni bir azızın nefesi uçurur
Kalbimde allahın elleri durur
Cici ayaklarım iplikle bağlı
Ben onun sılası, kendimin gurbetiyim
Ben bir azizin hasreti
Ben Meryemin yanağınadaki tüyüm
Benim gözlerim yeşildir, evet onun gözleri kara,
Ben günah kadar beyazım, o tövbe kadar kara...
Ocak sönüyor, ateş kül oluyor
Annesinin saçları beyaz
Annesi saçlarını yoluyor.
Ateşin içinde gül açar, servi büyür, ardıç büyür, çocuk büyür
Ocak sönüyor, ateş kül oluyor
Annesi ruhumda ruhuma eğiliyor.
Sineklerin kanadını ısıtan
Bir güneş toprağı yarıp çıkacak
Kadınlar sansa da yaşadığını
Şarkısız kaldıkça yaşayamayacak
Kadınları şarkılar, akrepler aydrınlatır,
Kadınları şarkılar, zehirler aydınlatır
Artık ben gideceğim ata eyer vuruyorlar
Hatıralarımı birer birer yakacağım
Entarimi parça parça edip
Zehirli kirpilere bırakacağım
Beyaz bir kayanın üstüne çıkıp
Göğsüme siyah bir gül takacağım
Batan güneşe doğru kurşunlar sıkıp
Kendimi boşluğa bırakacağım
Ayaklarımın altından geçiyor bir deniz
Ben bir küçük kızım,
Siz beni ne anlarsızınız siz.
Artık ben gideceğim atım kişniyor,
Ber bebek mum istiyor, bir ölü şarkı istiyor.
Ayaklarımın altından geçiyor bir deniz, bir deniz
Beni onun gözleri çağırıyor duramam, duramam
Benim gözlerim yeşildir, ah onun gözleri kara
Ben günah kadar beyazım, o tövbe kadar kara
VE MONA ROZA
Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara
Sana doğru uzanan çaresiz ellerimi
Sırrımı söylüyorum vefakar balıklara
Yalnız onlar tutacak bu dünyada yerimi
Koyverip telli, pullu saçlarını rüzgara
Bir çocuğun ardına düşen heykellerimi
Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara...
Bir çevre sağ elimden bulanık sulara düştü
Ve boğazımı sıktı ince parmaklar ince uzun.
Günahkar toprağıma saçından bir tel düştü:
Sana ne olmuş Roza, bir derde tutulmuşsun
Bir ekmek kadar aziz fikirler böyle pişti,
Noel ağaçları ve Manolyanlar kahrolsun
Bir çevre sağ elimden bulanık suya düştü...
Şu şapkayı çıkarıp atıyorum ırmağa
Her şeyim sizin olsun hep sizin kesik başlar
Rüyasında örümcek başlarsa ağlamaya
İçine gül koyduğum tüfek ölmeye başlar
Günahını sırtına yüklenen kaplumbağa
Gibi ölüm önünde özbenliğim yavaşlar
Öyleyse şu şapkayı atıyorum ırmağa
Bu erkekler kokuyu kediler gibi alır
Ve kediler her gece sürünür yastıklara
Denizleri bahtiyar eden güller kısalır
Satılmayan çiçekler zehirli ve kapkara
Unutulmuş erkekler ve kadınlara kalır.
Bir geyiğin gözleri düşer eriyen kara
Ve erkekler kokuyu kediler gibi alır.
Ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık
Ve toprağın rüyaya yılan gibi girişi
Sana da Mona Roza taşbebeği bıraktık;
Ellerinde kılçıklı balıkların bir dişi
Senin hatıran kadar büyük, yeni, karanlık;
Senin hatıran kadar Allah ve şeytan işi
Ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık...
Bugün yalnız yağmura tahammül edeceğim:
Ta boğazıma kadar çıkan deli yağmura,
Tüyüme horozdan çok itimat edeceğim;
İtimat edeceğim şu belalı yağmura.
Ruhumu bayrak yapıp ben teslim edeceğim
Asılmış bir adamın iki eli yağmura.
Bugün yalnız yağmura tahammül edeceğim.
Bir tren ışığına, güneşe çekmek seni
Ve bir şehir yaratmak ruhundan meyve diye:
Parçalanan gemiyi ve yırtılan yelkeni
Katıvermek sessizce söylenen bir türküye
Ve sonra bir köşede öldürmek ölmeyeni.
Ve son vermek bitmeyen, bu bitmeyen şarkıya
Bir tren ışığına, güneşe çekmek seni.
Sana tavus kuşunun içime girdiğini
Son en son söz olarak söylemek istiyorum.
İçime girdiğini, tüyünü yolduğunu
Son, en son söz olarak söylemek istiyorum.
İçimde tavusların bir bir kaybolduğunu
Bana da bir çift ak kanat kaldığını
Son, en son söz olarak söylemek istiyorum.
Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara
Sana doğru uzanan çaresiz ellerimi
Sırrımı söylüyorum vefakar balıklara
Yalnız onlar tutacak bu dünyada yerimi
Koyverip telli pullu saçlarını rüzgar,
Bir çocuğun ardına düşen heykellerimi
Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara...
Sezai KARAKOÇ
İmkansız aşkın en güzel tarifi budur bence
Bu şiir ile ilgili 314 tane yorum bulunmakta